Sualtı arkeolojisi alanında uzman olan Prof. Dr. Mustafa Şahin, İznik Gölü`nde bulunan batık kilisenin mevcut yerinde bırakılıp bir akvaryum içinde izlenime açılmasını, ziyaretçilerin altı şeffaf kayıklarla bazilikayı gezmesini öneriyor.
Bir kent düşünün her köşesinden tarih fışkırıyor. İznik böyle bir yer işte. Tabii bugüne kadar gerekli değeri görebilmiş mi derseniz, ebette ki tartışılır fakat bundan sonra hak ettiği yere geleceği kesin.
Hanlar Bölgesi, Sultan Külliyeleri ve Cumalıkızık`ın ardından UNESCO’nun Dünya Kültürel Mirası listesine girmeye hazırlanan İznik şimdi de bir tesadüfle dünya gündemine taşınıyor. Geçen ocak ayında Büyükşehir Belediyesi`nin havadan fotoğraflama çalışmaları sırasında İznik Gölü`nde tespit edilen batık bazilika (büyük kilise) Dünya Arkeoloji Derneği`nin aralık ayında yayınlanacak iki bin on dört yılının en önemli on keşfi listesine aday.
Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe listede batık kilisenin yer alacağını kesin bir dille anlatırken Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şahin temkinli; liste yayınlanıncaya kadar daha önemli bir keşif olursa o girer sıralamaya, uyarısını yapıyor.
Artık orada olduğunu bildiğimiz bazilika için “şimdi ne yapılacak?” sorusuna verilecek yanıt, onun su altındaki varlığından daha çok merak uyandırıyor. Bu yanıt aynı zamanda İznik`in turizm açısından kaderini de değiştirecek.
Aslında kulislerde dolaşan bazilikanın etrafının duvarla örülüp suyunun boşaltılması konusu var. Bu yaklaşımın ne kadar doğru olduğu bir yana, gerçekten böyle bir önerinin gündemde olup olmadığı da tartışmalı.
Prof. Şahin, bir sualtı akvaryumundan ve ziyaretçilerin altı şeffaf kayıklarla batık üzerinde gezmesinden söz etti ki bu gerçekten çok heyecan verici. Prof. Dr. Şahin sualtı arkeolojisi konusunda uzman bir isim. Bu nedenle görüşleri önemli.
İznik`teki bazilikanın önemi nedir hem arkeolojik açıdan hem Bursa`ya kazandıracakları açısından?
Arkeoloji bilimi için uzaydan veya havadan yapılan görüntüleme bilimsel bir yöntem olarak kullanılıyor. Daha önce bu şekilde yapılmış önemli keşifler var. İznik`te iki bin on üç yılında keşfedilen bazilika arkeoloji biliminin havadan belgeleme çalışmaları açısından çok büyük öneme sahip. Çünkü dünyada ilk defa su altında olan bir kalıntı havadan yapılan görüntüleme ile keşfedilmiş oldu. Bu su altındaki kültür varlıklarının keşfedilmesi açısından dünyada bir ilkti. Bundan dolayı çok büyük ses getirdi. Yoksa bazilika; normal bazilika.
En çok merak edilen şey bazilikanın nasıl izlenime açılacağı? Etrafına duvar örülüp suyunun boşaltılması konusu var?
Ben böyle bir önerinin yapıldığına ihtimal vermek istemiyorum. Burası dünyada ilk defa su altında bulunan bir yapı havadan görüntüleme ile tespit ediliyor. Dolayısıyla bizim yapının bu özelliğini kesinlikle bozmamamız gerekiyor. Bu halini bozarsak hiçbir özelliği kalmaz, hiçbir anlam ifade etmez. Zaten İznik`te şu anda en az iki tane önemli kilise var: Koimesis ve Ayasofya. Bu su üzerine çıkartılırsa üçüncü olur oysa su altında kalırsa tek olacaktır, üstelik dünyada da tek. Mutlaka su altında sergilenecek şekilde bir yöntem bulunmalı.
Akvaryum mu, cam koridor mu öneriyorsunuz?
Koridordan ziyade mesela cam duvar yapılabilir ama su kesilmeyecek şekilde. Bir nevi akvaryum yapılır. Çünkü biliyorsunuz İznik gölü plankton (sularda bulunan ancak mikroskopla görülebilen canlı topluluğu) açısından zengin bir göl; özelikle yaz aylarında. Zaten bazilikanın bugüne kadar görülememesinin nedeni de bu. Akvaryum yapılırsa devirdaim ile sudaki planktonlar da temizlenir. Sonra artık Türkiye`de de üretilmeye başlanan altı fiberglas dediğimiz saydam maddeden yapılmış kayıklar yardımıyla bazilikanın üzerinde gezinti yaptırılacak şekilde ziyarete açılabilir. Suyun üzerinde dolaşarak da çok güzel bir ambiyans yakalanabilir ve dünyada belki de ender örneklerden birisi olur.
Işıklandırma ile daha çok ilgi çeker
Önerdiğiniz akvaryum yönteminde kilisenin içindekiler nasıl görülebilecek?
Oradaki yapının depremle çöktüğünü biliyoruz. Bir sualtı çalışması yapılarak içerisine dökülen malzemeler yapıdan uzaklaştırılır. Tahmin ettiğim kadarıyla yapı depremde en son çökmüş olduğu şekliyle duruyor. Hiçbir değişiklik olduğunu tahmin etmiyorum. Üst yapıya ait kalıntılar temizlenirse yapının zeminine ait buluntular ortaya çıkacaktır. Bu da büyük bir ihtimalle ya mozaiktir ya da opus sectile`dir (çeşitli biçimlerde kesilmiş renkli mermer parçalarının yan yana dizilişiyle yapılan bir tür mozik). Bu açığa çıkarılır ve güzel ışıklandırmayla gece de orası ziyarete açılır ve müthiş bir yer olur. Dünyada tek olur ve müthiş bir ziyaretçi potansiyeli olur.
İzniklinin ne istediği önemli
Su alındaki kilisenin Neophytos`un adına yapılmasının önemli olduğu belirtiliyor.
Neophytos`u önemli kılan Hristiyanlığın en genç şehitlerinden birisi olması. Üç yüz üç yılında on altı yaşında, işkencelerden sonra İznik kıyısında ama şehrin dışında bir noktada, kılıç darbeleriyle öldürülüyor. Üç yüz on üçte Milano Fermanı ile Hristiyanlık resmi din olunca öldürüldüğü yere kilisesi yapılıyor. Bu özellikle dini turizm açısından İznik`in potansiyelini artırıyor. Ama tabii önemli olan İzniklilerin turist isteyip istemediği ya da böyle bir turizme hazır olup olmadıklarının bilinmesi.
Belediye isteksiz gibi
Bildiğim kadarıyla İznik Kaymakamlığı`nın talebiyle uzman bir ekiple çalışma yaptınız. Halkın ne istediği konusunda orada bir fikir edindiniz mi?
Ben şunu gördüm, halkın istemediği bir şeyi yapmak doğru değil. Halka rağmen bir şey yapmamamız lazım. Halk eğer bir şeyi istiyorsa bunun üzerine gitmeli, çalışmalar başlatılmalı ve sonuçlandırılmalı. Burada yerel idareler önemli; kaymakamlık, belediye… Belediyenin yaklaşımı nedir bu konuda onu bilemiyorum.
İznik Belediyesi mi?
Evet. İznik Belediyesi. Büyükşehir`de Başkanımız Recep Altepe gerçekten Bursa için büyük bir şans, özellikle de kültür varlıkları açısından. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Başkanımızın daha uzun yıllar görevde kalması taraftarıyım kendi adıma. Ama İznik`te böyle bir şey göremedim. Kaymakam Bey çok istekli, bir şeyler yapmak istiyor ama İznik Belediyesi istekli değil gibi.
Gerçek İznik toprak altında sözü boşuna değil
Gerçi altında bir antik kent olduğu biliniyor ama İznik bizi daha ne kadar şaşırtabilir?
İznik bizi çok şaşırtır. Bin dokuz yüz otuz altı yılında Atatürk`ün İznik`i ziyareti var. Orada Afet İnan İznik`i gezmek için izin isteyince Atatürk, “Gidebilirsiniz fakat asıl İznik`i göremeyeceksiniz. Çünkü o toprağın altındadır”, der. İznik Bitinya Devleti’nin başkentlerinden birisi. Daha sonra Roma İmparatorluğu`nun önemli kentlerinden birisi. Latin Haçlı seferleri sırasında yetmiş-seksen yıl Bizans İmparatoru’nun başkenti oluyor. Hatta Koimesis Kilisesi bu dönemde İmparatorluğun kilisesi oluyor. Aslında Koimesis Ayasofya’dan çok daha önemli konuma sahip. Kendi tarihimiz açısından da İznik çok önemli. Süleyman Şah döneminde Anadolu Selçuklularının ilk başkenti, altmış-yetmiş yıl boyunca. Candaroğulları Beyliği için çok önemli. Osmanlı’nın en erken yapılarına sahip. Bütün medeniyetlere beşiklik etmiş. Sanırım Atatürk bunun bilinciyle, gerçek şehir ayaklarınızın altında, dedi. Ama biz bunu bugüne kadar ihmal ettik.
Yerleşim yerini değiştirmeden de olur
Atatürk’ün sözünden yola çıkarak sormak istiyorum. İznik’in tamamının başka bir yere taşınıp altındaki kalıntılarının ortaya çıkarılması meselesi var. Çok hayalci bir yaklaşım mı?
Doğrusunu isterseniz Bursa’ya ilk geldiğimde aklımdan geçen fikir buydu. Hatta birtakım zeminlerde de gündeme getirdim; TOKİ görevlendirilsin, yeni evler yapılsın, kent açığa çıkarılsın, diye. Fakat kültür varlıklarımızı iki ayrı çerçevede düşünmemiz lazım. Şu andaki görüşüm bu doğrultuda! Bunu İznik- Nikaia, Tophane-Prusa, Mudanya-Apamea ve Mustafakemalpaşa-Miletopolis kentlerini karşılaştırarak anlatayım. Mudanya ve Mustafakemalpaşa’daki yerleşimler büyük bir tarım arazisinin altında ve üzeri boş. Yeni yapılara izin vermeden orada bulunan kentleri açığa çıkarmak en doğrusu. Ama Tophane ve İznik’te yerleşimler var. Bu bize ait bir yazgı değil. İtalya, İspanya, Portekiz aynı durumda.
Batı nasıl çözmüş bu işi?
Güney batı İspanya’da Merida diye jeopolitik açıdan çok önemli bir kent var. Orada yeni yerleşim yapılırken bulunan antik eser ayağa kaldırılıyor, ortaya çıkan dokuyu insanlar geziyorlar, üstte de yeni yapı var. Böyle yapılabilir. Benzer durum İznik’te de var. Fakat biz vatandaşa temelin etrafını kapatma izni vermişiz ve vatandaş orayı bir ardiye konumuna sokmuş. Hedef kitle ile eserin ilgisini koparmış. Ancak ev sahibi izin verirse görebiliyorsunuz. Halbuki kültür varlığı herkesin varlığıdır. Bu yöntem uygulanabilir. İznik ve Tophane’de.
Bursa istemezzük deyince
Sizin su altı kazıları konusunda önemli deneyiminiz var.
Türkiye’de ilk sualtı arkeolojisi ana bilimdalını kuran benim Konya’da. İlk yüksek lisans öğrencilerini alan, ilk mezunlarını veren benim. Sanırım şu anda orada bir ordu yetişti.
Bursa tarihsel geçmişe ulaşma konusunda Uludağ Üniversitesi ve Arkeoloji Bölümü’nden ne kadar faydalanıyor? Ne kadar ortak çalışma içindesiniz?
Uludağ Üniversitesi’ne böyle bir çalışma talebi gelirse biz hayır demezi ama gelmedi şu ana kadar. Bir duyarsızlık da var. İki bin on üç yılında dağlık bölgenin turizm potansiyelini tartmak için BEBKA destekli proje ile yüzey araştırmasında bulduğumuz buluntuları web sayfasında gösterdik ve bunu da yerel halkla paylaşmak için her ilçeye birer kiosk koyduk. Keles`teki kiosk yıldırım düşmesi neticesinde arızalanmış. Onarımını Keles Belediyesi’nden rica ettik. Bütçelerinde bununla ilgili para olmadığını, bu nedenle onaramayacaklarını söylemişler. İlgisizlikten kastım bu işte; halka rağmen, belediyeye rağmen bir şey yapıca böyle oluyor; sahip çıkmıyorlar. Bu tür konular da bizim şevkimizi kırıyor. Vatandaş istemiyorsa ben niye çabalayayım; isteyen bölgeye kayarım. Mesela Antep, Hatay, Tokat, Karadeniz ve Muğla’dan yoğun talep var. Ama Bursa biz istemezzük deyince ne yapacaksınız?
Prof. Dr. Mustafa Şahin kimdir?
1964 Erzurum doğumlu. Atatürk Üniversitesi Arkeoloji-Sanat Tarihi Bölümü Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı mezunu. Akademik kariyerine 1990`da Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji-Sanat Tarihi Bölümü`nde başladı. Profesör unvanı aldığı 2003`te üniversitede Sualtı Arkeolojisi Anabilim Dalı`nı kurdu. 2005`ten beri Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanlığı görevinde. Sos Höyük, Kyzikos, Knidos kazılarına katıldı, Kızkalesi-Beyşehir Sualtı Yüzey Araştırması, Myndos Yüzey Araştırmaları, Myndos Kazısı, Bursa ve Çevresi Yüzey Araştırmaları, Güney Marmara Sualtı Yüzey Araştırmaları`na başkanlık yaptı, Türkiye`nin Mozaik Envanteri, Zeugma Mozaikleri gibi envanter çalışmalarına katıldı. Yayınlanmış beş kitabı bulunuyor. Almanca ve İngilizce biliyor. Evli ve bir kız çocuk babası.