Olay Gazetesi Bursa

Bağımlılık ve Obezite

Duygusal açlık denilen bir tanım var. İhtiyacınız olmadığı halde, gerçek anlamda aç olmadığınız halde özellikle bazı gıdaları karnınız tok olsa bile yemek istiyorsunuz. Özellikle bir sıkıntılı anınızda o anki ortamdan kaçmak ve mutlu olmak için beyniniz size bu gıdaları yedirtiyor. Sonuçta beyninizde serotonin ve dopamin denen bazı haz verici maddeler artıyor ve mutlu oluyorsunuz. Bu […]

Duygusal açlık denilen bir tanım var. İhtiyacınız olmadığı halde, gerçek anlamda aç olmadığınız halde özellikle bazı gıdaları karnınız tok olsa bile yemek istiyorsunuz. Özellikle bir sıkıntılı anınızda o anki ortamdan kaçmak ve mutlu olmak için beyniniz size bu gıdaları yedirtiyor. Sonuçta beyninizde serotonin ve dopamin denen bazı haz verici maddeler artıyor ve mutlu oluyorsunuz.

Bu cümleler muhtemelen alkol, sigara, kokain, bağımlılık yapan ve haz veren vb maddeleri size hatırlatmıştır. Yemek yeme olayı ayıplanan bir davranış olmadığı ve toplumda her nerede olursanız olun gerçekleştirebileceğiniz bir aktivite olduğu için normal olarak algılanır. Diğerleri öyle değil. Hem kanun hem de toplum nezinde suçlu duruma düşersiniz.

15 Şubat 2015 tarihinde ABD kaynaklı bir tıp dergisinde çok ilginç bir makale yayımlandı. Çalışma 500 civarındaki katılımcı üzerinde gerçekleştirildi. 35 kadar yiyecek maddesinin insan vücudundaki etkilerinin araştırıldığı bu makalede bazı gıda maddelerinin eroin gibi insanda bağımlılık yapabileceği kanaatine varıldı. Bu gıda maddelerinin ortak özellikleri katkılı, şeker miktarı yüksek ve genellikle boş kalori yüklü maddelerden oluşmaları idi. Pizza, trans yağlı ve katkılı kek, bisküvi gibi gıdalar, bazı trans yağ katkılı kızartılmış besinler, çikolata ilk sıralarda yer alırken somon, baklagiller, salatalık ve benzeri doğal gıdalar sonlarda yer aldı.

Şişmanlık artık sadece görüntü bozukluğuna sebep olan bir durum değil. Yazılı ve görsel medya, okuduklarımız, gözlemlediklerimiz de artık şu gerçeği gözler önüne seriyor. Kanser, kalp ve damar hastalıkları, şeker hastalığı giderek artıyor. Üstelik bu kadar doktor, bu kadar ilaç, bu kadar cihaz desteğine rağmen. Neden? Bu artışa sebep olan nedir? Nerede bir kısa devre var? Bu soruların cevabı her birimizin önündeki bir perdenin ardında gizli. Perdeyi araladığınız zaman katkılı ve doğallıktan uzak gıdaları, dildeki tat duyumuzu esir alan bazı tatları, hücre yapmakla görevli maddelerin hayatımızdan çıkıp gittiğini, bizleri tembelleştiren pek çok materyali ve bunları bize fark ettirmeden sunanları, çevremizdeki kirliliği çok rahat görebilirsiniz.

Obezite bir bela. Obez değilim diye hemen sevinmeyin. Bazı durumlarda ince ve fit de görünebilirsiniz. Ama iç organlarınızda, damarlarınızda, karaciğerinizde de yağlar birikebilir. Kas dokunuz azdır ve yağlı da olsanız dışarıdan pek farkedilmeyebilir. Bu durum da yanlış beslenmenin bir farklı yansıması olarak karşımıza çıkabilir. Başka bir hatamız daha var. Ben koşturup duruyorum ve ne yersem yakarım düşüncesine de aldanmayın. Çöp sadece çöplüğe dökülür. Maalesef bugün gıda diye aldığımız pek çok madde de çöp özelliğine sahiptir. Unutmaya mahkûm bir beynimiz var. Ama hiç olmazsa şunu hep hatırda tutalım. Bugün beslenme özelliklerimizde olumlu yönde yapacağımız düzenlemeler % 70-80 oranında bazı kronik hastalıklara yakalanmamızı engelleyebilmektedir.

Eden kendine eder, yapan bulur ve çeker. Kazanmak bir ömür ister, kaybetmek için bir anlık gaflet yeter (Mevlana).