Kıymetli okurlarım. Sizlere Ardıç Kuşu ile ilgili bazı bilgiler vereceğim. Sonra da konumuz ile bağlayıp ne hallere düştüğümüzü anlatmaya çalışacağım. Ardıç çok sert ve dayanıklı bir ağaçtır. Alâeddin Keykubat’ın Isparta il sınırları içerisinde bulunan Beyşehir gölünün bir kısmındaki adacıkta yaptırdığı sarayın ardıç kirişleri halen günümüze kadar sapasağlam gelmiştir. Bu bile ardıç hakkında yağmur, kar, fırtına, rutubete dayanıklılığı göstermeye yeter. Ardıç ağaçlarının da tohumları var ve bunlar ile kendi türlerinin üremesine yol açarlar. Ancak burada diğer ağaçlardan daha farklı bir üreme yolu var. Aynı adı paylaşan ardıç kuşu bu tohumları yer ve dışkısı ile bunları ormanın değişik yerlerine bırakır. Yani bu dışkılama sırasında gelişen bir takım kimyasal değişiklikler ile ancak tohum toprak ile bütünleşir ve yeni ardıç filizleri gelişmeye başlar.
Ancak kirlettiğimiz dünyada doğaya attığımız çöplerden çöplenmeye başlayan ardıç kuşları ardıç tohumlarına eskisi gibi pek pas vermiyor. Bu da ardıç ağaçlarının üreme potansiyelini düşürüyor. Şaman kültüründe bile yeri olan bu ağaç artık kirlettiğimiz dünyanın günahını çekmeye başlamış. Ardıç kuşları da geleneksel beslenmesinden uzaklaşarak buna destek olmuş. Yazık, bu dünyanın sahibi bunu bize bir şekilde ödetir, ama yakın ama geç…
Kıymetli okurlarım. Geleneksel beslenme kültüründen uzaklaşan topluluklarda hem fiziksel hem de ruhsal hastalıklar giderek artar. Eski ve yeni beslenme alışkanlıklarına yönelik birkaç örnek vereyim. Eskiden omega-3 omega 6 oranı bire bir iken şimdi omega-6 yağ asitlerini 40 kat daha fazla alıyoruz. Eskiden tahılları tam hali ile (yani bol lifli, vitamin ve mineralli) tüketirken şimdilerde saflaştırılmış, katkılı unları kullanıyoruz. Eskiden vitamin, mineral açısından bol sebze ve meyveleri doğal toprakta ve gübrede yetiştirip yerken şimdilerde suni gübre ve hormonlar ile bunları üretip tüketiyoruz. Fermente gıdalarımız bol iken şimdi hazır, probiyotik yoksunu gıdalar alıyoruz. Geceleri gündüz, gündüzleri (hele çocuklar ve gençler) gece yaptık. Hormonal dengelerimiz altüst oldu. Bunları saymakla bitiremeyiz. O zaman şunu unutmamak lâzım; Kaderimizi kendimiz belirliyoruz. Ne edersek de kendimize ve yaşadığımız dünyaya ediyoruz. Bugün ardıç kuşları bir darbe vuruyor yaşadığımız dünyaya bizler ise binlerce…
İNSÜLİN HASSASİYETİNİZİ DAHA ETKİN GETİRMEK
Özellikle tip 2 şeker hastalarında var olan insülin hormonunuzu daha etkin hale getirmek şeker hastalığından kurtulmak için yapacağınız ilk yoldur. Ayağını yorganına göre uzat şeklindeki atasözümüz sanki insülin direnci için cuk diye oturmaktadır. Neler yapmalıyız?
1-Kaliteli bir uyku: Geceleri 4 saat uyuyan bireyler ile 8 saat uyuyan bireyler incelendiğinde iyi bir uykunun insülin hassasiyetini arttırdığı bulunmuştur. Düzensiz uyku tip 2 şeker hastalığı riskinizi arttırır.
2-Düzenli egzersiz. Çok etkili bir yoldur. Kan şekerinizin kaslara taşınarak depolanmasını ve enerji için harcanmasını sağlar.
3-Bol lifli beslenmek ve kilo vermek.
4-Stres ile mücadele etmek ve bunda azimli olmak.
5-Karbonhidratları azaltmak ve meyve olarak ilk tercih berry grubu meyveleri tüketmek.
6-Baharat grubu: Son çalışmalar yemeklere katılan çemen otu, tarçın, sarımsak, zencefil ve zerdeçalın insülin hassasiyetini arttırdığını göstermiştir. Özellikle sarımsak ile ilgili çok sayıda çalışma vardır.
7-Aralarda bol yeşil çay tüketmek.
8-Elma sirkesi tüketmek (bu konuda çok sayıda Olay Gazatesi’nde çıkan yazılarım vardır).
9- Trans yağlardan uzak durmak.
10-Gerektiğinde krom, magnezyum, berberin ve resveratrol gibi destekleri kullanmak (hekim önerisi ile).