Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bu soruya verdiği cevap oldukça net: “Rusya Suriye’de yenilmedi”. HTŞ liderliğindeki muhalif grupların 27 Kasım’da başlayan yürüyüşü, 7 Aralık’ta Şam’ın düşüşü ile son buldu. Türkiye’nin de içinde yer aldığı birçok devletin terör örgütü olarak gördüğü HTŞ’nin bu denli hızlı ilerleyişi ve ciddi bir direnişle karşılaşmadan Şam’a ulaşması sayısız soru işaretine sebep oldu. İran, Hizbulllah ve Rusya neden devreye girmedi? Suriye ordusu nerede? Diğer aktörler neden sessiz? HTŞ’nin arkasında kim var? Bu sorulara yavaş yavaş cevaplar bulunmaya başladı ama şimdi yeni sorular zihinlere hücum etmeye devam ediyor. Suriye’de kim kazandı, kim kaybetti? Kazananlar ve kaybedenler listesi yapmaya başlamadan önce Suriye iç savaşı bir bütün olarak değerlendirildiğinde en büyük kaybedenin kim olduğu çok açık: Suriye halkı. Yüzbinlerce ölüm, milyonlarca mülteci, yıkılmış şehirler ve yok olan bir devlet… Bir toplum daha ne kadar kaybedebilir ki? Diğer aktörler açısından kazananlar ve kaybedenlere gelecek olursak. Listenin genellikle kazanan tarafına Türkiye, İsrail, ABD; kaybeden tarafına ise Rusya, İran ve Hizbullah yazılıyor. Suriye’de henüz yeni bir yapılanma ortaya çıkmış değil. İsrail oldu-bitti(fait accompli) hamleleri ile pozisyonunu güçlendirmeye çalışıyor. SDG (PYD) kazandığı mevzileri kaybetmeme telaşında. Türkiye sınır güvenliği konusundaki hassasiyetini her platformda vurguluyor. Yani yeni bir denklem kuruluyor Suriye’de aslında. Taşlar yerine oturmadan kazanan ve kaybedenleri tespit etmek pek de kolay değil. Peki asıl sorumuza gelecek olursak; Rusya Suriye’de kaybeden tarafta mı? Bu soruya cevap ararken öncelikle Rusya neden Suriye’de ona bakalım.
Rusya neden Suriye’de?
‘Sıcak denizlere inme’ ideali Rus dış politikasının tarihsel serüveninde öne çıkan en önemli kavramlardan biri oldu. Arap Baharı’nın Suriye’ye yansımasının ardından rejimin tehdit altına girmesi Rusya’yı hareket geçirdi ve bölgedeki varlığını güçlendirmesi için Moskova’ya bir fırsat penceresi açtı. 2015 yılından sonra Suriye iç savaşını en derinden etkileyen aktör olarak Rusya’nın öne çıktığını söylemek mümkün. 2000 sonrasında Putin iktidarı ile başlayan agresif dış politikası çerçevesinde Rusya, önce Gürcistan’a (2008) sonra Kırım’a (2014) açık ve net müdahalelerde bulundu. Suriye müdahalesi de bu zincirin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Arap Baharı’nın bölgedeki otoriter liderlerin iktidarını çok kısa sürede sonlandırdığı düşünülürse, Esad rejiminin bu kadar uzun süre direnmesi kuşkusuz Rusya’nın kendi açısından başarısı olarak değerlendirilmektedir. Bunun yanı sıra Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki varlığının en yüksek noktaya ulaştığı bir süreç yaşandığı söylenebilir. Kremlin’in Suriye topraklarında elinde tuttuğu Hmeymim hava üssü ve Tartus deniz üssünün stratejik açıdan çok kritik noktalar olduğu bir gerçek. Putin bu kritik üsleri terketme konusunda pek de istekli görünmüyor.
Rusya şimdi ne yapacak?
Suriye’de Esad rejiminin düşmesinin Rusya’nın stratejik mevzilerinden birini kaybedeceği anlamına geleceği, önceden beri yapılan değerlendirmelerin başında geliyordu. Şimdi bu söylenen noktaya gelmiş durumdayız. Rusya bölgedeki en sadık dostunu kaybetmiş durumda. Ukrayna savaşı ile yıpranan Rusya’nın ekonomik ve askeri olarak yıprandığını söylemek mümkün. Buna ABD ve AB’nin Moskova’ya uyguladığı ekonomik yaptırımları da eklediğimizde işlerin Putin için giderek zorlaştığını eklemek gerekiyor. Bununla birlikte Putin’in kaybeden bir lider gibi davranmadığı da çok açık. Putin düzenlediği yıl sonu basın toplantısında; Ortadoğu’daki ülkelerin ve Suriye’deki iktidar gruplarının çoğunluğunun Suriye’deki Rus üslerini elinde tutması konusunda bir sorun çıkarmayacağını iddia etti. Esasında bu iddia her şeyin bu kadar hızlı ve sorunsuz nasıl ilerlediği konusunda bir ipucu verebilir. Zaten HTŞ’nin de Rusya aleyhinde bir pozisyon almadığı görülüyor. Sonuç olarak Suriye’de henüz taşlar yerine oturmuş değil. Kimin kazandığı, kimin kaybettiği konusunda hüküm vermek ya da iddialı sözler söylemek için çok erken. Söz konusu basın toplantısında Putin, Rusya’yı zayıflamış ya da yenilmiş olarak göstermek isteyenlere karşı yazar Mart Twain’den bir alıntı yaparak cevap vermiş; “Ölümümle ilgili söylentiler fazlasıyla abartılıyor”.