Gramofon, pikap, radyo tutkusunu küçücük dükkânında yeni nesillere aktarmaya çalışan Ünal Sezer, iyi bir gramofonun püf noktalarını anlatıyor, meraklılarına uyarıda bulunuyor: Sesi düzgün olmalı, plağı sonuna kadar çalmalı.
Memleketin sıkışık gündeminde zaman zaman soluk almak istiyor insan. Farklı bir konu konuşmak, düşünmek, okumak. İşte bunun için size bugün gramofonlardan söz edeceğim.
Irgandı Köprüsü`nün Yeşil`e bakan doğu çıkışından ana yola ulaştığınızda karşınızda bir dar sokak göreceksiniz. O sokaktan yukarı Yeşil Caddesi`ne çıkarken yokuşun sonuna doğru sağda küçücük bir dükkân dikkatinizi çekecek. Küçüklüğüne nazire yaparcasına kocaman tabelasında “Gramofoncu Enişte” yazan bu dükkân geçmişe müzikli bir yolculuk sunuyor âdeta. Vitrininden Gülden Karaböcekler, Emel Sayınlar, Yelizler, Ferdi Tayfurlar gülümsüyor, kapı önünde Hint işi gramofonlar selamlıyor sizi. Raflarda taş plak da var plastik de; Atakan`dan Tarkan`a, Münir Nurettin`den Beethowen`e her müzik türünden ses saklı içlerinde.
Azametli tabelasının altındaki vitrin camında “Gramofoncu pikap radyo tamiri” yazsa da ana konusu müzik ve özellikle de gramofon, pikap ve eski radyolar olan bu dükkânda farklı eşyalara da rastlamanız mümkün. Örneğin bin dokuz yüz onlardan kalma bir fotoğraf makinası, bin dokuz yüz yirmi model bir arp, masa saati, yetmişli yıllardan kalma telefon, gaz lambası, ahşap sehpa, fonograf, çini vazo… Bu yüzden antikacı demek de yanlış olmaz sanırım.
Dükkanın sahibi Ünal Sezer, nam-ı diğer Gramofoncu Enişte. İlk gençlik yıllarından emekli oluncaya kadar kaportacılık, deri imalatı, radyo tamirciliği ve otobüs şoförlüğü yapan altımışı geçmiş Ünal Bey`in çocukluğundan bu yana en büyük tutkusu gramofonlar ve pikaplar. Onları onarıyor, eksik parçalarını gerekirse kendisi üretiyor. Üretemediklerini ise hiç üşenmeden arıyor. Örneğin gittiği şehirlerde yaptığı ilk iş eski radyo tamircisi bularak bir gramofon iğnesi sormak olabiliyor.
Emeklilikten sonra zamanını Yalova, Ankara ve İstanbul`daki antika pazarlarında geçiren Ünal Sezer, on beş yıl boyunca evde yaptığı tamirat işlerini, piyasada kendi adı kullanılarak kalitesiz işler yapılınca, birkaç ay önce bu dükkâna taşımkaya karar vermiş ki, Gramofoncu Enişte esfane olmaktan çıksın.
Küçük bir masayı tamirat işlerine ayırmış, hemen o masanın başında konuşuyoruz. Fiyatı Hindistan-Çin veya İngiltere-Amerika üretimi olmasına göre yüz elli liradan beş bin liraya kadar değişen, bir konsol kadar ya da seyahatte çalmak için tasarlanmış bir el çantası büyüklüğündeki gramofonları anlatırken, laflafı açıyor ve dünyanın en küçük gramofonu gösteriyor.
“Dünyanın en küçük” ibaresinin büyük bir iddia olduğunu, söyleyince hiç üşenmeden bir katalog çıkarıyor. İçinde fonograftan pikaba giden süreçte gramofonların tarihçesinin yer aldığı katalogda, elinde tuttuğu şu sefer tasına veya yuvarlak asker matarasına benzeyen küçük kutudakinin birebir aynısı yer alıyor ve yanında “Dünyada imalatı yapılan en küçük gramofon yazıyor”.
Ünal Bey seçtiği bir taş plağı bu küçücük makinaya takıp kurarken, şanslısın, diyor, daha önce bunun fotoğrafını çeken olmadı, ilk sen çekiyorsun. Üzerine iğneyi koyduğu taş plak dönmeye başlıyor ve Türk sanat müziğinin kadın bestecilerinden Nevzat Akay, Sadi Hoşses`in rast makamındaki şarkısını içli içli söylüyor:
“Hicranı açmıştır sinede yara
Zavallı gönlümün neşesi kara
Talihin zulmeti yol vermez yâra
Bahtım kara, gül kara, sümbül kara
Sabret gönül bir gün olur bu hasret biter
Çekilen acılar canım gün olur geçer.”
Romanlarla başladı
Dükkânın adı ilginç geldi. Niye Gramofoncu Enişte?
Aşağı yukarı on beş senedir antika pazarlarına gidiyorum. Yalova, Ankara, İstanbul… İşte Yalova’da antika pazarında Romanlar bana enişte, diye hitap ediyordu. Sonra Romanlarla başlayan enişte sözü her yerde yayıldı, bir eniştedir gidiyor. Türkiye’nin eniştesi oldum böylece.
Bu dükkân ne kadar zamandır var?
Beş ay oldu. O da şöyle oldu. Başladılar bizimle alakalı olmayan işlerde ismimizi kullanmaya; biz gramofoncu enişteden aldık, o tamir etti gibi. Buna tahammül edemedim. Senelerimi verdiğim mesleğimin bu şekilde hunharca kullanılması ve bozuk malları bizim üstümüze yıkmalarına katlanamadım. Bari bir dükkân açalım da kendimiz yapalım, dedim.
En yenisi yetmiş yıllık
Dijital pikaplar da var mı burada?
Yok. Buradakilerin hepsi mekanik, hepsi eski. En az bir yetmiş senesi vardır en yenisinin bile. Mekaniklerin hepsini İngiltere’den, Amerika’dan orijinal zembereklerini getirtiyoruz. Ucuz bir şey değil.
Zor oluyor mu orijinallerini bulmak?
Zor tabii. Burada gördüğünüz cihazlar bin dokuz yüz on, bin dokuz yüz yirmi senelerine ait modeller. Hindistan malı olan framofonlar da var. Tabii onlar daha yeni. Onlar hala imal ediliyor Hindistan’da.
Çin malı var mı bu piyasada?
Evet, var. Bir Çin malı, bir Hindistan malı.
Bir lastik silindir yedi saat alıyor
Tamirat için parça bulmakta zorluk çekmiyor musunuz?
Yok. Şöyle ki; bazı sistemleri değiştiriyoruz. Bunların en zor parçalarından biri mesela şu silindir lastikler. Bunlar deforme oluyor. Bunlar da hiçbiri birbirine uymuyor, ne göbekleri ne dış motifi. O yüzden bu lastikleri kendim yapıyorum. Benden başka da yapan yok. Bir lastik en az altı-yedi saatimi alıyor. Onu tornada vesaire bu hale getiriyorum. Zaten en zor iş o, en bulunmayan parça. Onu da yapıyorum. Olmayacak bir şey yok.
Biri bisiklet biri Mercedes
Gramofonun Hindistan veya Amerika`da üretilmesinin kalite açısından ne farkı var?
Çok fark var. Nasıl anlatayım? Biri bisiklet, biri Mercedes. Hesap edin artık. Ağacından tutun da, her şeyi kalitesiz Hindistan mallarının. Hindistan üretimi bir gramofonun tamamıyla diğerinin bir tek ses kutusunu alamazsınız.
İyi bir gramofonun özelliği nedir?
Orijinal oluşu, sesin düzgün oluşu, performansının düzgün oluşu yani plağı sonuna kadar çalabilmesi. Öyle gramofonlar var ki iki plak birden çalıyor. Bir tane çalsın ama düzgün çalsın.
O kurmakla ilgili bir şey değil mi?
Tabii. Kimine tek zemberek yapılmış, kimine iki tane. Öyle gramofon var ki dört zemberekli. Bu güç meselesi. Güç de yayla sağlanıyor.
En iyiler iki bin liradan başlıyor
En çok hangisi tercih ediliyor çantalı gramofon mu, kabinli mi, açık olan mı?
Biraz fiyatları pahalı olduğu için… Bugün çantanın bile en ucuzu yedi yüz elli lira. Rus dahi alsanız altı yüz elli lira. Biraz pahalı geliyor. Orijinali dediğiniz zaman şu dolaplı olanlar iki bin beş yüz- üç bin liradan başlıyor. Mesela beş bin lira dediğimin birçok özelliği var. Radyosu da var. Orijinal olarak cereyansız çalıyor. Sesi yükseltebiliyorsunuz.
Ses ayarı nasıl yapılıyor?
<