Amerikan Kongresi’nde Trump’ın Suriye sorununa yaklaşımı tartışılıyor: Suriye’den çıkma planı, bir yol haritası hazırlanması, kimyasal saldırı iddiaları vs.
Ne Cumhuriyetçiler, ne de Demokratlar somut bilgilere sahip bu konularda.
Ortak görüş şöyle: “Amerika’nın askerlerini geri çekme fikri ne kadar cazip olursa olsun Suriye’ye yönelik askeri ve diplomatik taktikten yoksun olmak, meydanı Rusya ve İran’a bırakmak anlamına gelir.”
Mesaj Beyaz Saray’a gönderiliyor ama gerçekten umursayan biri var mı, orası meçhul.
*
ABD, İngiltere ve Fransa’nın saldırısından hemen sonra İsrail’in Walla sitesine konuşan yetkililer karamsar bir pencereden bakıyorlar gelişmelere:
“Üçlü saldırı İran’ı durduramayacak. Çünkü hem saldırı, hem de saldırı aracılığıyla verilen mesaj çok zayıf.”
İsrail kanal 10’da yapılan analiz de benzer nitelikte:
“Saldırı sınırlıydı. Bu durumda Suriye’de bir şey değişmeyecek. Şu açık ki Batı, ABD kararıyla Suriye’den uzaklaşacak.”
İsrailli uzman Eyal Zeysar bir televizyon programında Esad’ın kazandığını itiraf etti:
“ABD’nin saldırısı hiçbir şey ifade etmiyor. Sahada Esad kazandı. Biz, İran ve İran’ın Suriye’deki nüfuzuyla savaşta yalnız kalacağız. Ve onlar (İran) İsrail’e darbe vurmaya hazırlanıyor.”
Adı açıklanmayan İsrailli bir güvenlik uzmanıysa “ABD, Fransa ve İngiltere Esad’ı caydırmak amacıyla Suriye’yi vurdularsa, bunu başaramadıklarını söyleyebiliriz” diyordu.
*
Doğu Guta’nın Duma kasabasında kimyasal saldırı iddiaları bıçak gibi kesildi Batı medyasında. Neden öyle oldu?
Birincisi Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) uzmanlarının Duma’ya girişini Ceyş’ül İslam militanları engelledi.
İkincisi Beyaz Miğferliler’in, kimyasal saldırı sahneleri hazırladığı ve video çekimleri yaptığı ortaya çıktı.
Üçüncüsü, tanıklar konuşmaya başladı. Örneğin bir anneyle oğlu sokaktayken “hastaneye gidin” anonsunu duyunca koştular. Ne var ki, hastanede çocuğa hortumla su sıktılar. Arkadan baba yetişti ve çocuğu alıp geri döndüler.
*
Anlaşılan o ki, üç kafadar, kimyasal saldırı iddasını dünya gündeminden çıkarmak zorunda kaldı.
Bir şey daha oldu. İsrail ve Suudi Arabistan’a güvenerek Suriye’ye saldırmanın ne kadar riskli olduğu anlaşıldı.
Şimdi ABD Başkanı Donald Trump’la Rusya lideri Vladimir Putin’in karşılıklı ziyaretleri gündemde.
*
Tabii bir de Macron var. Fransa Cumhurbaşkanı, Trump’a özenerek kendini gündem maddesi haline getirmeyi başarıyor.
Geçenlerde bir radyo programında, kısa iktidar döneminde yaptıklarını üç saat boyunca anlattı. Programdan sonra da gazetecilerle yemek yedi, içki içti.
İçkiyi fazla kaçırmış olmalı ki, bilinç altında biriktirdiklerini dillendirmeye başladı.
Örneğin, “Ben Putin’le eşitim. Ayrıca Putin beni anlıyor. Putin’in bizim Suriye’de olduğumuzu anlamasını sağlamak için Suriye’ye saldırma kararı aldım” sözleri Twitter kullanıcılarınca sarakaya alındı.
Takipçinin biri, “Macron’un terapiye ihtiyacı var. Büyüyünce Putin olmak isteyebilir” derken diğeri “Napolyon da aynı şeyi Çar 1. Aleksandr için dememiş miydi?” diye soruyordu.
*
Şu liderlere bakarak dünyanın başının nasıl olup da daha fazla belaya girmediğine şaşırmamak olanaksız.