Herhangi bir canlıya uygulandığında onda gerginlik ve düzen bozukluğu yapan, çok yoğun olduğu zaman ise yapı ve görevlerde köklü bir değişim ve çöküntü yapan etkiye stres diyoruz. İnsan isteklerini karşılayamadığı zaman stres ortaya çıkıyor. İhtiyaçların sınırsızlığı, ihtiyaç için girişimde bulunulduğunda karşılaşılan engeller stresi doğuruyor. Oysa insanoğlu dünyadaki böceklerin tamamen öldüğünde dünya diye bir şeyin kalmayacağını, kendi ırkının öldüğü zaman ise dünyanın güzelleşeceğini hiç bilmeden yaşıyor.
Stres, dış kaynaklı (çevre, iklim, gürültü, hava gibi biyolojimizi bozanlar) veya iç kaynaklı (düşünceler, anlamlar, yorumlar, ergenlik ve erişkinlik dönemindeki iş kaygıları, küslükler, ev bulamama, aşk acıları vb) olabilir. Stres sürekli olursa başağrıları, ülserler, tansiyon yükseklikleri, obezite ve buna bağlı gelişen patolojiler, saplantılar ve daha başka pek çok durum ortaya çıkabilir. Kısa süreli streslerde ise genellikle çarpıntılar, kas problemleri, endişeler, kan basıncı artışları, dikkati toplayamama gibi durumlar gerçekleşir.
Kıymetli okurlarım çok sık yazdım. Uzun ve sağlıklı bir ömür bekliyorsanız şu 4 madde sizin olmalı. Öncelikle her yaşta sağlıklı ve güçlü kas yapınız olacak (egzersiz). Açlık insülin düzeyiniz 4-6 Ünite düzeylerinde olacak (laboratuar değerleri şu an bu gerçeği yansıtmıyor). Stres ile baş edebilmeli, bir yol bulup mutlu olmaya gayret etmelisiniz. Sonuncusu ise içinizde şükran duygunuz olacak (hainlik, fesatlık, nankörlük ömrünüzü kısaltır). Bu dört maddenin doğruluğu yapılan sayısız çalışma ve araştırmaların sonucunda pek çok kez teyid edilmiştir. Çevrenize, geçmişinizdeki atalarınıza baktığınızda bunun doğru olduğunu kesinlikle sizler de göreceksiniz. Sağlıklı beslenme alışkanlıkları ve spor yaşam boyu sürdürülebilen bir alışkanlık haline getirildiğinde (özellikle çocukluktan itibaren) stres ile daha etkin başa çıkılabilmektedir. Oysa günümüzde kaç aile bunu beceriyor. Daha küçücük yaşlarda marketlerden torba torba alarak asitli içecekler, şekerli gıdalar ve zeki olacağını düşünerek ellerine verdiğimiz akıllı telefonlar ve tabletler ile onların kuyularını kazmaya başlıyoruz.
Stres, kortizol ve adrenalin denilen hormonlarımızı arttırıyor. Bunların her ikiside iştah merkezini uyarır. Beyin hücrelerimiz daha fazla serotonin ister. Bu nedenle de sürekli karbonhidrat içeriği yüksek gıdaları içgüdüsel olarak arzularız (pizza, makarna, çikolata vb). Stres C vitamininin vücuttan atılımını hızlandırır ve bu vitamine ihtiyaç artar. Streste enfeksiyonlara eğilimin bir nedeni de budur. Şekerli gıdalara eğilimin artması B grubu vitaminlerin de eksikliğine yol açar. Bu da daha fazla şeker ihtiyacını doğurur. Sinirlilik ve yorgunluk yaratır. Bir diğer stres etkisi de glisemik indeksi yüksek gıdalara yönelme sonucu insülin düzeylerinin artışı ve obezite, kalp damar hastalıkları ile şeker hastalığını doğurur. Özellikle kadınlarda insülin düzeyi artışı ve buna bağlı sempatik sistem aktivasyonu bazı hormon seviyelerini ve serbest radikal düzeylerini arttırır. Bunların sonucunda meme ağrıları, meme ve rahim kanserleri, kalın bağırsak kanserleri, kemik erimeleri, adet öncesi sıkıntılar ortaya çıkar.
Kocam beni aldatıyor diyerek ye, o kadın bizden zengin ye, ben çok çirkinim diyerek ye, iş yok güç yok ye, ev ve araba alamadık ye, beceriksizin biri torpille başımıza geldi biz halen yerimizde sayıyoruz bu nasıl kader diyerek ye. Kilo alıyoruz. Sonuçta katkılı, koruyuculu, sentetik kimyasallı yiyecek alımı da artıyor ve bağışıklık sistemi savaşmaktan yorulup enfeksiyonlar ile savaşamıyor, daha çok grip benzeri hastalıklara yakalanıyor, kanserler ile mücadele edemiyoruz. Hz İsa diyor ki ‘’Dünyayı kendinize efendi etmeyin ki o da sizi kendisine köle etmesin’’.