Bir müddet önce Sabancı Üniversitesi’nden bir grup, Nilüfer Belediyesi’nin ev sahipliğini üstlendiği, doğal gıda üretimi konulu bir toplantıda Bursalı bilim insanları ve duyarlı vatandaşlar ile bir araya geldi. Dinleyici ve gereğinde görüşlerini aktarma adına ben de toplantıya katıldım. Bir zaman sonra konunun özü ortaya çıktı. İstanbul’un çok uzaklardan gelen besin maddelerinin Bursa’dan sağlanabilme olanağının olup olmadığı…
İstanbul artık bir ülke nüfusuna sahip, ekilebilir arazisi yok. Kamyon kamyon sebze, meyve, tarım ürünleri dışarıdan geliyor. Akdeniz Bölgesi ilk sırada olmak üzere bu gerçekleşiyor. Son yatırımlardan sonra 3-4 saatte gidilen İstanbul artık 1 saatte gidilebilen bir il. Belki de yıllar sonra Bursa, Yalova ile birlikte devasa bir il olacak. Bu nedenle gıdaların Bursa’dan İstanbul’a ulaşması da çok çabuk gerçekleşecek.
Bursamızın pek öne çıkamayan, kaderine razı veya sesini pek duyurup ihtiyaçlarını uzun yıllardır anlatamayan bir bölgesidir dağ yöresi. İnsanı mert, gelenek ve göreneklerine bağlı, vatanını seven, işi gücü ile uğraşan ama göç de veren bir bölge. Sanayileşmenin olmadığı, Doğancı Barajı nedeni ile pek çok arazinin kamulaştırıldığı bu bölge aslında Bursa ve Marmara’nın can simidi olabilir denildi bu toplantıda. Aşkımız Bursa Orhaneli Yolu gibi uzun sürsün denildi yıllardır ancak şimdi Orhaneli ilçesine kadar duble bir yolun da yapılacağı bilinen bu bölge Misi Köyü’nden başlayıp Doğancı, Keles, Orhaneli, Büyükorhan, Harmancık ve güneyde Kütahya sınırına kadar sınırsız topraklara sahip.
Benim tarım ile ilgili bilgilerim kısıtlıdır. 2 ciltten oluşan Türkiye’nin tarımı ve bazı günlük tarım konulu yazıları okumamın dışında söyleyebileceklerim az. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Rüzgâr enerjisi ile, güneş enerjisi ile, kullanılabilir dereleri ile bu bölgelerde elektrik üretilebilir. Enerji geldikten sonra da iş toprağı işlemede.
Kişisel kanaatimce çok uzak olmayan bir dönemde yıllarca mermer ocakları ile ülke ekonomisine katkı sağlayan bu topraklar, sistemli bir yerleşim planı oluşturulduktan sonra işlenerek milyonlarca kişiyi doyuracak. Nasıl bu kanıya vardın derseniz: Batı dünyası şehir hayatından yavaş yavaş kaçıyor. Kanserler, stres, şeker hastalığı ile mücadele eden insanlar tedavilerinin bir bölümünü doğa ile iç içe kalarak sürdürüyorlar. Hatırlarsanız baş belası verem hastalığının tedavisi doğal ortamlarda bulunan merkezlerde sürdürülürdü. Aynı zamanda gıdaların güvenilirliği de artık sorgulanmaya başlandı. Can bu kolay değil. Para, pul, mal, mülk bir yere kadar ama sağlık öyle mi? Sözün özü Bursa’nın bu güney bölgesi farkındalık artışı ile beraber hem yeni bir gelir kapısı hem de İstanbul’u doyuran bir bölge haline getirilebilir.
Kışı nispeten sert olan bu bölgede doğal gıda yetiştirilmesi için Bursalı işadamlarımızın, belediyelerimizin, hükümetimizin mutlaka öngörüleri vardır. Unutulmamalıdır ki bütün belalar, savaşlar hep açlıktan çıkar. Yıllarca fakir kaldı, sessiz kaldı ama dağ patlayacak, hem de akşam sabah.