ABD’nin öncülüğündeki koalisyonun IŞİD’le olası savaşında İsrail’in adı da duyuluyor artık. Sürpriz değil; tahmin ediliyordu. Başbakan Netanyahu’nun Gazze saldırılarını bıçak gibi kesmesi bunun işaretiydi.
Yalnız İsrail’de Başbakan’ın bu konuda geç kaldığına ilişkin değerlendirmeler yapılıyor. Örneğin İşçi Partisi lideri İzak Herzog, Filistin’le barış anlaşması geciktikçe İsrail’in yalnızlaştığını belirterek Netanyahu’yu suçluyor.
Nedeni şu: Filistin’le süregiden anlaşmazlık durumu, koalisyondaki Arap ortakları karşısında ABD’nin elini zayıflatıyor. Şimdi kalkıp Washington İsrail’i de aramıza alalım dese Arapların yanıtı “hay hay alalım” olmaz herhalde.
Ne var ki, ABD için İsrail “IŞİD’le mücadelenin sessiz ortağı…”.
Amerika’nın Sesi’nde yayınlanan Cecily Hilleary imzalı habere göre İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, Washington’da, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile yaptığı görüşmede, mevcut istihbarat paylaşımının dışında, “ABD’nin ihtiyaçları ve bazı hassasiyetlerle sınırlı olmak üzere”, ek yardım önerisinde bulundu. Mevcut istihbarat paylaşımı, uydu istihbaratı ile IŞİD’e katılan Batılı militanlar hakkındaki bilgileri kapsıyor.
Peki, İsrail’in ek yardımı neler olabilir? Suriye’nin kara ve hava savunmasının girdisini çıktısını en iyi bilen ülke İsrail. Yetmez mi?
Sessiz ortaklık, belli ki, ABD’nin çok işine yarıyor. Ama İsrail ortaklığın sesli olmasını istiyor. IŞİD’e karşı sesli ortaklık ülkenin stratejik önemini ortaya çıkarıyor ki, İsrail’in bunun bilinmesine ihtiyacı var. Özellikle de Washington katında.
Yakında IŞİD Golan tepelerine saldırır İsrail de müdahalede bulunursa şaşırmayalım…
Türk dış politikasına Rus bakışı
IŞİD’le savaşta Türkiye’ye yönelik Batı baskısı Moskova’da uzmanlar tarafından dikkatle izleniyor. Türkiye koalisyona katılacak mı? Katılmak için hangi koşulları ileri sürecek ya da reddedecek? Rus analist Fyodor Lukyanov bu bağlamda Türk dış politikasındaki değişimi yorumluyor:
“Türkiye’nin koalisyona katılma olasılığı elbette var. Ama bu, Ankara’nın ABD’nin yörüngesinde kalmaya devam edeceği anlamına gelmez. Tam tersine Ankara eskiye oranla daha bağımsız bir dış politika izliyor. Ne var ki Türkiye bir NATO üyesidir, bunu da akıldan çıkarmamak gerekir. Buna karşın bölgesel anlaşmazlıklarda Türkiye’nin çıkarları ABD ile bazen çatışıyor, bazen de örtüşüyor. Bu durum, Türk dış politikasını tümüyle ABD yanlısı olduğu 20. yüzyıldaki durumdan tamamen farklı kılıyor. (…) ABD’nin etkisi azalıyor. Şimdi bölgesel devletler olan Türkiye, İran ve Basra Körfezi monarşileri arasında jeopolitik ve ekonomik üstünlük için rekabet başlıyor. Türkiye bu fırsattan yararlanmaya çalışıyor.”
Fransa’da
bir kez daha Sarkozy mi?
Hakkında çok sayıda yolsuzluk soruşturması bulunan Fransa eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy kameraların karşısına geçerek “siyasete geri döndüğünü” açıklamış. Soruşturmalardan en ufak bir korkusu olsaymış, geri dönmezmiş.
Fransa batıyormuş, yöneticiler vizyonsuzmuş, sessiz kalamazmış, sadece kendi istediği için geri dönmüyormuş, filan…
Politikaya geri dönüşlerde seçmen kitlelerine okunan masallar bunlar.
Ama Sarkozy’yi böylesine cesaretlendiren, yüzsüzce davranmasına olanak sağlayan Cumhurbaşkanı Hollande olmalı. Le Pen’in aşırı sağ partisi ilk kez Hollande döneminde birinci parti konumuna yükseldi.
İleride Fransızlar Sosyalist Hollande dönemini anımsadıklarında akıllarına ilk gelen aşırı sağın yükselişi olacak.
Sarkozy, 2017 seçimlerine doğru, boşuna yeniden siyasete soyunmuyor; Le Pen’den kaçacak sağcılar ve hatta sosyalistler ona umut veriyor anlaşılan.