Hikâyedir bu, dünyaya indirilen 2 melek kısa bir müddet dolaştıktan sonra acaba dünya yerine cehenneme mi geldik demişler (Tolstoy). Cennete benzeyen yeryüzümüzü cehennem tarifine uyan bir dünya haline tahmin edeceğiniz gibi bizler getirdik. Bu hale nasıl getirdik diye bir liste oluşturduğumuzda ilk başa sorumluluk duygusunu kaybetmemiz yerleşmelidir.
Dünyamıza karşı saygımızı ve sorumluluğumuzu kaybettik. Yaşadığımız ortamda bizlerden başka canlıların da bulunduğunu unuttuk. Haklarımızı, haklılıkların dağılımını unuttuk. Binlerce yıldır sadece miras yedik. Oysa bu mirasın bir gün biteceğini, bizler bundan yerken bizlerden sonra geleceklere de bu zincirden bir pay ayırmamız gerektiğini unuttuk.
Anne ve babalar çocuklarını yetiştirmeye başladıkları andan itibaren sorumluluk duygusunu çok ciddi biçimde çocuklarına öğretmelidirler. Sadece ders çalışmak, veya bir işin temellerini öğrenmeye başlamak, bunun sonucunda bir meslek elde etmek ve bu meslekten kazanılacak para ile sürdürülecek bir hayat öğretildiğinde ileride çocuk kış günü paltosuz kalmış gibi titrer, üşür, hasta olur. Oysa deneyim kazandırmak, bazı sorumlulukları vermek, çevresine karşı bazı görevlerinin olduğunu anlatmak ve örneklemeler ile bunları pekiştirmek ileride bu çocuğu her yükün altından kalkabilen bir birey yapar.
Bundan 100 yıl kadar önce kanserler ve obezite %2 gibi değerlerde idi. Günümüzde % 40’lara kadar geldi. Yazılanların çoğuna inanmayın bu iş tümü ile genetik kaynaklı olamaz. Ailelerde beslenme alışkanlığı hazır gıda temeline dayalı ise, aktiviteyi sevmeyen bir aile söz konusu ise bu ailede büyüyen çocuklarda da aynı yaşam tarzı sürer gider. Alışkanlıklar da genler gibi aktarılır. Yani ceviz ağacından kışın düşen ceviz toprağa gömülüp, baharda yine onun yanında ceviz olarak büyüyecektir.
Aile büyüklerinin beslenme konusunda yeterince bilince sahip olmaması ve obeziteye yol açan beslenme şeklinin çocuklara da aktarılması obezitenin büyük sebeplerindendir. Eğer aile bu konuda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirir ve çevresel obez yapıcı faktörlerden çocuklarını koruyabilirse, gıda sektöründen tutun da eğitim kurumlarına kadar her yerde ciddi değişiklikler kendini gösterecektir. Çünkü gıda endüstrisi dildeki tat tomurcuklarını ve bunların vasıtası ile alınan tatların beyinde oluşturduğu haz duygusunu o kadar iyi bilmektedir ki…
1937 Nobel Tıp Ödülü sahibi Dr. Albert Gyorgi diyor ki: Buluşlar herkesin gördüğünü görüp, kimsenin düşünmediğini düşünmek ile gerçekleşir. O zaman düşünmek işin başında gelmektedir. Neden ülkemizde onkoloji hastaneleri dolup taşıyor? Neden eskiden çok sert kışlar geçirdiğimiz halde bu kadar grip salgınları olmuyor, hastaneler dolmuyordu? Neden otistik, hiperaktif çocuklar arttı? Neden yaşlı dedin mi bunak akıllara geliyor? Neden herkesin çantasında bir mide koruyucu (yılların hekimiyim ve neyi, nasıl koruyor halen bilmiyorum) ve depresyona iyi gelen ilaçlar var? Neden hemen herkes kabızlıktan yakınıyor? Neden tiroid hastalıkları aldı başını gidiyor? Neden 40 yaş altı görülmeyen hastalıklar, örneğin erişkin tip şeker hastalığı şimdi 10’lu yaşlarda var? Neden üreme sağlığı bozuldu, adım başı tüp bebek merkezleri var? Neden kadınlar bebeklerini emzirecek sütü yapamıyor? Neden 2016 yazında Antalya’da bir Tıp Kongresi erişkin yaş insanımızda obezite % 65’lere ulaştı diyor?
Bunları hep görüyorsunuz. Cevabını ise Dr.Albert’in dediği gibi ancak düşünürseniz bulacaksınız.