Yabancı teknik direktörlerle yaşadığımız sıkıntıları dünkü haberimizde dile getirdik.
Rahmetli İbrahim Yazıcı her zaman söylerdi; “Yabancı hoca getirmem. Çünkü camiaya duygu katamaz. Futbolcuya o heyecanı veremez.”
Dediklerinin ne kadar doğru olduğunu anlıyoruz.
Uzun vadede bir şey katamadıkları ortada.
Hele ki, yabancıyı seçerken araştırmadan, incelemeden karar verirsen sonu böyle olur.
Paul Le Guen ismi nasıl çıktı?
Kim önerdi?
Ali Ay veya yönetimindekiler daha önce Paul Le Guen’i yakından mı tanıyordu sanki.
Menajerler önerdi, aldılar.
Gerek teknik direktör, gerekse futbolcu seçerken bu arkadaşların eline mutlaka düşüyorsunuz.
Kaçışınız yok.
Asıl problem onlarla iş yapmak değil. Gösterdikleri, tavsiye ettikleri isimlere yönelmek, önerdikleriyle hareket etmek.
Onların ipiyle kuyuya inmeyen inmez fakat o birikimde, tecrübede Başkanı, yöneticiyi şimdilerde nereden bulacaksın.
Biz ne kadar kızsakta, eleştirsek de gösteriyor ki bu sezon Paul Le Guen ile bitecek.
İşkenceden kurtulmaya sadece 7 hafta kaldı.
Öyle veya böyle 2 maç kazanırlar diye düşünüyorum.
Mayıs ayında göreve kim gelir bilemem.
Başa geçmek isteyen arkadaşlara bir bilgi vereyim.
Süper Lig’den sözleşmeleri sona erecek teknik adamlara şimdiden bakın derim.
Korkmayın, Paul Le Guen gibi 2 milyon Euro’luk birisi yok içlerinde.
Göztepe’yi çalıştıran Tamer Tuna’nın, Sivasspor’dan Samet Aybaba’nın, Trabzonspor’dan Rıza Çalımbay’ın ve Kasımpaşaspor’dan Kemal Özdeş’in mukaveleleri mayıs ayında bitiyor.
Bize hangisi uyar sizce?
**
Tolunay’ı bir dinleyin
Türkiye Futbol Gelişim Direktörü Tolunay Kafkas’ı dinledim geçen gün.
Bizim Hollanda’ya kiralık olarak gönderdiğimiz Ozan Can Kökçü’den bahsetti: “Geçtiğimiz günlerde Hollanda’ya gittim. Ozan Can Kökçü’nün ailesiyle görüştüm. Yetenekli bir futbolcu. Milli Takımımıza bu arkadaşımızı kazandırmak istiyorum.”
Tolunay Kafkas biraz antipatiktir fakat gurbetçi konusunda kendisini tek geçerim.
Cenk Tosun ve Deniz Türüç buna en son örnektir.
Ozan Can için böyle konuşuyorsa ve bizzat Hollanda’ya kadar gittiyse vardır bir bildiği.
Değerlendirin derim.
Hatta ve hatta yıllardır hiçbir şey yapamadığımız gurbet için tecrübeli çalıştırıcıya birşeyler sorulsa hiç de fena olmaz.
*
Badu’nun yaptığına bak!
Bir futbolcu düşünün, sözleşmede yazıyor diye kafasına göre takılıyor.
Sakatlanıyor, soluğu İtalya’da alıyor.
Giderken de teknik kadroya haber vermiyor, sallamıyor.
Emanuel Badu’dan bahsediyorum.
Bugün yarın gelir Bursa’ya.
Paul Le Guen’i severim, sevmem o ayrı.
Ancak bir futbolcunun ciddi sakatlığında mukavelesinde İtalya’ya gideceği her ne kadar yazsa da teknik direktörüne haber bile vermeden çekip gitmesi ne demek.
Yapmış olduğu bu hareket, Bursaspor kulübünde ipin ucunun kaçtığının göstergesidir.
**
Yakışıyor mu Antalya’ya?
Antalya Avrupa’nın en çok turist çeken yerlerinden birisi.
Dünya’nın bir ucundan tatile gelen insanlar görmek mümkün orada.
Antalyaspor’un maçlarını da takip ediyoruz. Tribünlerdeki turistleri yayıncı kuruluş sık sık gösteriyor.
İyi de, böyle bir yerde o deplasman taraftarlarının önüne koyduğunuz devasa camlar nedir?
Kafes gibi bir yere insanları sıkıştırıyorlar, ‘buyrun maç izleyin’ diyorlar.
Türkiye’de hiçbir stadyumda böyle çağ dışı bir yöntem yok.
Antalya’ya dünyanın en fiyakalı otellerini yapsan ne yazar, kenti ve kulübü yönetenlerin düşüncesi bu olduktan sonra.
**
Şu maça giden yok
Bursaspor’un önündeki 2 maç Kasımpaşa ve Göztepe’yle.
Ve bu iki takım pazar günü İzmir’de karşılaştı.
Sordum soruşturdum, Bursaspor teknik kadrosundan tek bir kişi bile bu maçı izlemeye gitmemiş.
Şaka değil gerçek bu.
Belli ki, rakip analizi diye bir şey yok sizin futbol mantığınızda.
Böyle bir rahatlık, böyle bir işbilmezlik, böyle bir vurdumduymazlık herhalde başka hiçbir kulüpte bulunmaz diye düşünüyorum.