İsrail’in Kudüs’teki polis şefi, haydi adını da yazalım, Yoram Halevy, Filistinleri şöyle tehdit etmiş:
“Eğer düzeni bozarsanız kayıplar olur. Bizi denemeye kalkmayın. Nasıl sert davrandığımızı biliyorsunuz.”
Evet, biliniyor. İsrail’in, yıllardan beri nasıl sert davrandığını cümle alem biliyor.
Mescid-i Aksa’daki olaylar, Nazilerin uygulamalarına öykünen önlemler, hiçbiri sürpriz değil…
1948 yılından bu yana gelmiş geçmiş tüm kuşakların bildiği gerçekler bunlar.
Tel Aviv belki unutulsun istiyor ama unutulmuyor.
Örneğin BM Güvenlik Konseyi’nin 194 sayılı kararı…
1948 yılında alınan bu karara göre yerinden yurdundan edilen Filistinlilerin kendi topraklarına dönmeleri gerekiyor.
Ama gelin de İsrail’in bu karara uymasını bekleyin… Uymuyor. Uyması için kimse de parmağını oynatmıyor.
Örneğin, 194 sayılı kararda imzası olmasına karşın ABD, açıkça Tel Aviv’i destekliyor ve işbirliği yapıyor.
x
Bir de Golan Tepeleri sorunu var. Golan Tepeleri İsrail’in işgal ettiği Suriye toprakları. O da unutulmamalı.
O sorun konusunda da BMGK’da 1981 yılında bir karar alınmıştı, 497 sayılı karar… ABD de imzalamıştı.
Peki, sonra ne oldu? O kararın kaderi de 194’e benzedi.
Özetleyelim: Uluslararası toplumun İsrail’in aleyhinde, Filistinlilerle Suriye’nin lehinde aldığı kararlar uygulanmalı ki, bölgeye barış gelsin ve yeniden adaletli bir düzen kurulabilsin.
x
Birkaç gün önce BM Güvenlik Konseyi’nde Ortadoğu’daki tablo bir kez daha görüşmeye açıldı ve tartışıldı.
Durum çok açıktı. İsrail, kutsal mekanlara serbest erişimi silah zoruyla engelliyordu.
ABD’nin BM Büyükelçisi Nikki Haley’se lafı İran ve Hizbullah’a getirip hem İsrail’in yaptıklarına, hem de Pentagon’un Suriye’deki işgaline meşruiyet kazandırmaya çabaladı.
Şöyle diyordu:
“Bizim Suriye’de bulunmamız İran yapımı silahların Hizbullah’a gönderilmesini engelleyecektir.”
X
BM’de, “İsrail’in Filistin’de vahşice gerçekleştirdiği cinayetler” konusunda bir kararname hazırlanması da Haley’i çok öfkelendiren bir gelişme oldu.
Haley kararnamenin içeriğine sert tepki gösterdi ve bunun Hizbullah’ın işine yarayacağını öne sürdü.
Ama ne var ki, İsrail’in kendi içindeki demokratik güçler devreye girince Netanyahu hükümeti geri adım atarak krizin şiddetini azalttı, azaltmak zorunda kaldı.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de, İsrail’in bu tutumundan memnuniyet duyduğunu belirtti.
X
İsrail, İran, Suriye ve Hizbullah’ı düşman olarak görüyor.
Bunda İsrail’in tutumunun büyük payı var elbette. Ancak İsrail karşıtlarının da en azından barış dilini kullanmaları gerekir ki, Ortadoğu rahat nefes alsın…
x
İran’dan korkusuna IŞİD’e, Nusra’ya sarılan İsrail, şimdi de Suriye ve Irak’ın bölünmesinden yana oyun kuruyor. “Bağımsız Kürdistan”, “Kuzey Suriye” onun işi. Daha doğrusu ABD’den önce İsrail’in işi…
Ne var ki, yine yanlış yapıyor ve yanlış yaptığını bir türlü anlayamıyor.
Tel Aviv’in iyi bir yol göstericiye ihtiyacı olduğu çok açık…