‘Ana rahminden indik pazara, bir kefen alarak döndük mezara, diyor Yunus Emre. Gerçekten de hayat çok kısa. Altıparmak Caddesi’nde Turing Otel vardı 1968-70 yıllarında. Bahçesinde oynardık. Küçük havuzundaki Japon balıklarını halen hatırlıyorum. Altıparmak İlkokulu’ndaki öğretmenim rahmetli Vecihe Alpsoy’un kulaklarımızı çektiğindeki acıyı da dün gibi hatırlıyorum ama yarım asıra yakın zaman geçmiş, vay ki vay…
Zaman akıp geçtikçe çevrenizde geriye göz attığınızda inanılmaz değişikliklerin olduğunu gözlüyorsunuz. Teknolojide, iletişimde, ekonomide, ulaşımda ve de beslenme kültüründe. Çocukluğumuzda şişman arkadaşımız koca mahallede bir tane idi ve top oynarken yorulmasın diye onu kaleye koyardık. Kaburgalarımız sayılırdı. Sağlıksız olduğumuz için değil, yağ tutmadığımız için. D vitamini eksikliğinin adını duymadık bile. Yaz kış güneş nereye vuruyorsa biz orada idik.
Altıparmak Caddesi’nden Çarşamba Pazarı’ndaki tek katlı evlere, bunların bahçelerindeki eriklere ulaşmak bizim için sanki bir dakikalık yoldu ve günde birkaç kez gidip geldiğimiz olurdu. Hiç hareket etmediğimiz günlerde bile Atatürk Lisesi’ne sabah gidip öğleyin gelmek bile günde 4-5 bin adım idi. Tabletlerimiz, cep telefonlarımız, bilgisayarlarımız yoktu. Bunlara harcanan vakitlerde biz çoktan uykuda olurduk. Gözlük takan arkadaşlarımızın sayısı çok azdı. Hele ağzına tel takılması gereken birini, allerji aşısı yaptıranı ben çocukluğumda hatırlamıyorum. Kışın grip aşısı yaptırmasak bile yarım metre karda okula yürüyerek giderdik ve sık hastalanıp okula gelemeyen arkadaşımız olmazdı. Okullar kar yağdığında tatil edilmezdi. Hiçbir erkek arkadaşımın sütyen takacak durumda göğüsleri büyümemişti. Çevremizde evlenip de çocuğu olmayan bir aile duymamıştık. Tüp denilince ya ocak tüpünden, ya da çağrışım yaptığı için üstüpüden başka bir şey aklımıza gelmezdi. Nereden bilelim ileride tüp bebek merkezlerinin adım başı kurulacağını.
Son birkaç yıldır yapılan çalışmalar garip garip gıdalar kullanarak artırdığımız insülin denilen hormonumuzun azının karar çoğunun zarar olduğunu bizlere iyice öğretti. Açlık insülin düzeyiniz 5 ünitenin üzerine çıkmaya başladığı an sıkıntılar da başlıyor. Sıkıntıları yaratan sadece şeker değil. İnsülinin kendisi de vücutta başlattığı sinsi bir iltihap nedeni ile nerde bir hücre varsa onun canına okumaya başlıyor, adeta hücreleri yakıp kavuruyor. Hatta meme dokusunda kanser gelişimini adeta coşturuyor. Oluşmuş kanser hücrelerinin uzak bölgelere yayılmasını sağlıyor (metastaz). Sempatik etki denilen etki ile damarlarımızı sıkıyor, sertleştiriyor ve kalp hastalıklarına neden oluyor.
Daha önceleri de birkaç kez yazdım. Batı dünyasında gençlerin bile en korktuğu hastalıkların ilk sıralarında Alzheimer denilen bunama türü yer alıyor. Sağlık yazıları ile ünlü S. Reinberg bir makalesinde kanda şeker miktarı yüksek olan insanların beyin hücrelerinin süratle öldüğünü ve adeta beyinlerinin büzüştüğünü belirtiyor.
Bugün bu köşede yazdığım 300. makalemi sizlerle paylaşıyorum. Geri dönüşleri ve bana başvuran hastaları referans aldığımda sizlere faydalı bilgiler verebildiğimi görüyorum. Buna kaynak olan Olay camiasının her kademesindeki çalışanlarına sevgi ve saygılarımı sunuyorum. J.P. Sartre’nin dediği gibi hayat üç bölümdür. İlki dünyayı değiştirebileceğinizi sandığınız dönem, ikincisi dünyanın değişmeyeceğini anladığınız dönem ve üçüncüsü de dünyanın sizi değiştirdiğini anladığınız dönemdir. Aman aman üçüncüsüne dikkat!