İlk havalı taban 1882 yılında patent almıştı ve bundan sonra 72 değişik havalı tabanlı ayakkabı üretildi. Ancak hiçbirisi uzun ömürlü olmadı. Ticari yönden zarar ederek piyasadan silindiler. Frank Rudy uçak mühendisiydi. 1969 yılında uzay sanayinde yaşanan sıkıntılarla beraber Rockwell İnternational’daki işinden ayrıldı, bir yandan da çeşitli icatlar üzerinde çalışmaya devam ediyordu, hayattaki en büyük tutkularından birisi kayaktı, en sonunda bu hobisini işle birleştirecek bir formül bulmayı başarmıştı. Bir kayak ayakkabısı tasarlayacaktı, bunun için de yakın arkadaşı Bob Bogert’la beraber kolları sıvadılar. Bunu hemen Head Skis şirketinin sahibi Howard Head‘e götürdüler, kendisi ayakkabıyı oldukça beğenmişti. Patentini aldı ve seri üretime geçmek için hazırlanırken şirket başka bir şirkete satıldı ve ne yazık ki bu tasarımda yeni şirketle beraber çöpe gitti.
Ancak ikilinin hemen pes etmeye niyeti yoktu. O yıllarda Amerika’da “sağlıklı yaşam için koşu” furyası başlamıştı ve bunu değerlendirmek için tekrar çalışmaya koyuldular, çok geçmeden de ortaya yepyeni bir ayakkabı çıkartmayı başardılar. İçinde hava keseleri olan bir ayakkabıydı yeni ürünün üretimi için de Beta firmasıyla anlaştılar. Aslında her şey güzel başlamıştı, ancak zamanla işler umdukları gibi gitmedi çünkü 1974 yılındaki petrol krizi yüzünden ayakkabıları üreten şirket içinde daha az petrol bulunan yeni bir karışımı denemeye karar vermişti, sonuç ise bir felaket oldu. Yeni üretilen ayakkabılar bir bir patlamaya başladı, o kadar gürültülü patlıyordu ki insanlar yanlarında ateş edildiğini düşünerek kaçışıyordu. Bu Frank Rudy’nin ikinci başarısızlığıydı bunun üzerine Adidas’la görüştü ancak bu görüşmelerden bir sonuç çıkmadı. Rudy başka bir ayakkabı firmasının varlığından haberdar olmuştu, firmanın adı Nike idi. Firma kurucusu Phil Knight’la buluştu, ilk görüşme oldukça olumlu geçmişti. Knight firmasını büyütmek için uğraşıyordu. Amerika’daki koşu furyasının başlamasını önceden görmüş ve ayakkabılar üreterek pazarda hiç de fena olmayan bir yer elde etmişti. Yeni ayakkabı da hala çözülmesi gereken bazı problemler olduğunu gördü, mesela hava keseleri hiç de pratik değildi ve ayakta su toplanmasına neden oluyordu. Sonunda hava kesesi yerine topukla iç taban arasında elastik bir ara taban koymaya karar verdiler ve üretime geçtiler. Ayakkabı en sonunda Tailwind adı altında piyasaya sürüldü, ne var ki ayakkabılar diğer spor ayakkabılarına göre pahalıydı ve kolay parçalanıyordu, işler olumsuz giderken ayakkabıların profesyonel sporcular tarafından denenmeye başlamasıyla beraber şansları dönmeye başladı. Yapılan araştırmalar bu ayakkabıların yer sarsıntısını yüzde 10 enerji tüketimini ise yüzde 2.8 oranında azalttığını ortaya koyuyordu. Ayakkabıyı deneyen sporcular ayakkabıların performansından oldukça memnun kalmışlardı. Hatta parçalanmasına rağmen ayakkabıları tamir edip öyle kullanıyorlardı. Firma zamanla bu üretim hatalarını yok etmeyi başardı ve ayakkabılar artık çok daha dayanıklı hale gelmişti. Nike’ın bu yeni modelini tanıtmak bir reklam yüzüne ihtiyacı vardı, daha önce de NBA oyuncularıyla çalışmışlardı. Hatta 1983 yılında oyuncuların yarısıyla anlaşmaları vardı ve bunlara toplamda 1 milyon Dolar ücret ödüyorlardı. Nike sonunda bu ayakkabı için geleceği parlak bir çaylakla anlaşmaya karar verdi. Çaylak kariyerinde yükselişe geçtikçe ayakkabının da yükseleceğini öngörüyorlardı. Üç aday vardı: Michael Jordan, Charles Berkley ve Patrick Ewing sonunda 21 yaşındaki Michael Jordan ile anlaşmaya karar verdiler ve 5 sene için 2.5 milyon dolar önerdiler. Ayrıca Michael Jordan satılan her Air Jordan ayakkabısı için extra prim alacaktı, ancak ortada birtakım sorunlar vardı, ayakkabının ismini Jordan Air koyamıyorlardı çünkü bu Ürdün havayolları‘yla aynı isimdi, diğer bir problem ise Michael Jordan’ın ayakkabıları beğenmemiş olmasıydı. O Adidas’ı seviyordu, hatta Nike’ın teklifinden çok daha azına Adidas’la çalışmaya hazır olduğunu söylemişti. Ancak Adidas ile aralarında bir anlaşma olmadı ve böylece Michael Jordan pek gönüllü olmasa da Nike’in teklifini kabul etti ve maçlara kırmızı siyah tasarımlı özel bir ayakkabıyla çıkmaya başladı. Bu o kadar dikkat çekici bir ayakkabıydı ki, David Stern Michael Jordan’ı NBA standardını ihlal ettiği gerekçesiyle ceza vermekle tehdit etti. Artık herkes bu yeni ayakkabıları konuşuyordu. Jordan ise ceza tehdidine rağmen ayakkabıları giymekten vazgeçmedi ve her giydiği maç için 5 bin dolar ceza yedi. Ceza ise Nike tarafından büyük bir memnuniyetle ödendi. Çünkü bu ceza ünlerine ün katmış ve harika bir reklam fırsatı olmuştu. Bunların üzerine Air Jordan tarihin en büyük spor promosyonu olarak tarihe geçti, sadece ilk yıl 100 milyon doları geçen satış yaptı ve piyasaları altüst etti.
Tekrar görüşmek üzere…