İlk yarı bitti.
Borsa İstanbul’a bakarsak şahane bir manzara var.
Tarihi rekorları peşpeşe izliyoruz endekslerde.
Peki gerçekte ekonomik tablo bu kadar pozitif mi?
Endekslerin durumu hayli abarttığı ortada!
Küresel sermayenin yatırım iştahındaki genel kabarmadan biz de nasibimizi alıyoruz.
Ama bu tablonun ilelebet gitmeyeceği de aşikar.
Trump ve küresel jeopolitik riskleri gibi bir yana koyalım.
Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi’nin son açıklamalarıyla…
Euro’yu hoplatması en basit parasal değişim örnekleri arasında yer alıyor.
Süper Mario’nun “bol para” döneminin sonuna dair işaretleri…
Her ne kadar AMB yönetimince yalanlansa da!
Piyasalar, Mario’yu ciddiye alınca bir günde 10 kuruş zamlanan bir Euro karşımıza çıktı.
Bu hafif dozlu uyarının Amerika tarafında görülmesiyse…
Senaryonun Türkiye’ye adına daha riskli hale gelmesi demek.
İnce dengelerle giden piyasa atmosferinde reel ekonominin son durumuna baktığımızda ise… Umutlarla risklerin içiçe geçtiği bir tablo çıkıyor karşımıza.
Zorlu bir başlangıcın ardından gelen destek adımlarıyla kıpırdayan iç talebin yanında… Tırmanışa geçen ihracat hızlanmamızı sağlayan temel faktörler oldu.
Elbette devlet babanın yaptığı doğrudan harcamalar ve sunduğu temel desteklerin anahtar rolü unutulmamalı!
Milli gelir hesabındaki yöntem değişiminin getirdiği avantajın da yardımıyla gelen;
İlk çeyrekteki yüzde 5’lik büyümenin ardından…
Yılın ikinci 3 aylık döneminde de benzer bir ekonomik büyüme ihtimali mevcut.
Neticede öncü veriler ilk yarıyıl itibarıyla yüzde 4’ün üzerinde bir milli gelir artışını olanaklı kılan bir görünüm sergiliyor.
İç piyasaya destek
Ancak, iç pazardaki büyümenin; otomotiv ve konut tarafında patinaj izleri görülmeye başlandı!
Dış pazarlarda da mevcut hızın artışına dair sinyal yok.
Dolayısıyla daha fazla vites artırma imkanımız da azalıyor demektir.
Üçüncü çeyrekte baz etkili bir çıkış denemesi olabilir!
Ancak, kalıcı yükseliş için görünen net bir manzara yok.
Zira mevcut durumdan ziyade geleceğe ışık tutan ekonomik güven endeksi;
Haziran itibarıyla 1,6 puan düşerek 100 puanlık referans değerin altına indi.
Bu düşüşte özellikle iç piyasaya dönük alt endekslerin gerilemesi rol oynadı!
Kısacası daha istikrarlı ve canlı bir ekonomi için atılması gereken adımlar var.
Sürdürülebilir ve istihdam yaratan bir büyümenin anahtarıysa yapısal reformlar.
İthalatla enflasyon terbiyesi
Gıda ithalatı yüksek fiyat baskısını azaltır mı?
Geçici olarak evet!
Çünkü ithalatın kalıcı bir çözüm üretme ihtimali zayıf.
En basitinden kurlar tekrar yukarı hareket ettiğinde…
Dıştan gelen ürünün zamlanması da kaçınılmaz olur.
Üstelik yerli üretimin azalması da ithalatla gelen riskler arasında!
Ama vatandaş da yüksek gıda fiyatlarını hak etmiyor.
Bu durumda inişin sağlıklı ve kalıcı olması elzem.
Yani üretici zarar görmeden tüketici rahatlatılmalı!
Nasıl? Ağırlıklı olarak aracının kazançlı çıktığına dair bir söylem var.
Tüketicinin yüksek gıda enflasyonunda kazanmadığı açık.
Üreticinin yüzünü güldüren gelirden bahsetmek de çoğu zaman mümkün değil!
Haliyle geriye uzun aracı zincirindeki halkalar kalıyor.
Bu halkalar ya azaltılmalı. Ya da haksız kazançların önüne geçilmeli.
Ve tarımla hayvancılıkta yüksek verimle katma değeri buluşturan reformlara ihtiyaç olduğu da ortada!