Donald Trump, başkanı olduğu ABD’yi tüm dünyanın gözü önünde gülünç duruma düşürecek bu gidişle.
Gidiş, bildiğiniz gibi İran ekonomisini çökerterek İranlıları aç ve açıkta bırakmak üzerine planlandı.
İyi de Washington’ın planının işleyebilmesi için İran’a yönelik yaptırımlara Avrupa’yla birlikte Tahran’ın komşularının da katılmaları ve destek vermeleri gerekiyor.
Trump da bunu bildiği için destek vermek istemeyen ortaklarını cezalandırmakla tehdit ediyor.
*
Avrupa’dan küresel çapta birkaç büyük şirket, efendisinin tehdidinden ürkerek hemen boyun eğdi ve İran’daki faaliyetlerini durdurdu.
Ne var ki, Avrupa Birliği de, ABD’nin yaptırımlarına uyan ve uyacak olan şirketlere yaptırım uygulanabileceğini açıkladı.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’nin yardımcısı Natali Tochi’yse, söz konusu uygulamanın Avrupalı şirketleri korumaya yönelik olacağını belirtti.
*
Tochi ayrıca İran’la yapılan nükleer anlaşmanın korunması konusunda çok ciddi olduklarını” söyledi.
AB yönetimiyle İngiltere, Fransa ve Almanya, ABD’nin açıkladığı yaptırımların ardından İran’la meşru ticaret yürüten Avrupalı şirketlerin korunması kararı aldılar ve İran’la yıllık 22 milyar Euro’yu aşan ticaret hacminin devamının gerektiğini vurguladılar.
Yüksek Temsilci Mogherini de, nükleer taahhütlerine sadık kalacak İran’la ticaretin artırılmasını teşvik edeceklerini yineliyordu.
*
Bu arada Avrupa solundan, ABD’nin İran yaptırımlarının yasadışı olduğu ve de bir “savaş eylemi” sayılması gerektiği konusunda eleştiriler gelmeye başladı.
İran, nükleer anlaşmayı bozmamıştı. Bozan taraf ABD Başkanı Trump’tı.
Trump, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun verdiği güvenceye karşın, “anlaşmanın ABD’nin ulusal güvenlik çıkarlarına uygun olmadığını” ileri sürdü ve yeniden görüşülmesine kadar ekonomik yaptırım uygulayacağını ilan etti.
*
Ve böylece ABD Başkanı yaptırımları başlatmış oldu. Oldu ama arkasında da İsrail’le birlikte üç beş firmadan başka kimse yoktu. Üstelik AB de resti çekmişti.
Ne yani, Avrupa’ya savaş mı açacaktı?
Üstelik kendi ülkesinin başkenti Washington’dan eleştiriler geliyordu.
Trump, İran’ı Rusya ve Çin’e terk etmekle suçlanıyordu. İran’ın, Rusya ve Çin’le ilişkilerinin güçlenmesi er ya da geç ABD’nin aleyhine sonuçlanırdı.
Örnekse Rusya’nın çıkışıydı.
Rusya Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, ABD’nin yaptırım kararının uluslararası hukuka ve BM’nin 2231 sayılı kararına aykırı olduğunu savunarak “Amerika’ya izin vermeyeceğiz” ifadesini kullandı.
*
ABD Dışişleri, Trump’ın saçmalıklarının farkında olmalıydı ki, yanlıştan bir an önce geri dönmeye çabalıyor gibiydi. Bakanlık sözcüsü Heather Nauert’ın “İran’la yeni bir nükleer anlaşmaya varmaya çalışıyoruz” şeklindeki sözleri bu açıdan önemli görünüyordu.
Daha önce imzalanan anlaşma, bazı sözcükleri değiştirilerek Trump’a sunulur, o da imzalar ve Başkan’ın kaprisi sona ermiş olurdu.
Bu yönde AB içinde çaba gösterenler de vardı herhalde.
Çünkü şu sözler, son bir iki gündür AB’deki politikacıların kendi aralarındaki konuşmalarda sıkça duyuluyordu:
“Söz düellolarının işaret ettiğinin aksine İran’la ABD arasında yeni bir yakınlaşma arayışı başlayabilir.”