Yeni HSYK ve yargı paketini olumsuz bulduğunu söyleyen Bursa Barosu Başkanı Ekrem Demiröz, buna rağmen, “Yargıda Birlik Platformu içinde yer almak, gelen talimatları birebir uygulayacakları anlamına gelmez. Tek güvencemiz onların vicdanıdır” diyor.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimleri ile aynı gün gerçekleşen Bursa Barosu`nun seçimlerinde ikinci kez yeniden Başkanlık görevini üstlenen Avukat Ekrem Demiröz ile ilginç bir günde röportaj yaptım diyebilirim.
Doğum günüydü ve altmış bir yaşını geride bırakıyordu. Tabii günü ilginç kılan yalnızca bu değildi. Röportajdan birkaç dakika sonra Baro`daki devir teslim törenine katılacaktı; başkanlığı kendisinden devralıp kendisine devredecekti.
Sözleştiğimiz saatte Baro`daki odasındayım. Fakat henüz yoldaymış, oturup beklemeye başlıyorum. O arada odası kıyamet gibi, gelen-giden bitmiyor. Önce kutlamak için sanıyorum sonra anlıyorum ki her gelen meslektaşının anlatacak bir derdi var.
Derken Ekrem Bey kapıdan içeri giriyor, özel kalemi geçip odasına buyur ediyor. Fakat o ne kapının hiç kapalı olmadığı bu odada ziyaretçi akınını durdurmak da mümkün değil.
Bu hareketlilik içinde Demiröz`ün ikinci döneme nasıl seçildiğini, yeni dönemde neler yapacağını, HSYK`yı ve yeni yargı paketini konuşuyoruz. “Yargıyla bu kadar oynamak hayır getirmez” yorumunu yapıyor. Sorulara Bursa Barosu’ndaki seçimle başlıyoruz.
İlk döneminizde kırk bir oy farkla seçilmiştiniz. Bu seçimde nasıl oldu da üç yüz yetmiş beş oy farkla kazandınız? Seçim sonucunu nasıl yorumluyorsunuz?
Geçen dönem kırk bir oy farkla kazanmış, genç avukatlardan çok önemli destek alamamıştık. Kıdemli avukatların ezici çoğunluğunun desteğini aldığımız için kırk bir oy farkla kazanmayı başarmıştık. Şimdi yaşananı söyleyeyim, bütün sandıklarda öndeydik ama o üç yüz yetmiş beş oy farkı var ya muhakkak önemli kırk birden, dokuz buçuk kat artırmışız ama daha önemli bir şey var; gençler! O yüzden bu bir kişisel başarı öyküsü değil. Bu sonucu kendi üzerimden asla tarif etmiyorum. Şuna önem veriyorum; samimi olmamız, gençlere özellikle yönelmemiz… Söz olarak değer verirsiniz gençlere ama hayattaki karşılığını nasıl yapıyorsunuz? O son derece önemli. Biz gençlere bu karşılığı verirken onlara bir alan açtık.
Geçen dönem başlattığınız Genç Avukatlar Meclisi bu anlamda bir seçim hazırlığı mıydı?
Benim yıllarım siyasetle geçti. Bugünkü seçimi hesaplamış olsaydım, yirmi-otuz genç bana yeterdi. Bu makamda da görev alan kişi bunu sağlar; kendisiyle yol yürüyecek gençleri dar anlamda örgütleyebilir. Bu benim seçimime yarar ama Baro`nun ve mesleğin geleceğine yaramaz. Onun için hiyerarşik örgütlenmeye girmedik, tamamen özgür bir alan açtık gençlere. Bize yakın-uzak, oy verir-vermez ayrımı, bizim gibi düşünüp düşünmedikleri ayrımı yapılmaksızın bir meclis oluştu. Benim kuşağımın kötü bir özelliği var, gençler bilmez ben daha çok bilirim, denetimim altından kaybolmasınlar, şeklinde. Biz öyle demedik, mesleğin ve Baro`nun geleceği bu çocuklarsa, onlara alan açmalıyız dedik ve açtık.
Bölünmüşlüğün bire bir tanığıyım
Bursa`da yapılan “Nasıl bir HSYK istiyoruz” panelinin açılışında, “12 Ekim`de HSYK üzerindeki kötü algının yok edileceğine inanıyoruz” demiştiniz. Bunun gerçekleştiğini söyleyebilir misiniz?
Benim kast ettiğim, iktidarın biçimlemeye ve belirlemeye çalıştığı bir HSYK yerine daha özgürlükçü daha farklı alanlardan gelen adayların seçilmesiydi ama görünen o ki Yargıda Birlik Platformu iktidarın denetlediği bir platformdur. Bunu çok net söylüyorum. Çünkü yargı içindeki bölünmüşlük ve parçalanmışlığın birebir tanığıyım ve tüm grupları tanıyorum. YARSAV ve Yargıçlar Sendikası`nın etkisiz kalması bizim için de son derece üzücü oldu. Yalnız şunu da söyleyeyim, 12 Eylül döneminde gördüm; iktidarın veya darbe yönetiminin taleplerine göre değil, hakkın, hukukun gereklerine göre davranan, karar veren hâkim, savcılarımızla karşılaştım. Bu dönemde de tek umudumuz onlardır. Hep HSYK`dan şikâyet ediyoruz ama somut öneri yok.
Savunmanın olmadığı yargı adalet yaratamaz
HSYK`nın Hâkimler Kurulu ve Savcılar Kurulu olarak ayrışması veya avukatların da buna dâhil edilmesi konuşuluyor. Sizin bir öneriniz var mı?
Ben bir somut öneri getiriyorum; HSYK seçimlerinde avukatlar oy kullansın. İki-üç aydan beri bu öneriyi dile getiriyorum. İlk Gaziantep`te Yargıçlar Sendikası toplantısında dile getirdiğimde tuhaf karşılandı. Çünkü sanki biz avukatlar bu yargı sürecinin biraz dışında gibi algılanıyoruz hâkim ve savcılar tarafından. Oysa savunmanın olmadığı hiçbir yargılama süreci adalet yaratmaz. Biz yargının eşit kurucu unsuruyuz.
Avukatların oy kullanmasını önerirken gerekçeniz nedir?
Hâkimler ve savcılar oy kullanıyor. Ama hâkimler ve savcılar, hâkimler ve savcıları tanımazlar. Yaptıkları işin doğasından kaynaklanan bir şey bu. Özel samimiyetleri yoksa birbirlerini tanımazlar. Ama avukatlar bütün hâkimleri tek tek bilirler. İkincisi de hâkim ve savcılar da herhalde doğru dürüst adamlar seçilsin ister değil mi, bunun için de avukatların iradesini bu işe katmak zorundalar. Şimdi müdahil oluyor iktidar; sana kırk gün askerlik, sicil affı, bin beş yüz lira para, diyor. Sonra diyor ki seçimi göreyim de ona göre. Ama böyle bir teklif avukatları etkilemez. Barolar bağımsız, avukatlar özgür. Şu birbirinden kopuk sacayağı dediğimiz hâkim-savcı-avukat yapısıyla yargının kendi içinde bir disiplin ve denetleme yapılanması oluşturması lazım. Sonuç olarak tüm siyaset elini çekmelidir yargıdan. Adil yargılanma haklarımızı korumak istiyorsak tek yol budur. Ben bunun mücadelesini vereceğim. Bu bütünleşmeyi, bu yapılaşmayı sağlamak konusundaki bu önerilerimizi bundan sonra da tüm Türkiye ölçeğinde dile getireceğiz.
Bir adım atsınlar üç adım koşarım
Davalara gidilirken, savcının, hâkimin hangi siyasi görüşten olduğunu bilmek mi gerekecek?
Bakın bir hâkimin, savcının bir siyasi görüşe sahip olması zenginliktir, özelliktir. Komünist olabilir dindar, liberal, milliyetçi olabilir. Bunların hiçbir önemi yok. Adil mi? Hakkın hukukun gereklerine göre karar veriyor mu; buna bakmak lazım. Ama şu an yargının itibarı sıfırlara inmiştir. Bu sadece bizleri değil, ülkenin geleceğini olumsuzlaştırıyor. Yargıyla bu kadar oynamak hayır getirmez! İnşallah aklıselim insanlar tarafsız bağımsız yargının ne kadar gerekli olduğunu söylemeye başlarlarsa, biz onlarla beraber yol yürümeye hazırız. Tarafsız, bağımız yargı için gerçekten bir adım atsınlar, altını çizerek söylüyorum, o bir adımı üç adım olarak koşmaya kişisel olarak ben hazırım.
“Makul” kavramı herkes için değişir
Otuz beş maddelik yeni yargı paketinde en çok öne çıkan konu makul şüphe oldu. Bu sübjektif bir kavram değil mi?
Ben daha tehlikeli bir boyutunu söyleyeyim; Kuvvetli suç şüphesi ve delillerin varlığı halinde bile bu kadar kolaylıkla insanların tutuklandığı bir ülkede, bu maddenin gerekçesi tehlikeli. İşlerliği engellediğini iddia ediyor gerekçe. Biz tutuksuz yargılamayı esas kabul eden bir anlayışa sahibiz. Çünkü tutuklama cezalandırmaya dönüştüğünde, tedbir olmaktan çıktığında, bunu kendinize tehdit olarak gördüğünüz herkese karşı uygulayabilirsiniz. Makul şüphe ne demek? “Makul” kavramı herkes için değişir. Kuvvetli suç şüphesi başka, makul başka. Açıkçası bu iyi niyetli bir madde değil. Bu tamamıyla tutuklamaları kolaylaştırmayı amaçlayan bir maddedir. Bir rastlantı mı yoksa HSYK seçim sonuçlarının hemen ardından gelişen bir durum mudur? Ben iyi niyetli görmüyorum.
Gizlilik kararı varsa dosya görülmeyebilir
Yasanın maddelerinden biri de geçen mart ayında kaldırılan avukatların dosyayı göremeyecek olmasının yeniden getirilmesi.
Şöyle bir durum var, savcı soruşturmanın selameti tehlikeye düşecekse avukata dosyayı inceletmeyebilir mahkeme kararıyla. Bu o kadar rutin bir hale gelmişti ki… Hemen bir anımı anlatayım. Özel yetkili mahkemelerde dosya incelemeye gittim. Savcı kaykılmış oturuyor. İnceleyemezsiniz, dedi. Gizlilik kararı mı var, dedim. Evet, dedi. Gizlilik kararını görebilir miyim, dedim, Şaşırdı. Size göstermek zorunda değilim, dedi. Ben gizlilik kararı yoksa göstermek zorundasınız, dedim. Birden döndü, gider şimdi gizlilik kararını alırım, dedi. Siz onu alıp getirene kadar dosyayı incelerim, dosyayı istiyorum; dedim, ellerimi masaya koyup. Adam da şaşırdı. Büyük bir salondu, yaşlıca bir başsavcı geldi; ne oluyor burada havasında. Ben de hemen anlattım, döndü, avukat arkadaş haklı, dedi. Adam alı al moru mor, getirdi dosyayı önüme koydu. Bu iyi niyetli bir madde değil.
Yargı paketi HSYK seçiminin bir sonucu
Mart ayında kaldırılan maddeler, neden yedi-sekiz ay sonra yeniden geri geldi?
Bakın size bir şey iddia edeyim mi? O kadar kuşkudayım ki! HSYK seçimleri bitti bu yargı paketi sevk edildi, değil mi? Az bir olasılık ama bir B planı var arkada. HSYK başka türlü sonuçlansaydı öteki çıkacaktı, bu gelmeyecekti.
“HSYK seçiminin sonucu bunu doğurdu” mu diyorsunuz?
Yüzde yüz ben buna inanıyorum. Siz kalkacaksınız, kuvvetli suç şüphesi kavramını kaldırıp makul şüphede ben adam tutuklarım, diyeceksiniz. Altını çiziyorum; tutuklamayı cezalandırma olarak kullanacaklar. Biz yıllardır diyoruz; tutuklanma tedbirdir, tutuksuz yargılanma esastır. Avukatların görevlerini yapabilmesinin önündeki engellerden bir tanesi de budur. Özetle bu da kötü niyetli bir maddedir. Umarım yanılırız. Umarım HSYK`ya seçilen arkadaşlarımız… Hepsinin bir adalet duygusu, vicdanı olduğunu düşünüyorum. Yargıda Birlik Platformu içinde yer almak, doğrudan talimatları bire bir uygulayacakları anlamına da gelmez. Tek güvencemiz onların vicdanıdır.
Toplum olarak bedelini ödeyeceğiz
Gelişmeler ışığında Türkiye`nin yargıda geri gittiği söylenebilir mi? Örneğin 12 Eylül dönemi.
Asla bir darbeyi aklamam, asla! Sadece somut bir örnek anlatayım. O dönemde Akrep Nalan lakaplı Nalan Gürateş, tutuklandı, birinci celse duruşmada tahliye edildi. Ben bu davada yokum ama izliyoruz bunu. Kenan Evren oraya geliyor ve mahkeme heyetini çağırıyor, nasıl bıraktınız bu kadını, diye. Ben buna da tanık değilim ama Semih diye bir arkadaşım vardı, dayısı paşaydı, tesadüfen orada. O yüzden ondan, birinci ağızdan dinliyorum. Mahkeme reisi diyor ki, Sayın Devlet Başkanım, biz talimatlara, basın haberlerine göre değil, delillere ve vicdanlarımıza göre karar veririz. Sapsarı oluyor Kenan Evren, kalıyor. Semih`e dedim ki, Semih şunu bir takip et, bu adamın başına ne gelecek. O adam hakkıyla, sağlıkla, mutlulukla emekli olmuştur Semih`ten aldığım bilgiye göre. Hâkim ve savcılarımızla konuşuyoruz. Bu kadar itibarsızlaştırılmaz. Toplum olarak bedelini ödeyeceğiz.
Bireysel özgürlük esastır
Bu yargı paketinden hareketle soracağım; bireysel özgürlük mü kamu yararı mı?
Bunlar birbirleriyle çelişen bir şey değil. Güvenlikli anlayışların bireysel özgürlükleri nasıl yok ettiğini gördük. Örnek veriyorum; ben laik ve cumhuriyet değerlerine sonuna kadar bağlı biriyim. Ama bu değerleri korumak adı altında demokrasinin defalarca ırzına geçilmiştir bu ülkede. Benim karşı olduğum şey budur. Bireysel özgürlükler esastır. Artık devleti korumaktan vazgeçelim. Devle zaten güçlü. Bir örnekle bunu tamamlayayım. Başbakanımız diyor ki, evet insanların demokratik eylem özgürlükleri vardır ama yüzünü kapatan adamın katıldığı eylemi ben kabul etmem. Çok haklı. Hakikaten ben namuslu bir eylem yapıyorsam yüzümü niye kapatıyorum? İkinci bir boyutu daha var Sayın Başbakan`a söylenmesi gereken. O insanlar iktidarın baskısından korktukları için yüzünü kapatıyor olabilirler mi? İşte bu paradoksun bu ülkede sona ermesi lazım.
Ekrem Demiröz kimdir?
1953 Artvin doğumlu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Meslek yaşamına Bursa Barosu`na bağlı serbest avukat olarak 1978`de başladı. 2006-2008 döneminde Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptığı Bursa Barosu`nda 2012`de başkanlığa seçildi. 12 Ekim 2014 tarihinde yapılan seçimle ikinci kez aynı görevi üstlendi.