Yaz sıcakları zirvede…
Alışılmışın aksine piyasalarımızdaki hararet de son yıllarında en yüksek seviyesine çıkmış vaziyette.
Oysa yaz ayları paranın da tatil yaptığı genelde sakin dönemlerdir.
Ancak, üst üste gelişen olayların yarattığı dev belirsizlik bulutu…
Türk para piyasalarının ateşini fazlasıyla yükseltmiş durumda.
Erken seçim rüzgarlarının dayattığı siyasi belirsizlik…
Tırmanan terör, jeopolitik riskler ve küresel ekonomideki kırılganlıklar…
Piyasa faizlerini yükseltip dövizi TL karşısında yeni zirvelere çıkarırken… Borsa İstanbul’u yeni dip arayışlarına itmekte.
Özellikle eylülde ABD’de beklenen faiz artışının Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalarda yaptığı baskı…
Doların 2,86 TL’yi aşarak tarihi rekora imza atmasını sağladı.
Aslında dolar dün dışta bir miktar ivme kaybetmese…
TL karşısında 2,90’a dayanması zor olmazdı!
Elbette ekonomi sadece döviz, faiz ve borsadan ibaret değil.
Ancak, özellikle döviz ve faiz…
Üretimden tüketime… İthalattan ihracata…
Borç yükünden enflasyona…
Hatta istihdama kadar birçok reel ekonomik göstergeyi etkilemekte.
Ve piyasa parametrelerinin ekonomik tabloyu desteklemediği bugünlerde…
Ekonomideki fay hatları da pek iyi sinyaller vermiyor!
Yani son iki yıldır giderek durgunlaşan ekonomik hayatın daha fazla kan kaybetme riskine işaret ediyor piyasalardaki gelişmeler.
Fatura ağırlaşabilir!
Dolayısıyla bugün yapılacak olan Merkez Bankası’nın ağustos ayı Para Politikası Kurulu toplantısı büyük önem taşıyor.
Çünkü…
Düşük de olsa faizler üzerinden bir müdahale olasılığı mevcut!
Müdahale gelmese bile yapılacak açıklamanın satıraraları dahi gelecek adına önemli.
Peki müdahale yapılması doğru mu?
“Kur seviyeleri nedeniyle endişe duymayı gerektirecek bir durum yok. Müdahale etmemek lazım, piyasa dengesini bulacaktır” diyor Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci.
Teorik olarak çok doğru bir ifade olsa da!
Ülkenin bulunduğu koşullar… Ve küresel çaptaki beklentiler…
Doların kontrolsüz bırakılamayacağını söylüyor bize!
Siyasi belirsizliklerin aşılması adına olağanüstü bir gelişme yaşanmaz… Ve Merkez de gidişata seyirci kalırsa…
Önümüzdeki aylarda fatura daha da ağırlaşabilir!
Yani birilerinin birşeyler yapması şart.
Kentsel dönüşüm kaçmasın
Depremsellik; Türkiye’nin hiçbir zaman unutulmaması gereken bir gerçeği.
Özellikle Marmara Bölgesi’nin taşıdığı riskin boyutu aşikar.
Yani Bursa’nın depreme karşı kendini çok daha özenle hazırlaması şart!
Devlet, belediyeler, firmalar ve elbette vatandaş üzerine düşeni yapmalı.
Ancak, depreme hakkıyla hazırlanmak için çabalar olsa da…
Genelde taraflar ya topu birbirine atmayı…
Ya da işi zamana yayıp uzatmayı tercih ettiğinden…
Alınan mesafe çok da fazla değil!
Oysa riskli binlerce binanın yaratacağı acılardan uzak durmak kentsel dönüşümle mümkün.
Ancak, vatandaşı harekete geçirecek özgün projelerin gündeme gelmesiyle daha hızlı adımlar atılabilir.
Bu anlamda özellikle Yıldırım Belediyesi ile Osmangazi Belediyesi’nin projeleri Bursa’nın önünü açabilecek cinsten...
Ve Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin kentsel dönüşümde emsal artışını 0,5 olarak sunması da çok ciddi bir fırsat.
Sözün özü; Bursalıların kentsel dönüşüm projeleri ve emsal artışını kaçırmamasında fayda var!