Olay Gazetesi Bursa

Ekonominin öncelikli gündemi

Türkiye ekonomisinin kronikleşme eğilimi gösteren iki ana derdi var bugünlerde… Tüm gayretlere rağmen enflasyon ve işsizlik çift hanede direnmeye devam ediyor. Dolayısıyla çok ciddi biçimde bu konuya eğilmekte fayda var! Çünkü enflasyon cüzdandaki parayı kemirerek vatandaşın alım gücünü düşürüyor. Diğer taraftan işsiz sayısının azalmaması aile gelirlerinin törpülenmesi anlamına geliyor. Bir işsiz için alım gücü kavramının […]

Türkiye ekonomisinin kronikleşme eğilimi gösteren iki ana derdi var bugünlerde…

Tüm gayretlere rağmen enflasyon ve işsizlik çift hanede direnmeye devam ediyor.

Dolayısıyla çok ciddi biçimde bu konuya eğilmekte fayda var!

Çünkü enflasyon cüzdandaki parayı kemirerek vatandaşın alım gücünü düşürüyor.

Diğer taraftan işsiz sayısının azalmaması aile gelirlerinin törpülenmesi anlamına geliyor.

Bir işsiz için alım gücü kavramının da acı bir terime dönüştüğü aşikar!

Bu çerçeveden bakınca Merkez Bankası’nın enflasyonu dikkate alıp para politikasını sıkı tutması anlaşılabilir bir özellk taşıyor.

Ama MB’nin adımları tek başına yeterli olmaktan uzak.

Aynı manzarayı işsizlikle mücadele alanında da yaşamaya başladık.

Ocakta yüzde 13’le zirve yapan işsizlik, atılan adımlar sayesinde ilk yarı itibarıyla 2,8 puan geri gitti!

Yani milli istihdam seferberliği kapsamında verilen desteklerin işe yaradığını gördük.

Keza kredi musluklarının da açılmasıyla ekonomiye büyüme anlamında bir canlılık geldi.

Ancak, gelen son verilerin de söylediği gibi yüzde 5’in üzerindeki büyüme…

Ve istihdama dönük doğrudan destekler; işsizliği azaltma konusunda aynı etkiyi yapmaktan hala uzak!

Neticede TÜİK’in dün açıkladığı 3 aylık ortalamayı içeren ve orta noktası Haziran 2017 olan veriler…

İşsizlikte aşağıya doğru inişin sonlandığına dair ne yazık ki olumsuz sinyaller de barındırıyor!

Hazirana ait yüzde 10,2’lik işsizlik oranının yılın dip seviyesi olması kuvvetle muhtemel.

Çünkü mevsimsel pozitif etki devreye girmişken dahi tek haneyi göremedik.

Hatta ciddi bir patinaj havası da söz konusu.

Öyle ki; işsizlik oranı hem bir ay önceye hem de bir yıl önceye göre aynı seviyede!

Bu pek de sık rastlanan bir durum değil aslında.

Dolayısıyla karşılaştırmayı hangi açıdan yaparsak yapalım bir yerinde sayma havası söz konusu.

Aslında temmuz ayı aslında teknik olarak hala aşığı yön için bir potansiyel taşıyor olabilir.

Ama kalıcılığına dair güçlü bir veri seti elimizde ne yazık ki yok.

Çünkü öncelikle işgücüne katılımdaki hızlı artış dikkat çekmekte!

 

İstihdam işgücüne yetişemiyor

 

Bir milyon 176 bin kişi artışla işgücüne katılımın 32 milyona dayanması…

Ve işgücüne katılma oranını 1 puan yükselterek yüzde 53,4’e çıkarması…

İstatistiki anlamda işsizlik oranının tek haneye inmemesinde başrolü oynayan etken olarak görünüyor.

Neticede bir milyon 52 bin kişilik haziran dönemi istihdam artışı hayli yüksek olsa da!

Ne yazık ki işgücündeki yüksek katılımı yakalayacak düzeyde değil.

Yani giderek daha fazla vatandaşın iş aramaya başladığını söylüyor rakamlar!

Bu da bize bir yanda ekonominin canlandığını ve umutların arttığını gösterirken…

Diğer tarafta vatandaşın maddi ihtiyaçlarının yüksekliğini de ortaya koyuyor.

Dolayısıyla yakın döneme kadar işgücü piyasasında olmayan yani iş aramayanlar da…

Evine, ailesine destek olmak için sahneye çıkmaya başlamış demektir.

Kadınların işgücüne katılımda 1,1 puanlık artışa imza atması en net kanıt niteliğinde!

Dolayısıyla istihdam teşvikleri yanında ekonomiyi canlandırıcı diğer tedbirlerin önemi açıkça ortaya çıkmakta.

Özellikle sanayi ve tarımdaki canlanma sinyallerinin istikrarlı kılınması yanında…

Hizmet sektörünün öne çıkarılması da büyük önem taşımakta.

Kısacası büyüme dinamikleri açısından daha verimli bir atmosferi oluşturmak şart!