Yaralanma sonucu yüzde meydana gelen yara izlerini tarayıp bunların kalıcı olup olmadığını tespit etmek için geliştirilen “YÜBİTA” adlı cihaz, adli tıp alanında işlemlerin daha hızlı yürümesini sağlayacak.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Adli Tıp ve Adli Bilimler Enstitüsü ile İstanbul Teknik Üniversitesi Fizik Mühendisliği Bölümü ortaklığı ve TÜBİTAK’ın finansal desteğiyle geliştirilen “YÜBİTA” (Yüz Bölgesinde İzlerin Tespiti ve Analizi) cihazı ile adli tıp alanında işlemler daha hızlı yürüyecek ve fiziksel şiddet mağduru insanlar adalet mücadelesi yolunda hızlı raporlar alabilecek.
Tüm parçaları İstanbul Teknik Üniversitesi Fizik Mühendisliği laboratuvarında yapılan YÜBİTA, eskiden gözle bakılarak karar verilen yara izinin kalıcılığı konusunda, yara izinin üzerinden ve sağlam cilt dokusundan görüntü alarak karşılaştırma yapacak.
AA muhabirine açıklama yapan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Adli Tıp ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Faruk Aşıcıoğlu, böyle bir cihazın kendilerinin hayali olduğunu belirtti.
Aşıcıoğlu, yüzde herhangi bir şekilde kasti olarak ya da trafik kazası gibi nedenlerle meydana gelen herhangi bir yara sonrasında iz kalması durumunda bunun cezai müeyyidesinin 5 yıl hapis olduğunu belirtti.
Yüzde sabit iz olmadığı tespiti durumunda ise cezanın hükmün açıklanmasının geriye bırakılması şeklinde uygulandığını dile getiren Aşıcıoğlu, “Yani kişi kurallara uyarsa tam bir cezasızlık hali oluyordu. Dolayısıyla bu derece cezai müeyyide makasının açık olduğu bir suçta biz artık objektif delillerle bir rapor hazırlanmasının, bu cihaz sayesinde önünü açtık.” dedi.
Şimdiye kadar yapılan uygulamalarda adli tıp hekimlerinin deneyimleriyle ve öğretide söyledikleriyle yüzdeki yara izlerini tespit edildiğini anlatan Aşıcıoğlu, bir hekimin aynı yaraya “sabit iz”, diğer hekimin ise bu konuda karşıt görüşte olabildiği durumlarla karşılaştıklarını söyledi.
Aşıcıoğlu, bu konuda çözüm bulmak için bu cihazı geliştirdiklerini dile getirerek, “Eskiden yüze gözle bakılarak karar verilen vakada, bu cihaz hem yara izinin üzerinden hem de sağlam cilt dokusundan görüntü alarak ikisini karşılaştırıyor. Bu karşılaştırma izdeki renk farkı, yükseklik, çöküklük, alan, yüz ölçümü ve hacim şeklinde pozitif verileri rapor olarak mahkemenin önüne sunmamızı sağlıyor. Böylece bu tür davaların faili, yani 5 yıl cezayı alacak kişi ‘Hiç olmazsa adil yargılandım da ben bu 5 yıl cezayı aldım.’ diyor. Aksi takdirde kişi ‘Sadece yüzüme baktılar, çıkabilirsin, dediler.’ gibi bir kararla 5 yıl hapiste kalmak zorunda kalıyor.” ifadelerini kullandı.
Cihaz sayesinde sadece yüzdeki sabit izin değil vücuttaki her türlü izin renk farkının, büyüklüğünün, yüz ölçümünün, hacminin ölçüleceğini belirten Aşıcıoğlu, bu sayede davalara bakan hakimin daha rasyonel ve objektif kriterlere göre karar vereceğini anlattı.
“Cihazın yurt dışına satış potansiyeli var”
Tüm parçaların İstanbul Teknik Üniversitesi Fizik Mühendisliği laboratuvarında kendi teknik ekipleri tarafından yapıldığını aktaran Aşıcıoğlu, şöyle devam etti:
“Önce gerçek vaka olmayanlar üzerinden, sonrasında gerçek vakalar üzerinden cihazın deneysel çalışmaları yapıldı. Son derece verimli sonuçlar alındı. Bunlar yurt dışında neşredilme aşamasında ve aynı zamanda yaklaşık bir yıldır da patent başvurumuz değerlendirilmekte. Bu ürünün yurt dışında da satılma potansiyeli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bir çok ülkede yüzde sabit iz kavramı var. Özellikle de Asya ülkelerinde ve oralarda bizden daha fazla. Bangladeş gibi Güney Asya ülkelerinde çok yoğun boyutta bu tür yüze falçata atma gibi eylemler. Bunların değerlendirmesinde cihazın son derece objektif ve kıstasları oturmuş veriler vereceğini düşünüyoruz.”
“Estetik hatalarında da kullanılabilecek”
Prof. Dr. Faruk Aşıcıoğlu, doktor hatalarından kaynaklanan vücuttaki bir izin maddi veya manevi tazminat davasına sebep olduğunda da bu cihazın kullanabileceğini belirterek, “Estetik cerrahi yapılmış, yüzü tanınamaz hale gelmiş, ya da mankenin vücudunda koca iz meydan gelmiş. Bu izin büyüklüğü eskiden takdiren yapılıyordu. Şöyle bir bakılıyor, ‘Şu kadar santimetre, civar dokudan şu kadar yüksek, rengi kısmen açık’ gibi cümlelerle tanımlar konuyordu. Şu anda ise vücudun neresinde olursa olsun, o izin şu kadar milimetre küp hacimde, yüzey alanından şu kadar yükseklikte veya derinlikte olduğunu söyleyebiliyoruz. Bu şekilde, dava konusu olayda iz, civar sağlam dokudan yüzde 15-20 civarı renk farkı gösteriyor gibi son derece objektif delillerle hakimin önüne konacak.” diye konuştu.
“İzin kalıcı olup olmadığı hemen belirleniyor”
Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özlem Yenerer Çakmut da kalıcı izlerde farklı yerlere ve bölgelere, farklı şekil ve biçimlere göre ceza sorumluluğun değiştiğini söyledi.
Çakmut, hukukta adli tıp değerlendirme raporları çerçevesinde izlerin kalıcı olup olmadığının, izin şeklinin, biçiminin ve niteliğinin ele alındığını dile getirerek, “Hakim de elbette raporlar çerçevesinde bu değerlendirmeleri yapıyor. Dolayısıyla bunun için de durumun nasıl olduğunu tespit edebilmek, yaranın şeklini, biçimini görebilmek, kalıcı olup olmadığını tespit edebilmek için belli bir zaman dilimi beklemek gerekiyor. 6 ay gibi bir süre, en azından o yaranın şekline biçimine bakabilmek için gerekiyor. Cihaz olarak baktığımızda bu konuda bize imkan tanıyor olması, önceden bunları tespit edebiliyor olması, bedendeki yaranın izini, şeklini, niteliğinin ne olabileceğinin yaralanmanın ardından tespit edebiliyor olması çok önemli.” şeklinde konuştu.