ABD Başkanı Donald Trump’ın ulusal güvenlik stratejisini açıklamasından kısa bir süre önce BM’deki Kudüs tasarısını veto ettiği haberleri geldi.
Tasarı, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasına karşı çıkıyor, bu arada Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararına tepki verilmesini talep ediyordu.
BM Güvenlik Konseyi’ni harekete geçirmeyi amaçlayan tasarının, bu durumda, BM Genel Kurulu’na indirilmesinden başka bir olanak kalmamış oldu.
Filistin hükümeti tarafından hazırlanan, Mısır tarafından BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan tasarı “Kudüs’ün statüsünü ve demografik yapısını değeştiren herhangi bir kararın ya da eylemin BM kararlarıyla çeliştiğini” savunuyor ve yasal gücü olamayacağını belirtiyordu.
***
Tabii Donald Trump kendi başkanlığına kadar köprülerin altından çok sular aktığını bilemez. Onun Amerika’nın tarihi konusunda da çok cahil olduğunu söyleyebiliriz. ABD eski ABD değil.
Yeni ulusal güvenlik belgesinde, Washington’ın Rusya ve Çin’i “ABD’nin gücü, güvenliği ve refahına meydan okuyan siyasi rakipler olarak” hedefe koyması, kendi zayıflığının da bir anlamda itirafı olmuş.
Evet, Trump “Önce ABD” filan diyor da, artık bunun çok da kolay olmayacağı, söz konusu iki rakibin epey mesafe kaydettiği biliniyor ve kabul ediliyor.
Trump, hiç olmazsa önüne konulan raporları okuyordur. Ya da damadı filan okuyup ona anlatıyordur.
ABD Başkanı, ülkesinin durumunu öğrenmek için bu kadarcık bir çaba da gösteriyordur herhalde.
***
Bakınız, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Hmeymim Üssü’nde, Rusya Başbakan Yardımcısı Dmitriy Rogozin’le yaptığı görüşmeden sonra ülkesindeki ABD destekli Kürt güçlerinin “vatan haini” olduklarını söylemiş.
Esad’ın bu türden bir çıkışı ilk kez duyuluyor.
Şunu anlamak mümkün: Rusya’nın tam desteğini alan Esad, artık ABD filan tanımıyor.
Bunu doğrulayan birtakım gelişmeler de olmuyor değil.
Suriye Ulusal İlerleme Cephesi Genel Sekreteri Iyd Derviş Sputnik’e verdiği demeçte Kürtlerin önemli bir bölümünün ABD’yle işbirliğini sona erdirdiğini, normal yaşamlarına döndüklerini açıklamış.
Derviş ABD’nin de kendi desteğindeki Kürt güçlerin, Suriye ordusuyla savaşa girme olasılığından endişeye kapıldığını ileri sürmüş. Nedeni de son derece mantıklı: Suriye-Kürt güçleri savaşı, esasında Rusya-ABD savaşı olacaktır.
Bir süre önce ABD’nin bölgedeki askerlerinden 400 kadarı Suriye’den ayrılmış. Anlaşılan o ki, ABD Suriye’den umudunu kesmiş. Öyle görünüyor. Yoksa bölgeye Suriye’nin alt yapısını yok etmek ve ülkeyi bölmek için gelen ABD işini yarım bırakır mıydı? Tabii bunda Kürtlerin fazla zaman kaybetmeden dümeni Şam’a çevirmelerinin büyük payı olmalı.
***
Şunu da eklemeliyiz:
Beşar Esad’ın normalleşmeye başlamasında Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un büyük etkisi oldu. Macron, geçenlerde TV France 2’deki söyleşisinde “Artık Esad ve temsilcilerini muhatap alacağız” diyerek şunları söylemişti:
“Fransa’nın rolü, barışın önündeki mayınların temizlenmesine ve ülkenin askersizleştirilmesine, Beşar Esad’ı da dışlamadan katkıda bulunmaktır. Şubat sonuna kadar Suriye’de terörle mücadelenin sona ereceğini ve barışın kazanılacağını umuyoruz. Bundan sonra barış görüşmelerine Esad da katılacaktır.”
***
Ortadoğu’da tarihin sürprizlerle dolu yeni bir döneminden geçiyoruz.
ABD, kendini tamamen İsrail’in varlığına adayacak bu gidişle. Belki İsrail’in de beklediği buydu.
Ne var ki, Suriye ve Rusya’nın sağladığı üstünlük bölgede kimi ülkelere güç verirken, kimilerinde de sarsıcı etkiler yaratacak gibi görünüyor.