Donald Trump’ın alay konusu yapıldığında bir tek köpeğe benzetilmediği kalmıştı, sonunda o da oldu.
Demokrat Parti’nin Hawaii Senatörü Tulsi Gabbard, ABD Başkanı’nı Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın “yavru köpeğine” benzetti.
Amerikan tarihinde bırakın siyasi rakipleri, düşmanların bile köpeğe benzettiği bir başkan olmamıştır herhalde. Ne ki, şimdi var.
Trump, ABD’deki sistemi, ülke yönetimindeki yerleşik değerleri yerle bir ettiği gibi dünyanın da çivisini çıkarmak için elinden geleni yapıyor.
Günümüzde bir devletin, başka bir ülkedeki konsolosluk binasında, tüm dünyanın gözleri önünde bir vatandaşını öldürmesi, ardından cinayeti örtbas etmeye çalışması görülmüş bir olay mıdır?
Katiller belli, katilleri örgütleyip Türkiye’ye gönderen belli, kanıtlar da belli ama Başkan Trump, Riyad’ı korumak için abuk subuk gerekçeler sıralıyor.
Örneğin, Veliaht Prensi kastederek, “Emri vermiş olsa da, vermemiş olsa da [Selman] kesin bir dille yalanlıyor” diyor.
Emri vermiş ama, kesin bir dille de yalanlıyormuş.
Tabii bu söylediklerine kimsenin inanmayacağını sonradan kestirdiği için lafı İsrail’e getiriyor: “Suudi Arabistan olmasaydı İsrail’in başı dertten kurtulamazdı.” Yani, Prens’i mazur görmek gerekir, demek istiyor aklı sıra.
Öyle ya, İsrail’in yanında Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın esamisi mi okunur? Sonra da birdenbire petrol kozunu öne sürerek tehdit ediyor, “Suudi Arabistan fiyatları düşük tutmasa küresel bir resesyonla karşı karşıya kalırız” diyor.
Dışişleri Bakanı Mike Pompeo biraz daha ileri giderek şunu söylüyor: “Her ülke bizimle aynı değerleri paylaşmayabilir. Bizim misyonumuz Amerikan halkının güvenliğini sağlamaktır.”
Pompeo’ya sormak gerekir: Cinayet, bir insanlık değeri midir?
Suudiler öldürüyor, asıyor, kesiyor… Ve ABD Dışişleri Bakanı’na göre, tüm bunlar, o toplumun insan hakları ve demokrasi değerleri arasında sayılıyor.
Anlaşılan Beyaz Saray, bu durumu bile bile Suudi Arabistan’la ilişkilerini sürdürmekte bir sakınca görmüyor.
O zaman, Cumhuriyetçi Senatör Bob Corker’ın şu sözlerine hak vermeden geçmemeliyiz: “ABD Başkanı, Suudi Arabistan skandalına yönelik tavrı ve sözleriyle ülkeyi çok alt düzeylere düşürdü. Beyaz Saray’dan bu durumla ilgili bir rapor istemeliyiz.”
Trump yönetiminin bir Putin oyunuyla karşı karşıya kaldığını ileri sürüyorduk. Şimdi, oyun başarıyla sonuçlanacakmış gibi görünüyor.
Trump’ın, müttefiki Suudi Arabistan’ı kaybetmemek ve Moskova’yı mutlu etmemek için “Prens’in yavru köpeği” olmayı seve seve kabul ettiği anlaşılıyor.
ABD-Riyad arasındaki nükleer görüşmelere cinayet engeli
Kaşıkçı olayından önce Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın ABD’den nükleer tesis tasarımları satın almak için görüşmeler yürüttüğü ortaya çıktı.
New York Times gazetesinin haberine göre 80 milyar dolarlık bir anlaşmadan söz edilirken İstanbul Konsolosluğu’ndaki cinayetin ardından Washington tarafı frene bastı: Cemal Kaşıkçı cinayetini işleyen ve olaya ilişkin açıklamalarını sürekli değiştiren Suudi Arabistan’a nükleer teknoloji konusunda güvenilip güvenilemeyeceği konusunda kuşkular gündeme geldi. Çünkü sonuçta Riyad, kendi üreteceği yakıtı nükleer silah projesine dönüştürme olanağına da kavuşmuş olacaktı.
Veliaht Prens Selman bu yılın başlarında yaptığı bir açıklamada, “En büyük düşmanımız İran nükleer bomba geliştirdiyse biz de en kısa zamanda aynı şeyi yapmalıyız” diyordu.
Ay sonunda Arjantin’de Putin-Selman görüşmesinde nükleer tesis konusu da açılır mı, bilemeyiz. Ancak Selman’ın, ABD’den olumsuz bir karar çıkması durumunda Moskova’nın kapısını çalması sürpriz olmaz.