Bursa bölgesinde iki kömürlü termik santral projesi gündemde. Biri kentin merkezi kabul edilen Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’nde. Diğeriyse dağın başı denilen Keles’in Kozağacı bölgesinde.
İkisi de tartışılıyor, ikisine de Bursa kamuoyu karşı.
Çünkü…
İkisi için de insan sağlığına olumsuz etki ve çevre kaygıları var.
Buna karşın, DOSAB’da yapılacak olanı için ÇED raporu çıktı. Keles’teyse tepkiler giderilemediği için rapor çıkmıyor.
Gerçi…
Kozağacı’ndaki projenin bir farkı var. O da, termik santralda yakılacak kömürü çıkarmak için 7 köy ve dünyanın tanıdığı iri kirazın yetiştiği bahçelerin sökülüp kaldırılacak olmasından kaynaklanıyor.
Yani…
Keles’teki tepkilerin önceliğinde kömür için yaşamın ortadan kaldırılması var.
İşte…
Böyle bir süreçte Dünya Gazetesi dün bir rapor yayınladı.
Rapor…
Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi tarafından hazırlanmış. Gazetenin yorumda şunlar aktarılıyor:
“2014 yılı itibariyle özel sektörün yoğun şekilde yerli kömür üretimi ve yerli kömüre dayalı termik santral kurulmasına yönelebilmesi, Türkiye’deki reel ekonomik gerekçelerle çok da kolay gerçekleşebilecek bir olgu değil.”
Bir taraftan doğalgaza dayalı santral yatırımlarının devam ettiğine dikkat çekilirken, şöyle bir tespit yapılıyor:
“Düşük kalorisi edeniyle aynı güçteki doğalgaz santrallerine göre kömür santralleri daha ağır, daha hacimli ve daha pahalı yatırım görülüyor.”
Bu noktada…
2012’de yürürlüğe giren Yatırımlardaki Devlet Teşvikleri” mevzuatına göre, “yatırım yapacakların işçi sigorta prim ödemelerinin 10 yıl süreyle devlet tarafından karşılanması” ve “yatırımın yüzde 50’sinin vergiden muaf tutulması” gibi destekler içeren kömür üretimi ve termik santral yatırımlarında önemli gelişmeler beklenmesine karşın hayal kırıklığı yaşandığı vurgulanıyor.
Sonra da şu yorum yapılıyor:
“Özel sektör yatırımlarının büyüme rakamlarına bakıldığında teşviklerin kağıt üzerinde kaldığı görüldü. 2012’den itibaren 3 yılda alınan 25.7 milyar TL’lik teşvike karşılık fiili teşvikli enerji yatırımlarının bunun yüzde 10’ları düzeyinde kaldığı görüldü.”
Anladığımız kadarıyla…
Teşviklerin kağıt üstünde kalması kadar, kamuoyundaki tepkiler yatırımda isteksizliğe yol açtı.
Buna karşın…
Demirtaş’taki termik santral için DOSAB yönetimi çok istekli gözükürken, Keles Kozağacı’nda ÇED raporunun çıkmamasındaysa galiba kamuoyu tepkisinden kaynaklanan isteksizlik etkili oluyor.
Herkes vazgeçerken, kent içine yapılacak santral için dağ başından daha istekli olunması dikkat çekici. Bir yerde hesap hatası var, ama acaba nerede?
Rapor: Kömürün üretime alınması zor!
Dünya Bankası Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi tarafından hazırlanan ve dün Dünya Gazetesi’nde yayınlanan raporda öncelikle 2014 yılındaki hedefler anımsatılıyor.
Raporda…
Başta kömür havzalarındaki sondaj, arama, tespit, ön etüt, fizibilite etütleri, detaylı hidrojeolojik etütler, jeomekanik etütler, çevresel etüt ve projeler yetersizlik ve eksiklikler yaşadı.
Bu nedenle de…
Konulan hedefe rağmen, 2023 yılı sonuna kadar Türkiye’deki bütün kömür havzalarının termik elektrik üretimi amacıyla üretime alınabilmesinin olası gözükmediği kaydediliyor.
Hükümet giden değil de “yeni hükümet “gibi atamalar yapıyor
Süreci hep birlikte yaşadık… Milletvekili genel seçimi 7 Haziran’da yapıldığında, AK Parti’nin sandıktan yine birinci parti çıktığı, fakat tek başına hükümet olamayacağı görüldü.
Ertesi günü de Başbakan Ahmet Davutoğlu hükümetin istifasını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sundu.
Gelinen noktada…
TBMM Başkanlık Divanı’nın oluşmasıyla Cumhurbaşkanı’nın yeni hükümeti kurma görevini AK Parti Genel Başkanı olarak Başbakan Ahmet Davutoğlu’na vermesinin üstünden 28 gün geçti. Koalisyonun kurulabilmesi için 17 gün kaldı. Yoksa seçime gidilecek.
Bu süreçte…
Bakanlarının bir bölümü milletvekili olmayan hükümetse göreve devam ediyor.
Ne var ki…
Hükümet hiç de giden gibi davranmıyor. Aksine yeni hükümet gibi davranıp atamalar yapıyor.
Bu duruma bakıp da “Yeni hükümet kurulmayacak, daha uzun süre bu hükümet devam edecek” demek mi gerekir, yoksa “Hükümet görevini yerine getirmeyi sürdürüyor” demek mi gerekir bilemedik.
Ama…
Şu da bir gerçek ki, istifa etmiş ve yenisinin çalışmaları süren bir hükümet için, üstelik bakanlarının çoğu milletvekili olmayan bir hükümetin böylesine kapsamlı bürokratik atamalar yapması alışıldık bir durum değil.
Huzur Hareketi: Silahlar sussun, çözüm sürecine dönülsün
Huzur Hareketi 2 yıl kadar önce çalışmaya başladı. Bir sivil toplum örgütü değil, ama gerçek anlamda düşünce hareketi olarak gelişti. Her görüşten ülke için düşüncesi ve söyleyecek sözü olanları bir araya getirdi. Dernekleşmediği için başkanı yok, buna karşın her konuyla ilgili sözcüsü var.
2013 Aralık ayında, hükümete yönelik operasyonları yürüten hakim ve savcılar için suç duyurusu yaparak gündeme geldiler.
Sonraki süreçte kamuoyu gündemini ilgilendiren konularda görüş açıkladılar.
Dün de…
Huzur Hareketi adına Av. Cüneyt Bülent Şeker, Av. Murat Arat, Hamza Bakay, Fethullah Ay ve Ramazan Kardaş’ı ağırladık.
Önümüzdeki hafta basın açıklamasıyla kamuoyu karşısına çıkacak olan Huzur Hareketi Sözcüsü Av. Cüneyt Bülent Şeker terör olayları ve sonrasında başlayan operasyonlarla ilgili görüşlerini anlattı.
Öncelikle…
“PKK eylemlerini kınıyoruz” dedi ve ekledi:
“Güvenlik kuvvetlerimize başarılar diliyoruz. Fakat temennimiz o ki, bu operasyonlar da bir an önce bitsin.”
Bu noktada…
Batı destekli olduklarını vurguladığı PKK ve Işid gibi örgütlerle sadece güç kullanarak yapılacak mücadelenin yıpratıcı ve enerji kaybı olacağına dikkat çekip şunu söyledi:
“Belki şer güçlerin istediği de budur. O yüzden güvenli tampon bölge oluşturulduktan ve devlet gücünü gösterdikten sonra operasyonlar bitmeli, çözüm sürecine geri dönülmeli.”
Bir kaygıları daha var:
“Bu operasyonlar hükümet kurulduktan sonra yapılsa daha isabetli olurdu. Hükümet tansiyonu düşürüp gerginliği giderecek açıklamalar yapmalı.”