Olay Gazetesi Bursa

G-20 zirvesinin ardından: Uluslararası sistemde değişim mümkün mü?

Burak Çakırca burak.cakirca@btu.edu.tr Uluslararası ilişkilerin hareketli ve karmaşık ilişkileri, kendisini bugünlerde uluslararası örgütler nezdinde gerçekleşen toplantılarla göstermekte. İlk olarak Azerbaycan’da BM İklim Konferansı (COP29) toplanırken, ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla Brezilya’da G20 Liderler Zirvesi düzenlenmiştir. İklim krizi, özellikle endüstriyel üretimin artışına paralel olarak küresel sıcaklık artışının 1.5 santigrat derece ile nasıl sınırlandırılacağı merkezinde tartışmaları beraberinde […]


Burak Çakırca
burak.cakirca@btu.edu.tr

Uluslararası ilişkilerin hareketli ve karmaşık ilişkileri, kendisini bugünlerde uluslararası örgütler nezdinde gerçekleşen toplantılarla göstermekte. İlk olarak Azerbaycan’da BM İklim Konferansı (COP29) toplanırken, ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla Brezilya’da G20 Liderler Zirvesi düzenlenmiştir. İklim krizi, özellikle endüstriyel üretimin artışına paralel olarak küresel sıcaklık artışının 1.5 santigrat derece ile nasıl sınırlandırılacağı merkezinde tartışmaları beraberinde getirse de, dünya ekonomik pastasının egemen oyuncuları ABD ve Çin arasındaki rekabetin en bariz şekilde hissedildiği alanlardan birini oluşturmaktadır.

Uluslararası örgütler, devletler arasında veya küresel ölçekte meydana gelen sorunların çözümü konusunda oluşturulan, iş birliği mekanizmalarını tesis eden uluslararası hukuk süjeleri olarak tanımlanabilir. G-20: 90’lı yılların sonunda Asya ve Rusya’da ortaya çıkan mali krizlerin ardından 1999 yılında maliye bakanları ve merkez bankası başkanları düzeyinde kurulmuş hem yükselen hem de gelişmiş ekonomilerin oluşturduğu bir uluslararası örgüttür. G-7 ile başlayan ve dünyanın gelişmiş ekonomilerinin neoliberalizmin içine düştüğü krizi aşmaya dair çözümü G-20’nin kurulması olmuştur. Bu bağlamda G-20, başlangıçta her ne kadar ekonomik ve mali krizlerin tekrarlanmaması hedefiyle oluşturulan bir örgüt ise de uluslararası alanda yaşanan temsil krizi sorununa bir cevap olarak da işlev görmeye başlamıştır. Nitekim 2008 finansal krizinin hemen ardından örgüt düzenli olarak liderler düzeyinde toplanmaktadır ve Dünya Bankası verilerine göre küresel ekonomik üretimin yüzde 85’i G-20 üyesi ülkelere aittir.

“Adil bir dünya ve sürdürülebilir bir gezegen inşa etmek”

Pandemi süreci, Ukrayna-Rusya savaşı ve İsrail’in sınır tanımaz davranışları gibi sebeplerle uluslararası sisteme ve onun istikrarını sağlamak üzere tesis edilen uluslararası örgütlere güvenin giderek azaldığı noktada G-20 Rio Zirvesi, adil bir dünya düzeninin kurulması temasıyla toplandı. Açlık, yoksulluk ve eşitsizlikle mücadele, enerji geçişi ve sürdürülebilir kalkınma ile küresel yönetişim kurumlarının reformu gibi konuların ele alındığı zirveye dair dikkati çeken en ilginç notlardan biri, Rusya Devlet Başkanı Putin’in toplantılara katılamamış olmasıdır. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin hakkındaki tutuklama kararı nedeniyle Putin, Dış İşleri Bakanı Lavrov’u görevlendirmiştir. Zirvenin sonuç bildirisinde de yer alan yoksulluk ve açlıkla mücadele konusu kapsamında oluşturulan Küresel Açlık ve Yoksullukla Mücadele İttifakı’na G-20 üyesi ülkelerden yalnızca Arjantin’in imza atmaması da diğer ilgi çekici noktalardan birini oluşturmuştur.

“Dünya 5’ten büyüktür er ya da geç menzile varacaktır”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerek zirveye dair basın açıklaması ve mesajları gerekse de gerçekleştirmiş olduğu yoğun diplomasi trafiği ile yine öne çıkan aktörlerinden biri olmuştur. Uluslararası sistemin güvenlik mimarisinin artık çalışmadığı ve sistemin reforme edilmesinin gerekliliğine vurgu yapan Erdoğan, Türkiye’nin yapmış olduğu insani yardımlar ve çatışma çözümleri konusunda örnek bir dış politika izlediğini tekrarlamıştır. Merhametli ve vicdani dış politika anlayışı ile uluslararası sistemin tıkandığı noktalarda Türkiye’nin sorun çözücü yaklaşımlarının altını çizen Erdoğan’ın Tahıl Koridoru ve gıdaya erişim konusundaki vurgusu, söz konusu dış politikanın doğrulandığı alanlar olarak görülmektedir.

Uluslararası alanda İsrail’in Gazze’ye dair saldırganlığı konusunda söylem olarak en keskin ve net duran ülkelerden biri olarak Türkiye, G-20 Zirvesi’nde de bu tavrını devam ettirmiştir. Erdoğan, uluslararası hukuk ve örgütlerin İsrail’in durdurulması gerektiği hususunda daha caydırıcı tedbirler alması gerektiğini söylemiş, bu vesileyle de İsrail’in soykırım politikası altında acı çeken Filistin ve Gazze halkına dair bilinç oluşturulması konusunda G-20’yi de boş geçmemiştir. Diğer yandan Lübnan’daki tehlikeli gidişat da yine Erdoğan’ın işaret ettiği noktalardan bir diğerini oluşturmuştur

Zirve’nin Erdoğan’ın açıklamaları merkezinde Türkiye adına en öne çıkan değerlendirme ise Dünya 5’ten büyüktür anlayışının giderek daha fazla kabul görülmeye başlamasıdır. Rio Zirvesi’nde ana tema adil ve sürdürülebilir bir dünya inşa etmek üzerinde şekillenmiş, bu da genel itibarla uluslararası sistemin değişiminin artık bir zorunluluğu ifade ettiği şeklinde anlaşılmıştır. Özellikle de ABD’de yeniden başkan seçilen Trump’ın ne yapabileceği konusundaki tereddütlerin varlığı, Ukrayna-Rusya savaşının zirve devam ederken yaşanan gelişmelerin çatışma düzeyini arttırabilecek oluşu, olası bir ABD-Çin rekabetinin tırmanması ihtimali ile İsrail’in terör faaliyetlerine son verilememesi sebebiyle bölgesel bir çatışmayla birlikte ilhak riskinin varlığı ve küresel ölçekte insani sorunların giderek büyümeye devam etmesi reform ihtiyacını gerektiren sebepler olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda Erdoğan’ın zirveyi değerlendirdiği basın toplantısındaki: “Dünya 5’ten büyüktür er ya da geç menzile varacaktır” ifadesi hem gerçekçi ve gerekliliği göstermesi aşçısından hem de Türkiye’nin dış politika vizyonu açısından oldukça anlamlı görünmektedir.