Olay Gazetesi Bursa

Kimyasal tartışma ve Trump’ın savaş narası

Suriye’nin İdlib kentinin güneyinde yer alan Han Şeyhun kasabasındaki kimyasal katliamın ardından gözler Beşar Esad’a ve Şam yönetimine çevrildi. Dendi ki, bu bir kimyasal saldırıdır ve bunu yapsa yapsa Suriye lideri Esad yapar. Ve şunu da eklediler: Eğer Esad yaptıysa yanında mutlaka Rusya ve İran da vardır. Sonuçta, bu varsayıma dayanarak Amerika ve Avrupa’da Şam, […]

Suriye’nin İdlib kentinin güneyinde yer alan Han Şeyhun kasabasındaki kimyasal katliamın ardından gözler Beşar Esad’a ve Şam yönetimine çevrildi.

Dendi ki, bu bir kimyasal saldırıdır ve bunu yapsa yapsa Suriye lideri Esad yapar. Ve şunu da eklediler: Eğer Esad yaptıysa yanında mutlaka Rusya ve İran da vardır.
Sonuçta, bu varsayıma dayanarak Amerika ve Avrupa’da Şam, Moskova ve Tahran hedefe konuldu. 
BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ABD, İngiltere ve Fransa hiç zaman kaybetmeden Suriye hükümetini suçlayan bir karar tasarısı hazırlığına giriştiler. 
Kısa zamanda geniş bir cephe oluşturuldu.
*
Başta BM Genel Sekreteri olmak üzere, Vatikan, Fransa, Avrupa Konseyi, NATO Genel Sekreteri, İngiltere ve Almanya dışişleri bakanları ve de ABD Başkanı Donald Trump, Suriye liderini savaş suçlusu ilan ettiler.
Tabii bu arada dolaylı olarak Rusya ve İran da töhmet altında bırakılmış oluyordu.
Ama öte yandan karşı cephenin önderliğini yapan Rusya, kendisi de sahada olduğu için, boş durmuyor ve kanıt araştırıyordu. 
Ruslara göre, hem İdlib’deki olay hem de sorunun BM Güvenlik Konseyi’nde ele alınış tarzı açık bir provokasyon özelliği taşıyordu. Aslında tam kapsamlı bir soruşturma yapılmalıydı.
Moskova, Esad’ın iddiaları reddetmesine güvenerek ilk aşamada şöyle bir sonuca vardı: Han Şeyhun’daki olayda Suriye uçakları muhaliflere ait silah deposunu vurmuştu. Meğer muhalifler o depoda kimyasal silahları depolamışlardı. Saldırıya maruz kalanların gösterdiği belirtiler de, muhaliflerin daha önce düzenlediği kimyasal saldırıdaki belirtilerle benzerlik taşıyordu.
*
Bu arada İsrail de, Batı cephesiyle birlikte saflara katıldı ve Suriye’ye karşı enformasyon savaşı açtı. İsrail medyasında bir dizi iddia sıralanıyordu.
Örneğin, kimyasal saldırı rejimin üst tabakası tarafından onaylanan bir saldırıydı. Esad onaylamıştı. İran ya da Rusya’nın karışıp karışmadığı henüz belli değildi. Ama karışmış olabilirlerdi.
İsrail fırsat bu fırsat deyip İran’ı ve onu destekleyen Rusya’yı köşeye sıkıştırmanın peşindeydi. 
Ne ki, Suriye’nin kimyasal silah üretecek altyapısının çoktan yok edildiğini en iyi bilen İsrail’di. Zaten İsrail gazeteleri de bunu yazıyordu.
*
Ama bu kez İsrail, ABD’yi ikna etmişe benziyor, Esad’ı devirmek ve Suriye’yi işgal etmek konusunda.
Sinyali önce ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley verdi. Haley, Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmada Rusya, İran ve Esad’ı sert bir şekilde eleştirirken, “BM Güvenlik Konseyi eylemde bulunma konusunda yine başarısız olursa bizzat harekete geçmek zorunda kalabiliriz” diyordu.
*
Arkasından Başkan Trump’ın attığı savaş narası geldi: 
“Suriye’deki kimyasal saldırıya karşı harekete geçme sorumluluğum var. Yapılanlar benim için kabul edilemez. Askeri olarak neler yapacağımızı önceden söylemeyeceğim.”
*
İyi de, tartışmalı başstratejisti Stephen Bannon’ı Ulusal Güvenlik Konseyi’nden çıkardığına göre Trump’ın az da olsa aklı başına gelmişken, onu uyarmak gerekmez mi?
Yoksa o Suriye’deki savaşın orada kalacağını mı düşünüyor?