Olay Gazetesi Bursa

Bak bak dur

Akıl hastanesinin birinde akıl hastaları her sabah sıraya girip bir kapının deliğinden içeri bakıyorlarmış. Bunu sıra ile her gün yapıyorlar sonra da koğuşlarına çıkıyorlarmış. Yeni atanan doktorun dikkatini çekmiş bu olay. Birkaç gün hastaları gözlemledikten sonra dur bakayım bu adamlar nereye bakıyor diye merak edip o delikten kendisi de bakmış. Karanlıktan başka bir şey görememiş. […]

Akıl hastanesinin birinde akıl hastaları her sabah sıraya girip bir kapının deliğinden içeri bakıyorlarmış. Bunu sıra ile her gün yapıyorlar sonra da koğuşlarına çıkıyorlarmış. Yeni atanan doktorun dikkatini çekmiş bu olay. Birkaç gün hastaları gözlemledikten sonra dur bakayım bu adamlar nereye bakıyor diye merak edip o delikten kendisi de bakmış. Karanlıktan başka bir şey görememiş. Ertesi gün sıraya giren hastaların en kıdemlisine ben sizden sonra baktım ama bir şey göremedim deyince hasta ona, doktor bey biz yıllardır bakıp bir şey göremedik sen nasıl göreceksin demiş.

Yıllardır hekim, diyetisyen, koç, uzman, trainer vs ne derseniz bazı uzmanlar bu işe el attı ama istenilen sonuç alınamadı ve obezite giderek artıyor. Son zamanlarda benim tabirim ile tıbbi bazı şarlatanlar da bu işe el attı. Bugün karaciğer gibi 2 kiloluk bir organın bile uzmanı, profesörü olmasına rağmen bu şarlatan kişiler hiçbir tıbbi bilgisi olmadan hastalara ilaç yazıyor, önerilerde bulunuyor ve çok daha garibi rağbet görüyorlar. Tabip odalarımızın mutlaka bu tehlikeyi fark edip bunlara savaş açacağına eminim. Yoksa bu gidişle stetoskop yerine sülük, hipertansiyon ilaçları yerine dereotu ve maydanoz, siyez buğdaylarını kullanacağız (bitkisel tedavi eğitimi alan tıp doktorlarını ayırıyorum).

Ciddiye almıyoruz ama bir Marmara depremi benzeri obezite karşımızda duruyor. Daha ölümcül ve artçı sarsıntıları ile üstelik. Depremde eviniz hasar gördüğünde başka bir eve geçebilirsiniz ama vücut gitti mi henüz vücut naklini tıp başaramadığı için yeni bir beden şansımız yok. Üstelik istatistiksel veriler obezitede ABD, İzlanda sonrası 3. sıranın bize ayrıldığını söylüyor. 6 yaşında kızların adet gördüğü, 12 yaşında erkeklerin koca memeler taşıdığı, günde bir büyük rakı içen kişide bile yıllar sonra yağlanan karaciğerin bu küçük bedenlerde var olduğunu düşünün ve hesabı siz yapın.

Neden obezitenin çaresini şimdilik mide küçültücü ameliyatlarda ve katı diyet listelerinde arıyoruz? Eğer hastada obeziteye bağlı erken ölüm riski varsa ameliyata varım. Ama asla katı diyetler ile zayıflamayın. Karnınız doymadan gerçekleşen zayıflama ölümcüldür. Tıpkı kanserlerdeki gibi. B12 eksikliği, D vitamini eksikliği, tiroid hastalıkları (ki toplumumuzda çok yaygın), başka vitamin ve mineral eksiklikleri, depresyon, un ve şeker bağımlılığı, mide ve bağırsak sindirim kusurları, toplumumuzda çok yüksek oranda olduğunu düşündüğüm gluten hassasiyeti, glutenin alt birimlerine veya diğer bazı gıdalardaki proteinlere karşı olan hassasiyet, besin alerjileri, probiyotik eksikliği ve yeterli probiyotik yapma kapasitesi bozuklukları, sık kullanılan bazı ilaçlar, insülin direnci, leptin kusurları, doyma merkezi hastalıkları, yeme davranışı bozuklukları gibi daha pek çok sebebi tedavi etmeden obezitenin altından kalkamazsınız. Bu konuda hem hekimlerimizin hem de insanlarımızın çok bilinçli olması gerekir.

Yıllardır o delikten bizler de bakıp duruyoruz. Kimimiz gerçekten bir şey görebilir miyiz diye, kimimiz de zaten göremeyeceğiz ama bir de biz bakalım diye. Ama artık batı dünyası kapının deliğinden bakmayı bırakıp kapıyı açtı. Darısı bizim başımıza.