Perşembe günü yayımlanan yazımızda, “Suriye ordusu İdlib’de terör örgütlerine son darbeyi indirmeye hazırlanırken ABD’nin yine ‘kimyasal silah’ iddiasına sarıldığını” savunmuştuk.
Çünkü… Uzunca bir aradan sonra ABD Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden biri (Morgan Ortagus) yazılı bir açıklamayla “Suriye’nin [yeniden] kimyasal silah kullandığına ilişkin işaretler görüldüğünü” duyuruyordu.
Bundan önceki benzer duyuruların arkasından ABD ve İsrail, Suriye’ye bomba yağdırdıkları için dünyanın yeniden “kimyasal bir mizansenle” karşı karşıya kaldığını düşünüyorduk.
Tabii OPCW’nin desteği de gelecekti. Neydi OPCW?
Dünya genelinde 193 üye ülkeyi temsil eden Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ydü.
Merkezi, Hollanda’nın Lahey kentindeydi. Amacı kimyasal silahların kullanımının önlenmesi, var olan silahların imha edilmesiydi.
Ne var ki, OPCW’nin kontrolü NATO’nun elindeydi. O nedenle NATO ne diyorsa OPCW onun istediklerini yerine getiren bir örgüte dönüşmüştü.
Bu durumda… Suriye yönetimi, kimyasal saldırı iddialarının, terörle mücadele savaşımını engellemeye dönük olduğunu tüm dünyaya duyurmaya çalışsa da, inandırıcı olamıyordu.
Şam’a destek olsun diye Rusya da bastırıyordu ama OPCW bağımsızlığını savunup gerçekleri dile getiremiyordu.
*
The Independent Türkçe’de, cuma günü, Ortadoğu uzmanı ünlü İngiliz gazeteci Robert Fisk’in OPCW üzerine bir yazısı yayımlandı. Yazının kritik bölümünü burada Fisk’in kaleminden aktaralım:
“Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW), Suriye’de klor saldırılarını rapor ettiğinde, gerçeği, bütün bir gerçeği ve yalnızca gerçeği duymakta olduğumuzu varsayarız.
Şimdiye kadar öyleydi.
Son birkaç günde Suriye rejiminin geçen yıl Duma kentinde kimyasal silah kullandığı iddiasını içeren nihai raporda rahatsız edici bir kanıt ortaya çıktı: OPCW, klor molekülü içeren iki silindir hakkında hazırlanmış 15 sayfalık muhalif değerlendirmenin varlığını kasıtlı olarak hem kamuoyundan hem de basından saklamıştı.
Muhalif değerlendirmenin çürüttüğü şey, raporun tamamında yer alan Esad rejimini mahkûm etmeye yönelik en güçlü kanıttı.”
Robert Fisk’in yazısını okumaya devam edelim:
“OPCW resmi olarak klor molekülü içeren iki silindirin 7 Nisan 2018’de Duma üzerine bir hava taşıtından -muhtemelen Suriye’ye ait bir helikopterden- atıldığı iddiasını muhafaza ediyor.
Ancak OPCW’nin sonuç bildirgesinin basılı halinde hiç atıfta bulunmadığı muhalefet şerhinde ‘Her iki silindirin bu iki bölgeye bir hava taşıtıyla değil de insanların elleriyle getirdikleri ve yerleştirdikleri yüksek bir ihtimal.”
*
Şimdi ne olacak?
OPCW kendi mühendislerinin, kendi uzmanlarının hazırladığı raporları da örtbas ettiğine göre, örneğin Duma’daki gaz saldırısı için Rusya’nın önerdiği gibi gerçek anlamda bir soruşturma açılması gerekiyor.
Yoksa, ABD Irak’ta Saddam’a yaptığını Suriye’de Esad’a yapmaktan vazgeçmeyecek.
Sırada İran’ın olduğunu da unutmayalım…