Son zamanlarda gündemdeki soru bu. Çok kişi soruyor, tartışıyor ve fikir yürütüyor.
Haksız da sayılmazlar, epey işaret var bu doğrultuda. Gittikçe de yoğunlaşıyor.
Bir kere Suriye krizi en yakın işaret…
Gerçek şu ki, bugün orada bir dünya savaşına yol açabilecek konuşlanma var: ABD, Rusya, İsrail, İngiltere, Fransa, Almanya, Türkiye, İran, Irak, Suudi Arabistan, Lübnan… Ve bir biçimde savaşa katkıda bulunan diğer ülkeler…
Söz konusu ülkelerin kendi aralarında kapıştıklarını düşünelim… Aman Allahım!
*
Suriye’nin ardından Ukrayna krizi geliyor.
Tabii, Kuzey Kore’nin nükleer programı da unutulmamalı,
Ve Çin’in yükselişi… Pasifik’teki gerilim…
Tümü birden düşünülecek olursa, insanların ruh sağlığı bozulabilir.
O zaman da, NATO’nun eski Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen gibi çılgın çözüm önerileri üretenler çoğalır.
Rasmussen, “Dünyaya küresel bir polis gerekiyor. Böyle bir görevi üstlenebilecek tek güç de ABD olabilir” diyor.(1)
*
Hillary Clinton da sanki böyle bir öneri bekliyormuş gibi seçmene şu sözü veriyor:
“Dünyayı askeri yöntemlerle denetim altına almak ABD’nin hakkı ve sorumluluğudur. Askeri gücümü kullanarak ABD’yi dünyanın patronu yapacak, Uzakdoğu ve Avrupa’yı kontrol edeceğim.”
Trump’la girdiği tehlikeli bir seçim yarışı mı bu Clinton’ın yaptığı?
Yoksa ABD için savaşı göze almaktan başka çare kalmadı mı?
“Çin ve Rusya, ABD için potansiyel tehdittir. Nükleer bir çatışma riski bulunsa bile bu ülkelere karşı adım atmaktan asla geri durmayacağım.”(2)
Yani Hillary bu kadar iddialı…
*
Obama maceracı değil. Clinton gibi savaş çığırtkanlığı yapamaz. Bu yapısı nedeniyle çok da eleştiri alıyor.
Ne var ki dönemini tamamlıyor ve ABD’de Obama sonrası daha şimdiden karanlık görünüyor.
1-Sputnik, “Sadece Amerika ‘küresel polis’ olabilir”.
2-Emekli Amiral Soner Polat, Aydınlık Gazetesi, 16.09.2016.
Almanya “Oyunda ben de varım” diyor
Gidişat iyi değil, Üçüncü Dünya Savaşı endişesi yaratan tehlike çanları çalıp duruyor.
Ve Almanya büyük bir güç olarak sahneye çıkma hazırlığı yapıyor.
Berlin kırmızı kitabını (Onlar beyaz diyor) 10 yıl aradan sonra yeni koşullara göre yeniden düzenlemiş bulunuyor.
Kitapta Almanya, NATO’nun önemine, geçmişe göre daha fazla vurgu yapıyor ve askeri anlamda başta Ortadoğu olmak üzere dünyada daha etkin bir rol üstleneceğini belirtiyor.
Hükümet savunma giderlerini artırıyor. NATO’nun hedefine uygun olarak 2024’e kadar GSYİH’nın yüzde 2’si savunma bütçesine ayrılıyor.
Anlaşılıyor ki Almanya, olası bir paylaşım durumunda, hem AB içinde hem küresel çapta söz sahibi olmak istiyor.