Olay Gazetesi Bursa

ABD/İsrail/Suudi Arabistan’ın Lübnan çıkmazı

Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin Suudi Arabistan’da rehin alındığı haberleri yayılınca Washington sessizliğini daha fazla koruyamadı.    Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, ABD yönetiminin olaya bakışını gösteren bir açıklama yapmak durumunda kaldı. Tillerson’ın kısa açıklaması şöyleydi:   “Lübnan’da meşru yönetim ve silahlı kuvvetler dışında  hiçbir dış gücün, milisin ya da silahlı örgütün meşru yeri ya da rolü […]

Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin Suudi Arabistan’da rehin alındığı haberleri yayılınca Washington sessizliğini daha fazla koruyamadı. 
 
Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, ABD yönetiminin olaya bakışını gösteren bir açıklama yapmak durumunda kaldı. Tillerson’ın kısa açıklaması şöyleydi:
 
“Lübnan’da meşru yönetim ve silahlı kuvvetler dışında  hiçbir dış gücün, milisin ya da silahlı örgütün meşru yeri ya da rolü yoktur. ABD Lübnan’ın ve tüm siyasi kurumlarının bağımsızlık ve egemenliğini güçlü şekilde destekliyor.”
 
İyi de söz konusu olay Lübnan Başbakanı’nın Riyad’da rehin alınması olayı. O zaman Tillerson’ın Suudi Arabistan’a bir uyarısı, bir eleştirisi, hatta “Senin yaptığın zorbalıktır” demesi gerekmiyor mu?
 
Tillerson tüm dünyanın izlediği asıl olayı es geçerek “Hariri’nin serbest olduğuna ilişkin güvence aldım, ülkesine geri dönebilir” diyor.
 
Bunu da Suudi Arabistan’ın patronu havasında söylüyor.
 
ABD’nin, başından bu yana rehin alınma olayının içinde olduğu tahmin ediliyordu. Şimdi açıklığa kavuştu.
 
Tillerson baklayı ağzından tam çıkaramamıştı ama şunu söylemek istediği anlaşılıyordu: “Lübnan’daki Hizbullah meşru değildir ve İran onun üzerinden vekâlet savaşına girmemelidir.”
 
Tamam da Hizbullah IŞİD gibi, PKK gibi bir örgüt değil. İsrail’in Lübnan saldırılarına karşı örgütlenen bir milis gücü. Suriye’de de IŞİD’e karşı savaştı ve çok da başarılı oldu.
 
Hizbullah aynı zamanda sosyal bir organizasyon. Eğitimden sağlığa halkın yardımcısı. İsrail saldırıları karşısında Lübnanlılar Hizbullah sayesinde ayakta kalabiliyorlar.
 
Tabii bu durum Şiilik üzerinden İran’ın bölgedeki gücüne katkı sağlıyor. Ama İran da Hizbullah’a destek oluyor.
 
İşte bu İran-Hizbullah ilişkisidir ki, İsrail’i hiç uyutmuyor, Suudilerin gücünü de pasifize ediyor.
 
İsrail yıllardan beri şunu tekrarlıyor: “Yanı başımızda bir Şii ekseni oluşturulmasına izin vermeyeceğiz.”
 
Buna İran ve Suriye’nin yanıtıysa şöyle: “Bölgede Suudi Arabistan-İsrail ekseni oluşturulmasını engellemek için elimizden ne geliyorsa yapacağız.”
 
Öyle anlaşılıyor ki, kabak Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin başında patladı. Onun üzerinden Lübnan’a çullanacaklar, Hizbullah’ın belini kıracaklardı.
 
Şu ana kadar bu anlamda bir girişimde bulunamadılar.
Bunu Rex Tillerson da önlemiş olabilir.
 
Zamansız saldırıların bir işe yaramadığını, sadece rakipleri güçlendirdiğini en iyi Amerikalılar bilir. Bu konuda en deneyimli olanlar onlardır.
Riyad, Yemen yıkımında yavuz hırsız
 
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el Cubeyr, Yemen topraklarından Riyad’a balistik bir füze fırlatılmasının sorumlusu olarak İran’ı işaret ediyor.
 
Suudi Bakan, Amerikan CNBC televizyon kanalına yaptığı açıklamada füzenin daha önce fırlatılan İran yapımı bir füzenin benzeri olduğunu öne sürerken “İran’la doğrudan bir çatışmaya girmeyi arzulamayız” diyor. 
 
Cubeyr’in beklentisi uluslararası toplumun alacağı tavırda. 
 
Suudi Bakan şöyle konuşuyor: “Ancak bu durumun uluslararası kararların ihlali anlamına geldiğini vurgulamalıyız. Tabii ki, İran’a ambargo uygulandığını da görmek istiyoruz” diyor.
 
Cubeyr’in şikayetini anlamak mümkün. 
 
Ne var ki Suudi Arabistan ve müttefiki ülkelerin Yemen’e fırlattıkları füzeleri, attıkları bombaları ne yapacağız? Ölen on binlerce Yemenlinin, binlerce çocuğun, yakılan yıkılan ülkenin, salgın hastalıkların hesabını kimden soracağız?