Alevi açılımının Kürt açılımından daha kritik bir konu olduğunu vurgulayan ressam Yusuf Bilge, “Ülkemizin demokrasiye ulaşması içerideki kültürel zenginliklerin farkına varılmasıyla olabilir. Bir dinin yüceliği ancak ve ancak hoşgörüyle kendi yüzünü gösterebilir. Türkiye’de Şems artık kapının ağzına gelmiş” diyor.
Bursa’ya canlı resim performansı sergilemek için geldi. Sağ olsun oda komşum, meslektaşım üstat Zeki Bulut Bey haberdar edince neredeyse koşa koşa gittim röportaja. Devlet Güzel Sanatlar Galeri’sindeki organizasyonun ardından resim sanatçısı Ayfer Demircioğlu’nun Setbaşı’ndaki atölyesinde bir araya geldik ressam Yusuf Bilge ile.
Yaşam öyküsü seksen ihtilâlini yaşamış diğer pek çok genç gibi kesintiye uğramış bir isim. Gerçi başlangıçta dezavantaj gibi görünse de eğitim ve sanatını icra etme süreçleri açısından bakınca öyle olmadığını hemen görmek mümkün. Çünkü Marmara Üniversitesine kayıt yaptırdığı halde dönemin siyasi gerginlikleri nedeniyle Türkiye’yi terk etmek, eğitimini ve sanat yaşamını Almanya’da sürdürmek zorunda kalışı olumlu katkılar sağlamış.
Beş binin üzerinde eseri bulunan ve Avrupa sanat çevreleri ve koleksiyonerlerin ilgisini çeken Bilge, Türkiye’den ayrı kaldığı otuz yıl boyunca Anadolu’yu konu edinen resimler yapmış. Halaylar, horonlar, zeybekler, hac evlerinin kapıları, Türk masalları, zikirler, semazenler tuvale yansıttığı unsurlar olmuş.
Yusuf Bilge’nin ilginç bir özelliği de İrlanda Kurtuluş Örgütü’nün yargılanma sürecine mahkeme ressamlığı yaparak tanık olması. O günlerin kendisine katkısını “İngiltere ile İrlanda Kurtuluş Ordusu’nun nasıl bir anlaşmaya vardığını, neden vardıklarını mantıklı anlayabildim” sözleriyle ifade ediyor.
Bursa’da geçen hafta sonu gerçekleştirdiği canlı performansın konusu, “Şems’in Gidişi” adını taşıyordu. Bu başlık siyasi bir anlam taşıyor. Onu Bilgenin dilinden anlatacağım size. “Ben Alevi- Bektaşiyim” diyen Yusuf Bilge Alevi açılımı, Kürt açılımı ve barış süreci gibi ülkede yaşanan gelişmelerin yeni Türkiye’ye giden süreçte Şems’in gitmesinin yaratacağı tehlikeleri sanatçı bakışıyla değerlendirdi.
Canlı performansın teması neydi?
Şems’in gidişi.
“Şems’in gidişi”ni resmetmenizin bir özelliği var mı?
Tabii. Çalışmalarımın önemli bir kısmının mistik altyapısı var. Kendim de Alevi-Bektaşi kültüründen geldiğim için bunlar önemli şeyler onlarda. İkincisi Şems’in gidişi bir devrin bittiğini anlatıyor. Hazreti Mevlâna’nın Anadolu’ya gelişi Moğol istilasından oluyor; memleketinde tutunamıyor. Şems’in buradan gidişi yine grupların politik bazı çekişmeleri sonucu. Hazreti Mevlâna’yı mistik insan olarak görüyoruz ama o politik bir insandır. Bir düşünürdü, fikir adamıydı. Şems de politik çekişmelerin içinde kaldığı için Anadolu’da kalamadı. Şems’in gidişiyle bir devir bitti. Bizim Yunus Emreler, Hacı Bektâşlar dediğimiz hümanist insanların devri sona erdi. Dikkat ederseniz Şems’in gidişi bir örnektir, metafordur.
Yusuf Bilge kimdir?
1959 Edremit doğumlu. Orta ve lise öğrenimini Ayvalık’ta tamamladı. 1978’de Marmara Üniversitesi Resim Bölümü’nü kazandı. 1986’da Bremen Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Resim ve Heykel Bölümü Prof. Waldemar Otto Atölyesini “meister schüler” olarak bitirdi. İki yıl arayla biri Alman devlet bursuyla olmak üzere ilk atölye açtı. 1991’de Bremen Göçmen Sanatçılar Birliği Başkanı seçildi. 1996’da yeni atölye ve üretici galerisini açarak sadece galerisinde sanatsal ve kültürel çalışmalara imza attı. 2007’ye kadar akademiye hazırlama kursları verdi, ARD-WDR TV kanalları için mahkeme ressamlığı yaptı. 2008’de Türkiye’ye döndü. 2009’dan bu yana İstanbul’da çalışmalarını sürdürüyor. 1988’den beri çok sayıda sergi açtı.
Belki yeniden başlayacağız
O halde son soracağım soruyu şimdi sorayım. Bugün yaşananlara bakarak Türkiye’yi nasıl resmedersiniz? Sanırım Şems’in gidişi ile bunu anlatıyorsunuz.
Evet, o metaforu kullandım. Türkiye’de veya dünya üzerinde bazı şeyleri Şems’in gidişi gibi görüyorum. Şems artık kapının ağzına gelmiş ve gidiyor. Bir daha dönmemek üzere gidecek ve belki yeniden bir şeye başlayacağız. Ortadoğu’ya baktığınız zaman; Suriye, IŞİD tehlikesi vesaire, hatta öyle bir tehlike ki dinler çatışmasına dönebilir; Yahudiler veya Hristiyanlarla! Böyle bir hümanizmi taşıyan insanlara zaten rahat vermezler ve bu gibi fikirler gider. Son zamanlarda Türkiye’deki zorunlu din dersi, Osmanlıca gibi tartışmalar… Şems hani adımını atmıştı ya; umarım gitmez.
Sanatçı ne tarafa dönse
karşı taraf linç ediyor
Somuta indirgediğinizde, Şems’in gidiş nedeni hangi olayla anlatılabilir?
Türkiye’de hep bir baskıcı rejim gördüm. Daha önce de askeri vesayet rejimleri, diktatörlükler… Türkiye’de devamlı bir Şems’in gidişi oldu. Ama bir de lâik toplumuz, diye kendisini lâik gösteren ama yine de mahalle baskısı kuran bir toplum daha var. İkisi birbirinden radikalce ayrılıyor. Ya bir taraftasındır ya da diğer. Geçende Yavuz Bingöl’ün uğradığı akıbet gibi. Sanatçı hangi tarafa dönerse karşı olan taraf onu linç ediyor. Onun için de büyük ihtimal bu mevzular durmayacak. AK Parti bitse dahî bu sefer diğer partiye yakın olan sanatçılar linçe uğrayacak. Halbuki her tür fikir çeşitliliği bir ülkenin demokrasisidir. Biz bunu hazmedemiyoruz galiba. Bu hazmedememeler Şems’in gidişi olabilir. Örneğin İran’da gördük; otuz üç- otuz dört senedir Şems oradan gitti. Gitti! Oysa sanatçı politikleşmelidir. Sanatçının ideolojik davranmasına karşıyım ama yanlış giden bir şeyi de belirtmesi gerekiyor. Türkiye’de kritiğe yer yok hâlâ; bu devirde sanatçıyı hapse atılmıyoruz ama ortamın içinde sözlü olarak linç ediliyoruz.
Kürt açılımında dinden
verilecek bir şey yok
Kürt ve Alevi açılımını samimi buluyor musunuz?
Samimi bulmuyorum; kendim de Alevi-Bektaşi olduğum için. Bunlar gelecek olan seçimlerde oy potansiyelini hazırlamak için. Ha, Kürt açılımını samimi buluyorum çünkü orada dinden vereceği bir şey yok.
Daha mı kolay?
Daha kolay ama Alevi açılımında mesela en başta Cem Evleri’ni ibadethane olarak kabul etmiyorlar. Bir dernek gibi göstermek istiyorlar. Böyle diretirlerse Aleviliğin kendi başına ayrı bir din olarak ortaya çıkabileceğini bile düşünüyorum. Benim sorduğum Aleviler öyle görüyorlar. Alevileri memnun edecek şey Cem Evleri’nin bir ibadethane olarak tanınması.
Alevi açılımında kırılma
noktası çok olabilir
Toplumdan dışlanmamak için Alevi olduğunu açıklayamamak gibi meseleler de varken konuyu Cem Evi ile özetlemek yeterli mi?
Bu Alevilerin geçmişte olan imkânsızlıkları. Bugün yüzde sekseni üniversite diplomalı, Türkiye’deki sanatçıların birçoğu Alevi kökenli; etnik kökeni olarak denmiyorum, inanç kökenli. Çünkü Alevilerin yine yüzde doksanı Türk olduğunu kabul ediyor. Anadolu Aleviliği apayrı bir şey. Geçmişte olan şeyler bize ders verir. Yalnızca Türkiye ayrımcı bir konumda değil, bütün devletler kendi halklarını ezmişler iç savaşlarla. Ülkemizin demokrasiye ulaşması içerideki kültürel zenginliklerin farkına varılmasıyla olabilir. Bir dinin yüceliği ancak ve ancak hoşgörüyle kendi yüzünü gösterebilir. Maalesef biz selefi anlayışına doğru yürüyoruz. Onun için diyorum ya; dikkat edilmesi gerekiyor; Şems’in gitmemesi için!
Alevi meselesi daha kritik, diyorsunuz.
Evet. Kırılma noktası çok olabilir.
**
Başını örten de hayatına
karışılmasını istemiyor
Resimlerinizde halay, horon figürleri kullanıyorsunuz. Türkiye’yi şimdi resmetseniz yine halaylar olur mu?
Uzun süre Türkiye’den uzakta kaldığımda yaptığım resimlerdeki bu halaylar, zeybekler benim bir parçamdır. Ama o halayların arkasında şöyle bir gerçeklik yatıyor olabilir; son halaydır! Türkiye’nin kapitalist kalacağına inanıyorum. Onun için de muhafazakâr sistemin dışına çıkamayacaktır. AK Partidekiler mutlaka Türk olduğu söylemezler. AK Parti’nin içinde olan Kürtler de kendisini Kürt olarak tanımlamaz. Herkes bir inancın etrafında birleşmiştir. Kürtlerin asimilesi işte burada olmuş; hem de kendileri isteyerek. Biz hakikaten tek fikirliliğe doğru itilmek üzereyiz. Ama bin on dokuzdaki seçimde daha başka partinin gelebileceğine inanıyorum. Çünkü başı örtülü öğrencilerle de konuştum, inanın ki onlar da kimsenin hayatlarına karışmasını istemiyor, onlar da taraftar değil. Herkes istediği yaşam şeklini yaşamak istiyor.
Dinler arası diyalog
için resmedeceğim
Otuz yıl Almanya’da yaşamanın sanatınıza katkısı ne oldu?
Her bakımdan pozitif oldu. Bir kere eğitim mükemmel. Şu anda dinler arası diyalogu anlatan bir projenin üzerinde çalışıyoruz. İşin içinde Alman Hükümeti, Bremen Senatosu, Papa’nın elçileri, İspanyollar; hepsi var ve ben Müslüman bir sanatçı olarak onların kilisesi için her biri ikişer metrekarelik üç tasvir resim yapacağım. İşte hoşgörü budur. İki bin on beş ekim ayında tamamlanması gerekiyor. Tabii toplam altı metrekarelik bir çalışmadan söz ediyoruz ve muazzam bir para tutuyor. İşte bu hazırlanırsa biz derhal harekete geçeceğiz. Türkiye’de bu büyüklyükte resmi yapacak yer lazım. Kapadokya yer göstermiş, her şeyini karşılarız, demiş. Turizme de katkı sağlayacak bir proje. Çünkü resmi çalışırken ziyaretçi izlenimine açık olacak. Mesela Bursa da olabilir, dedim ama bilemiyorum ne olacak.
Mahkeme ressamlığı
eğitimi verebilirim
İrlanda Kurtuluş Ordusu’nun yargılanma sürecinde mahkeme resamlığı yapmışsınız. O deneyiminizden söz eder misiniz?
Okuldan çıktıktan sonra mahkeme ressamlığı yaptım. İrlanda Kurtuluş Ordusu’nun Almanya’da İngiliz askerlerine karşı bir suikastinde yargılananların davasıydı. Davalılar çizim yapacakların kim olduğunu bilmek istemişler. Böylece onlarla tanışma ve konuşma olanağım oldu. Bu süreçte yer aldığım için daha sonra İngiltere ile İrlanda Kurtuluş Ordusu’nun nasıl bir anlaşmaya vardığını mantıklı anlayabildim. Mahkeme ressamı olarak PKK davalarını da takip ettim. Mahkeme ressamlığını kabul edilirse üniversitelerin resim bölümünde bir bölüm olarak sunabilirim. Türkiye’de bunu yapmak istiyorum.
Ergenekon’da bu
iş acemice yapıldı
Mahkeme ressamlığı bölümü kurulması için üniversitelerle temasa geçiniz mi?
Geçtik ama kimse istemiyor yeni bir şeyin gelmesini. Resim bölümü mezunları sadece resim yaparak hayatını kazanamaz. Mahkeme ressamlığının da öğretilmesi lazım ve bunu yapacak kapasitede hoca yok maalesef.
Bu alanda bir çalışma yok bildiğim kadarıyla. Bir tek Ergenekon duruşmalarında yapıldı.
Evet yapıldı ama çok acemiceydi onlar. Uzman yok. Ben uzman yetiştirebilirim. Bakın Amerika’dan mahkeme resimleri geldiği zaman görürsünüz, yüzde doksan benzerlik vardır. Orada bir kurguyu yapmanız gerekiyor.
Mahkeme ressamlığının mantığı nedir?
Almanya’dan örnek verebilirim. Alman yasalarına göre biri suç işlemişse, mahkemede mahkum edilinceye kadar o kişi suçsuzdur. Mahkeme suçlu olduğunu ispat etmeye çalışır. Fakat suçsuz çıkarsa tüm fotoğrafları birebir her tarafa yayılmış olur. Oysa çizilmiş bir resmi insanlar fazla tutmuyor aklında. Adam dışarı çıktığında normal hayata dönebilmesi için böyle bir şey yapılıyor.