Olay Gazetesi Bursa

Ulucami’nin 20 yıllık imamı Tahsin Karanfil anlatıyor: Ben bir garip imamım (2.Bölüm)

olay.com.tr Yayın Yönetmeni Derya İzbul sordu, her gün binlerce kişinin ziyaret ettiği Bursa Ulucami'nin Baş İmamı Tahsin Karanfil yanıtladı.

Ulucami Baş İmamı olarak her gün onlarca kişinin bu dünya ve ahıretle ilgili sorularına muhatap oluyor.

İnsanlar ona en çok hangi konularda danışıyor?

Tahsin Karanfil kendisine danışanlara öğüt verirken nelere dikkat ediyor?

Bunca yıllık deneyime karşın onu bile şaşırtacak sorularla, olaylarla karşılaşıyor mu?

Büyü diye bir şey var mı? Büyü bozdurmak için kendisinden yardım isteyenlere ne yanıt veriyor? Nereyi, kimi işaret ediyor?

Röportajın ilk bölümünü okumak için tıklayın…

olay.com.tr Yayın Yönetmeni Derya İzbul sordu, her gün binlerce kişinin ziyaret ettiği Bursa Ulucami’nin Baş İmamı Tahsin Karanfil yanıtladı.

Derya İzbul – Ulucami İmamı olarak üstlendiğiniz görevlerden biri de dini danışmanlık. Gördüğüm kadarıyla kıldırdığınız her namazdan sonra mutlaka yanınıza gelenler oluyor. İnsanlar size en çok hangi konuda danışıyor?

Tahsin Karanfil – En fazla evlilikle, nikahla ilgili sorular soruluyor. Mesela adam karısına sinirlenmiş, resmi nikahı var ama üç defa boş ol demiş, sonra siniri geçmiş şimdi ne yapacağım diye soruyor…

D.İ. – Ticari konularda danışanlar da oluyor mu?

T.K. – Hayatla ilgili her konuda sorulara muhatap oluyoruz. Mesela bir vatandaş düğün salonu açacakmış onu soruyor geçenlerde; “alkol vermeyeceğiz ama müzik ve eğlence olacak bunun kefareti nedir?” diye. Biri de faizden elde edilen kazançla çocuk okutuyormuş, “bu hayır sayılır mı” diyor. Bu tür sorulara dini bilgilerimize dayanarak ve aklımız erdiğince cevaplar veriyoruz tabii.

D.İ. – Peki sizi en çok üzen sorular, sorunlar neler oluyor?

T.K. – Bana en çok üzüntü verenler çocukları uyuşturucu batağına saplanmış anne ve babalar. Bunlar daha çok parçalanmış aileler oluyor. Gencin uyuşturucuya kaydığı baştan farkedilmiyor ama sonra anne olsun baba olsun evlatlarını bu bataktan kurtarmak için çırpınmaya başlıyor. İşte o noktada bize de danışıyorlar. Biz tabii psikolog ya da psikiyatrist değiliz bu durumda olan gençleri bu alanda uzman AMATEM gibi tıbbi merkezlere yönlendirmeye gayret ediyoruz. Din adamı olarak ise ebeveynlere çocuklarını, gençleri manevi yönden doldurmalarını tavsiye ediyoruz.

D.İ. – Sizi rahatsız eden sorular ya da talepler de geliyor mu?

T.K. – Gelmez mi? Mesela büyü meselesiyle ilgili talepleri oluyor bazılarının. Bizden üzerlerindeki büyüyü çözmemizi istiyorlar. Onlara her defasında aynı şeyi söylüyorum. Büyü için muska için ne Ulucami’ye ne de hiç bir hocaya gitmesinler. Zaten aklı başında her hoca onlara aynı nasihati verecektir. Felak ve Nas surelerini okusunlar, Ayetel Kursi okusunlar. Bu dualar kendisine büyü yapıldığına inanmış kişinin maneviyatını güçlendirir, o etkiden kurtarır. Bu konuya ilgi duyanlar Felak ve Nas suresinin anlamına bakacak olursa ne demek istediğim anlaşılır.

D.İ. – Büyü işi enteresanmış. Bu biraz da insanların ruh haliyle, algılarıyla ilgili galiba. Yani büyüye ruhumuz ne kadar yatkınsa üzerimizde o kadar etkili oluyor. Zaten siz de Kuran sureleriyle ruhun güçlendirilmesini öneriyorsunuz.

Başka bir konuya geçelim namaz sonrası etrafınızı saranlar arasında kucağınıza bebeğini verip fotoğraf çekenler de oluyor. Çocuklarla aranız iyi herhalde.

T.K. – Çocukları çok severim. Onların gelecekte iyi birer yetişkin olmalarının yolunun iyi yetiştirilmelerinden, iyi bir dini eğitim almalarından geçtiğine inanırım. Bunun için çocukların camiye gelip gitmelerini önemserim. Burada koşturup oynamalarına kızmam. Hatta çocuklara kızana kızarım. Çoğumuzun çocukluğumuzdan camilerle ilgili iyi anılarımız yoktur. Küçük yaramazlıklarımız hep bastırılmış, cezalandırılmıştır. Oysa çocuk çocuktur, cami ile ilgili güzel anıları olursa ilerde de bu ibadethaneye seve seve gelir.

D.İ. – Çocukları özendirmek için özel taktikleriniz de var sanırım.

T.K. – Evet var. Dolabımda camiye gelen çocuklara verilmek üzere her zaman küçük hediyeler, oyuncaklar bulunur. Mesela bir cuma namazı sonrası küçük bir çocuğa oyuncak araba hediye etmiştim. Bu, yanındaki büyüğüyle birlikte sevine sevine gitti. Yanındaki kişi mahalleden komşularıymış. Ertesi hafta aynı çocuk cuma selasını duyunca babasına “camiye gidelim” diye tutturmuş. Babası da oğlunun ısrarına dayanamamış, mahalledeki camiye gitmişler. Ama çocuk, “burası değil başka cami” demiş. Bunun üzerine yine yakınlardaki başka bir camiye gitmişler. Tabii çocuk geçen hafta hediye aldığı yeri arıyor, “burası da değil” deyince babası geçen hafta onu namaza götüren komşusunu aramış. Sonra da baba oğul tutmuşlar Ulucami’nin yolunu. Namazdan sonra yanıma gelip anlatmıştı bu olayı, “hocam bu oğlan sayesinde ilk defa camiye, namaza geldim” diye.

Tekrar söylüyorum burada çocukların dokunulmazlığı var. Onlar koşar, coşar, bağırır, çağırır. Ulucami’de çocuğa bir şey diyen karşısında beni bulur.

D.İ. – Çocuklar ve gençler de dahil burada her çeşit insanla muhatap oluyorsunuz. Her gün onlarca soruyu yanıtlıyorsunuz. Ve bunu yıllardır yapıyorsunuz. Artık sizi şaşırtmak çok zor olmalı. Buna rağmen sizi bile hayrete düşüren, güldüren, öfkelendiren kişiler ya da sorular çıkıyor mu karşınıza?

Bir gün karşısına öyle biri çıktı ve öyle bir şey yaptı ki Tahsin Hoca’nın kendisini bir hafta sorgulamasına neden oldu. Hiç tanımadığı ve bir daha da görmediği bu kişi kimdi? Bir deli mi yoksa veli mi?
 

T.K. – İlginç kişilerle de karşılaşıyoruz tabii. Bazen meczuplar da çıkabiliyor karşımıza. Karnı aç olanlar, kalacak yer arayanlar da geliyor. Onlara elimizden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Ama bir kaç yıl önce karşılaştığım bir kişiyi unutamam mesela. Bir gün öğle namazı sonrası Kuran okuyorum. Adamın biri geçti karşıma elini kolunu sallaya sallaya benim Kuran okumama laf ediyor, tepki gösteriyor, “olur mu böyle” diyor. Sonra gitti. Daha önce de belirtmiştim Kuran kıraatimin iyi olduğunu söylerler. Bu adamın tepkisine bir anlam veremedim. Ama günlerce de aklımdan çıkmadı. Kendimde hata aradım, acaba bu bir uyarı mıydı diye kendimi sorguladım. Derken tam bir hafta sonra aynı adam gene namazdan sonra gelip bu defa müşfik bir tavırla omuzuma dokundu ve “hocam takma kafana, biz ara sıra söyleriz öyle şeyler geçeriz” dedi. Buraya Allah dostları sık gelir gider. Daha sonra bir daha hiç görmediğim bu adamcağız deli miydi, veli miydi bilmiyorum.

D.i – Sizden sadece sorularına yanıt değil ilham almak, feyz almak için gelenler de oluyordur herhalde.

T.K. – Oluyor maalesef. Bizden üst düzey şeyler bekleyenler de oluyor bazen.

Bir sabah vatandaşın biri karşıma geçti, “hocam ben seni rüyamda gördüm ve kalktım yanına geldim” dedi. Adamcağız bir rüyanın peşine takılıp ta Avrupa’nın bir ucundan gelmiş. Bana intisap etmek istiyor. Bende onun beklentisini karşılayacak bir yetenek olmadığını anlattım kendisine, “Ben garip bir imamım” dedim. Üzülerek gitti.

D.i. – Söyleşi için çok teşekkürler. Bitirirken özellikle size danışmak üzere Ulucami’ye gelmeyi düşünenlere söyleyeceğiniz bir şeyler var mı?

T.K. – Danışanlara söylenecek bir söz olmaz. İsteyen herkese gün boyu kapımız açık.

Ama Ulucami ziyaretçilerine bir iki söz söylemek isterim…

Ulucami gerek ülkemizden gerek yurrtdışından gelen müslüman veya gayrımüslimler tarafından sıkça ziyaret edilen bir mabet. Her mekanın, her kurumun kendine has kural, kaide ve usulleri vardır. Ulucami öncelikle bir ibadethane. Bu münasebetle gerek namaz kılmak, gerekse ziyaret için gelenlerden cami adabına uygun haraket etmelerini, kılık kıyafet konusunda özenli olmalarını rica ediyoruz. Bu aynı zamanda Allah ve Resul’ün de hoşuna gidecek bir tavırdır.

Bilhassa ziyaretçiler için şunu ifade etmek istiyorum; daha önce de söylediğim gibi burası öncelikle bir ibadethane. Bu yüzden burada günün her saati namaz kılanlar bulunuyor. Ziyaretçilerimizden namaz kılanların namazını bozacak davranışlarda bulunmamalarını ve görevli arkadaşlarımızın uyarılarını dikkate almalarını bekliyoruz. 

Röportajın ilk bölümünü okumak için tıklayın…