İnsan geçmişte yaşadıklarını yaşı ilerledikçe nostalji tadında tekrar yaşamak istese de geçmişi geri getirmenin mümkün olmadığını anladığı an elindeki, avucundaki tüm hatıralara bakarak geçmiş günleri yad eder ve o anları film şeridi gibi gözlerinin önüne serer.
1968 yılında yayın hayatına başlayan TRT’nin popülerleşmesi 1980’li yıllarda başlamıştır. Zaten bir tek TRT vardı. Her ne kadar o yıllar “Tek kanallı dönem” gibi algılansa da ’80’ler de TRT’nin program ve dizi çeşitliliği gerçekten oldukça fazlaydı. Hatta spor, kültür-sanat ve haberin yanı sıra dizi ve özel programlar yayınlandığında insanlar ekranlara kilitleniyorlardı.
Barış Manço‘nun 7’den 77’ye, Adam Olacak Çocuk, Adile Naşit ile Uykudan Önce, Susam Sokağı, Pop Saati, gibi programların yanında Alf, Lassie, Kara Şimşek, Dallas, Mavi Ay, Beyaz gölge, Bizimkiler, Perihan abla, Çalıkuşu, Kaynanalar gibi diziler çok seyredilirdi. Televizyonlar antenle çekiyordu. Özel olarak televizyonların çalışmasını sağlayan regülatörler kullanılırdı.
80’li yıllarda kaset kiralamak adeta bir üst sınıf göstergesiydi. Bugünün dijital dünyasından bakınca çok anlamı olmayan bu cümlenin o dönem böyle algılandığı aslında o yıllarda yapılan en pahalı aktivite olup dönemin popüler filmlerine sinemalar dışında ulaşmanın tek yolu işte bu video kasetlerdi. Hatta video kasetçileri Beta’cılar ve VHS’ciler diye gruplara ayrılmıştı. Rocky, Rambo, Geleceğe Dönüş, Terminatör, Elm sokağında kabus, 13. Cuma gibi filmler elden ele dolaşır özellikle kahramanlık, korku ve Amerikan gençlik filmleri çok tercih edilirdi. Nerede bilgisayardan anında müzik eklemek Walkman’i olan çocuğa aşık olunurdu. (1981 yılında ABD’den getirdiğim Rocky film müziklerini yapan Survivor grubunun kaseti Türkiye’de sekiz ay sonra piyasaya çıkmıştı.)
“Fazla jetonun varsa bir tane borç verebilir misin?” 80’li yılların çocukluk çağlarının yaşandığı bu dönemlerde çocuklar birbirlerine işte böyle ricada bulunurdu. Bu zamanın çocukları boş kaldığı zaman ya kendi aralarında tahtadan yaptıkları silah oyunu, körebe, saklambaç oynar ya da soluğu atari salonlarında alır jetonları bitene kadar atari oynarlardı. Uzay gemisi oyunu, Mortal Kombat, Pac-man, Street Fighter, Kick-Off oyunlarını atari salonlarında oynamanın keyfi farklıydı. 80’lerde vatkasız bir elbise giymenin mümkünü yoktu. Kimse omuzlarının düşük görülmesini istemezdi. Blazer ve püsküllü ceketler, göbeğin üstüne kadar çekilen yüksek belli pantolonlar, kazak üstüne takılan devasa tokalı kemerler, İspanyol paçalar, çok renkli giysiler, permalı saçlar, kelebek saç tokaları, kaz tüyü mont diye de bildiğimiz pofuduk montlar soğuk havalarda üzerimizden çıkarmadığımız kıyafetlerin başında geliyordu. Bu montlar dar kesim eteklerle giyilirdi. O dönemin en ünlü sanatçısı olan Madonna’nın popüler olmasından sonra onun saç modeli genç kızlar arasında “Madonna saçı” olarak tanımlanmaya başlamıştı. İşte 1980’lerin modası tam olarak bunlardı.
O yıllarda TRT’de futbol maçları canlı olarak izleniliyordu. Gece maçları yoktu. Cuma ve pazartesi maçlar oynanmazdı. Maçlar tek top ile oynanır auta çıkan ya da tribüne giden top beklenirdi. Maradona, Platini, Zico vardı. 80’li yıllarda futbolcuların öyle Ferrari arabaları, lüks villaları filan yoktu. Kulübe ve maçlara gidiş belediye otobüslerinde bilet atarak gerçekleşiyordu. Sahanın içinde yapılan röportajlar ise tam bir efsane idi. Özellikle üç büyüklerin maçlarında kenarda duran spor muhabirleri, yaşanan her faul olayında hemen sahaya mikrofonla dalar ve anlık röportajlar yapardı. Özellikle 80’lerin sonunda ortaya çıkan ultra kısa şortlar, tam çekilmeyen konçlar, değişik kaleci saçları (kesilen ense bölümü bırakılır orası da uzar ve kıvır kıvır olurdu), gür sakallı ve bıyıklı futbolcular çok popülerdi. Basketbolumuzda buz gibi ama seyircinin samimiyeti ile ısıttığı Spor Sergi Sarayı vardı. 80’ler İşte böyle renkli yıllardı. Her şeyin doğal olduğu ve dijital çağa geçişin başladığı o yılları yaşayan ve şimdilerle karşılaştırabilen bizim kuşağımız çok şanslı ve ayrıcalıklı bir kuşaktı. Tekrar görüşmek üzere…