Piyasalar açısından ağustos ayı hayli çalkantılı geçti.
Döviz kurlarındaki aşırı oynaklık ve rekorların dışında bir de faiz şokunu yaşadık.
Netice ise fiyatlara yansımaya başlayan maliyet artışları olarak karşımıza çıkmakta.
Enflasyonun körüklendiği bu ortam vatandaşın alım gücünü azaltırken üreticinin yatırım potansiyelini sekteye uğratmakta.
İhtiyaç anında can simidi görevi gören kredilerse ateş pahası bir maliyete ulaşmış durumda!
Firmalara kullandırılan ticari kredilerin yıllık maliyeti yüzde 28-35 aralığında seyrediyor.
Bireysel kredilerde faiz oranları da yıllık yüzde 30 civarında bulunuyor.
Kısacası yatırım yapmak için de alım satım yapmak için de borç paranın hayli pahalı hale geldiği günlerdeyiz.
Ekonomik büyümeyi ne yazık ki olumsuz etkileyecek bir faiz ortamındayız!
Üstelik eylül ayındaki Merkez Bankası toplantısında yeni bir faiz artışı beklentisi de gündemde bulunuyor.
Gerçi MB’nin yapacağı olası faiz artışı daha ziyade piyasayı yakalama hamlesi olacaktır.
Ama yine de kredi maliyeleri üzerinde yukarı yönlü dolaylı bir baskı yaratma ihtimali söz konusu.
Oysa ki; fiyat artışlarının zorladığı ekonomiyi sert bir fren yaptırmadan yürütmek zorundayız!
Peki talebin düşmesini nasıl engelleyebiliriz bu atmosferde?
Kısa vadede parasal açıdan iki temel yol var önümüzde.
Ya kurları baskılayıp fiyat artışlarının önüne geçmenin bir yolu bulunacak.
Ya da kredileri ucuzlatmanın bir yolu bulunacak.
Kur tarafı pek çok iç ve dış değişkene bağlı.
Yani kısa vadede net bir sonuç alınması zor döviz cephesinde!
Faiz cephesi de dövizin değerini artıran unsurlardan büyük ölçüde etkilenmekte.
Ancak devletin ve özel sektörün finansman açısından yapabilecekleri de var bu alanda.
Özel sektör bankalarının tüm maliyetleri anında vatandaşa aktardığı bir dönemdeyiz.
Herhangi bir fedakarlığın ya da sürümden kazanma stratejisinin pek görülmediği bir sektör bankacılık.
Hatta faiz artışlarını mevduat yoluyla vatandaşa aktarmamakta direnen bankaların olduğu da bir gerçek.
Dolayısıyla kamu destekli kredi kampanyaları hayati önem taşıyor!
Bazı kötüye kullanım örnekleri dışında KGF ve nefes kredileri bu anlamda şimdiye kadar önemli bir fonksiyon icra etti aslında.
Ancak bu tarz kaynakların aynı miktar ve koşullarda devam etmesi pek mümkün değil.
Vatandaş da nefes almalı
Diğer yanda tüketime yansıyacak bir düzenlemeye de ihtiyaç duyulabilir yakında!
Kredi vadelerini sınırlayan düzenlemenin ardından yüksek faiz etkisini de hesaba kattığımızda…
Kredili alışverişin durma noktasına gelme ihtimalini de kendini hissettiriyor demektir.
Pek çok sektörde üretimi, ticareti ve istihdamı ciddi biçimde tehdit edebilecek bu tarz bir ortamın oluşmasına izin verilmemeli.
Bugün start alan kampanya bu anlamda inşaat sektörü için geçici de olsa bir nefes aldırma işlevi görecek.
Kamu bankalarının yüzde 0,98 faizle görev zararını göze alarak elini taşın altına soktuğu bu kampanyada…
Katılımcı inşaat firmaları da yüzde 10 indirim ve yüzde 10 peşinatla talebin tetiklenmesini sağlamaya çalışıyor.
Stokları azaltma imkanı belli projelerde belli şartlarda doğacak gibi görünüyor neticede.
Ancak kamu kaynaklarının üretici diğer sektörleri de daha fazla görmesi şart.
Ve artık özel finans kesimi de elini taşın altına koymalı.