Olay Gazetesi Bursa

Türkiye ekonomisi nereye koşuyor? Devletin eli maşalı tarafı devreye girecek açıklaması!

olay.com.tr’de yayınlanan, gazeteciler Yaman Kaya ve Mustafa Özdal’ın hazırlayıp, sunduğu “Gündem Özel” programına katılan Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yüksel Okşak, üretim odaklı ihracatı önceleyen Türkiye Ekonomi Modeli’ne ilişkin dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Okşak, “Köpük enflasyonu meydana getirenlerle ilgili devletin biraz daha eli maşalı tarafının devreye gireceğini düşünüyorum. Enflasyon baskısını yenebilirse Türkiye bambaşka bir ülke olabilir” dedi.

Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yüksel Okşak, “Yeni Türkiye modelinin özgüveninin nereden geldiğine bakmak lazım. Bu özgüven 2007-2008 Mortgage Krizi’nde gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkelerin küresel sermaye içinden aldıkları payla ilgili bir değişim söz konusu oldu. Şu an domine olan gelişmekte olan ülkeler olmuş oldu. Başta Çin olmak üzere Uzak Doğu Asya dünyanın üretim üssü haline geldi ama süreç buradan başladı. Türkiye de bir-iki yıldır özellikle yatırım programlarının neredeyse tamamını tamamladığı için geçmişe dönük artık bir çok ciddi büyük montanlı yatırım ihtiyacı olmadığı için ve son küresel gelişmeler Kovid-19 biliyorsunuz bize biraz Uzak Doğu’nun rekabetçiliğini bitirir noktaya getirdi. Lojistik maliyetleri 2.900 dolarlardan bugün 12.000 dolara kadar çıktı. Bir aylık termin süreleri 3 aya çıkmış durumda. Yarı mamül ara malı bulmak ve tedarik etmekle ilgili ciddi problemler var. Küresel anlamdaki bu sıkıntıları avantaja çevirmek, bir sıçrama tahtası etkisi yaratmak anlamında Türkiye’nin bu yeni modele girdiğini açıkçası düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

“İktisatçıların makro konuşmakta zorlandığı bir dönem”

Okşak, “Daha evvel de birkaç kez denenmişti ama bugün artık neredeyse 10 bin dolara gelişmiş bir kişi başına gelir var, yatırım programını tamamlamış bir Türkiye var başarılı olma şansının biraz daha yüksek olduğu bir dönem. Şöyle bir kaotik süreci yaşıyoruz, aslında iktisatçıların da makro konuşmakta zorlandığı bir dönem niçin bir tarafta tam rekabet piyasasının tüm ilkelerini savunan, Neo-Klasik Model diye tabir ettiğimiz, daha çok işin matematik tabanını dikkate alan, rasyonaliteyi dikkate alan bir taraf var diğer tarafta da iktisadın sadece matematikten ibaret olmadığını, işin içinde insani değerlerin de, beşeri ilişkilerin de olduğu, sosyoloji ve psikoloji gibi unsurların da olduğu aslında bireyin tek başına sadece rasyonel kararlar alabileceğini çok da kabul etmeyen bir iktisat modeli var. Bu ikisinin çarpıştığı bir süreçten geçiyoruz. Yeni modelle ne yapılmak isteniyor diye bu modele çok sert eleştiri getirenler aslında biraz daha işin alışılageldik ve tüm dünyanın neredeyse tamamında kullanılan bu Neo-Klasik model çerçevesinde ekonomiyi okumak ve değerlendirmek çabasında oldukları için bugün yapılanlara çok da anlam veremiyorlar. Şu da bir vaka ama onun da adını koyalım yani hakim olan egemen oluyor. Dolayısıyla Neo-Klasik model bugün dünyada hakim olan bir model, oyunun kurallarını koyan model, siz şu an aslına bakarsanız dünyanın söylediği bir türküye çok daha başka bir türküyle karşılık ve cevap veriyorsunuz. Bunun karşılık bulması biraz da zaman alabilir. Zor da bir süreç” dedi.

“Biz de yapabiliyormuşuzu ülke olarak gördük”

Doç. Dr. Yüksel Okşak, “Ancak dinamiklerine baktığımızda aslında kulağımızı gıcırdatan ya da bizi rahatsız eden kelimeler de yok açıkçası. Ne var cari fazla verelim diyoruz, şimdiye kadar elde ettiğimiz gayri safi yurt içi hasılanın büyük bir kısmını borçlanma gereği duyan bir ülke olduğumuz için yani enerji açığımız olduğu için ne yapıyoruz hep yüzde 20-25 faiz oranlarıyla kendi ülkesinde bir-iki puan bile faiz getirisi elde edemeyen arkadaşların buraya gelip yatırım yapıp günün sonunda yüzde 20-25’i alıp çekip gittikleri, ne istihdam yarattıkları ne doğrudan yatırım yapıp fabrika kurdukları ne de bu ülkenin finansal sermaye derinliğine katkı sağlayan bu anlayışı bırakıp, daha çok kendi içsel dinamiklerimizi, Türk insanının girişimci ruhunu, beceremediğimiz bir şey vardı bence bu modelin hayata geçirilmesine de bugünkü iktidarı bu kadar hızlı ve ateşli aksiyona geçirmesinin altındaki en büyük sebep de bizim teknoloji alanındaki özgüvenimizin kendine gelmiş olması. Özellikle SİHA’yla başlayan daha sonra ASELSAN’ın çabaları ve diğer kamu-özel ortaklıklı birçok çaba ve birçok projenin hayata geçiyor olması bize şunu gösterdi demek ki biz de yapabiliyormuşuzu biz ülke olarak gördük” şeklinde konuştu.

“Merkez Bankası’nın yaptığı müdahaleler doğru”

“Bu modelin kendine özgü birtakım kısa vadeli beklentileri, orta ve uzun vadeli beklentileri de var” ifadelerini kullanan Okşak, “Siz bu modeli hayata geçirdiğinizde şunu çok iyi biliyorsunuz diyorsunuz ki ben cari fazla vereceğim dolayısıyla faizi düşük tutacağım dolayısıyla da kurun zaman zaman ivme kazanması yukarı yönlü çıkması da bu modelin aslına bakarsanız altında var olan olması gereken taraflarından biri. Bu modelde Merkez Bankası’nın bu kadar müdahalesi doğru mu? Eğer tercih ettiğiniz yol buysa metot olarak siz düşük faiz, yüksek kur politikasını uyguluyorsanız, yoğurt yiyiş tarzınız buysa Merkez Bankası’nın yaptığı müdahaleler doğru. Çünkü izlediğiniz yolun gereksinimi bu. Biz yüksek faiz, düşük kur politikasını izliyor olsaydık ve kurda anormal birtakım hareketler olsaydı ve o zaman Merkez Bankası müdahale etmiş olsaydı o zaman şunu diyecektik tam rekabet piyasasına aykırı bu müdahaleyi yapmanız bu model için doğru değil demiş olacaktık. Bütün ekonomik modellerin uygulanması, başarıya ulaşması veya kısa vadeli sonuçlarının örneğin 3, 4 ay gibi bir zamanda veya 8, 10 ay gibi bir zamanda karşılık vermesinin altında yatan tek sebep bu piyasadaki aktörlerin yapılan işe güven duyup duymaması ile ilgili. Birtakım iniş, çıkışların olması bu modelin içinde var” vurgusu yaptı.

“Piyasa aktörleri piyasa yapıcı gibi davranmaya başladılar”

Doç. Dr. Yüksel Okşak, “Bu model ihracatı artıracak. İhracatın artması ne demek içeriye daha fazla döviz girmesi demek daha fazla döviz girince dövizin bollaşması ne demek bir süre sonra döviz fiyatlarının aşağı yönlü aslına bakarsanız inmesi demek. Bu tarz agresif büyümeyi, agresif ihracatı merkezine almış modellerin içinde hiçbir zaman bunu Türkiye için söyleyeyim böyle 20 liralık, 17 liralık, 25 liralık bir kur hedefi ya da o kur hedefine motivasyon unsuru oluşturacak bir açıklama ben açıkçası duymadım ve görmedim. İktidar tarafından ya da bu işi uygulayanlar tarafından ben paramızı pul edeceğiz ancak böyle bu modeli ayakta tutacağız tarzında bir açıklama duymadım. Piyasa aktörleri piyasa yapıcı gibi davranmaya başladılar. Problem burada. Karşınızda bir piyasa yapıcı var ve siz diyor ki ben faiz artırmayı düşünmüyorum. Ama piyasa aktörlerinin hiçbiri bu açıklamaya göre pozisyon almadılar. Hepsi şunu dedi yok artırmak zorundasın, kesinlikle artıracaksın ve her müdahalede dikkat ettiyseniz bir A4 sayfa yayınladı Merkez Bankası ve A4 sayfanın içinde şunu söyledi hep dedi ki kur artışında piyasa koşullarının dışında anormal bir artış görüyoruz dedi. Bu ne demek? Senin reel olarak döviz ihtiyacın yok arkadaşım gerçekten bir döviz ihtiyacın yok. Bir ithalatçı değilsin bir ihracatçı değilsin, komşudan 500 dolar almışsın borç bunu ödeyecek adam değilsin diyor ortalama için söylüyorum. Siz kendi duyumlarınızla, insanlardan duyduklarınızla pozisyon alıp gereksiz yere döviz alıyorsunuz demiş orada. Her müdahalede bunu yaptı. Her müdahaleden sonra insanlar almaya devam etti bu açıklamaya rağmen. O zaman karşımıza şu çıkıyor şöyle hayal edin bir tarafta devlet var bir Merkez Bankası var ne yapacağını belirtiyor ama bir taraftan insanlar da sosyal medyada ya da kendisinin takip ettiği itimat ettiği birtakım iktisatçıların ya da siyasilerin fark etmez kime güven duyuyorsa onun söylemi ile hareket etmeyi piyasada tercih etti” dedi.

Köpük enflasyona karşı devletin eli maşalı tarafı devreye girecek

“Merkez Bankası faiz artırmayacağım diyor. Geriye iki seçenek kalıyor sabit bırakmak ya da düşürmek kalıyor. Ocak ayında iki ihtimalden birini aslına bakarsanız göreceğiz. Bunun da ne tarafa doğru domine olacağı enflasyonla ilgili” şeklinde konuşan Okşak, “Enflasyon rakamlarıyla ilgili üç ana argümanı belirtmek isterim. Bir tanesi maliyet enflasyonu tarafı ki bu küresel anlamda zaten ciddi sıkıntılar yaşadığımız, arz-talep şoklarına dayalı bir problem. Sadece bize ait değil her yerde var. 6.8’lere gelmiş bir ABD enflasyonu var geçici elbette ki gelişmiş ülkeler için bunlar sıkıntılı rakamlar, görülmedik diyelim. Bu maliyet itişli enflasyonun çok uzun yıllar kalıcı olduğunu düşünmüyorum. Maske meselesi gibi düşünebilir vatandaşlar bir Kovid-19 çıktı talep ve arz senkronize çalışmaz sizin talebiniz bir saniyede değişir ama arz makine, ekipman altyapı, iş gücü, buna cevap vermesi çok kısa sürede olmaz. Şimdi bu maliyet kökenli enflasyonun temel kaynağı Kovid-19. Kovid-19’un bize bıraktığı miras. İki talep enflasyonu biz asgari ücrete zam yaptık henüz daha bunun yansıması yok. 3600 konuşuyoruz, memur zammını konuşuyoruz ve emekli zammını konuşuyoruz. Önümüzde yine koskocaman 2021’in 2022’ye bırakacağı bir maaş artışlarından kaynaklı bir talep enflasyonu da aslına bakarsanız olacak. Bunlarla ilgili elimizi kolumuzu çok fazla hareket ettirebileceğimiz bir saha yok. Üçüncüsü ki zaten son 15 gündür bu konuşuluyor köpük enflasyon dediğimiz, döviz kurunda da aynı şeyi söylemiştik maliyet enflasyonunu, dövizdeki yükselişin reel kısmını alıp üzerine artı kendi koyanlar bu süreci kendileri için bir kar fırsatı görüp rakamları mesela yüzde 20-30’luk bir artış olduysa örneğin yüzde 80-90’lara şişirenler var işte köpük enflasyon dediğimiz mesele ki gördüğüm kadarıyla hem bu işin konuşan tarafları hem de hükümet bu işin üzerine gidiyor işte stokçu diye tabir ediliyor, piyasada her gün görüyorum zabıtalar ciddi aksiyon almış durumdalar ama beklentilerin çok altında bir fiyat düşüşü var maalesef şu an. Ben yakın zamanda tıpkı bu dövizle ilgili çıkardığı yönetmelik gibi bu fiyattaki köpük enflasyonu meydana getirenlerle ilgili de devletin biraz daha böyle eli maşalı tarafının devreye gireceğini açıkçası düşünüyorum. Yılın ilk yarısı için Türkiye’nin bir tane gündemi var o da enflasyon” ifadelerini kullandı.

“Enflasyon baskısını yenebilirse Türkiye bambaşka bir ülke olabilir”

Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yüksel Okşak, sözlerini şöyle tamamladı:

“Gelişmekte olan ülkelerin tamamı bu gelişmiş ülkelerin reçetelerine yüzde 100 aynı cevabı vermiyor. Biraz da problem orada açıkçası. Mesela daha evvel yine bize önerilmişti yüksek faiz düşük kur en son ne zaman yaptık AK Parti iktidarından hemen önce neticelerinden birinin tam tersini yaşadık. Yüzde 70.2 enflasyon miras olarak kaldı bize. Bakın dünyanın en büyük ilk 10 bankasının aktif büyüklüğü 34 milyar dolar. Türk bankacılık sektörünün tamamının büyüklüğü 1 milyar dolar değil. Bizim ülke olarak bir sermaye derinliğimiz zaten zayıf durumda dolayısıyla bir yerde bir öksürük olduğunda bizde böyle krize giden işler doğuyor. Uyguladığınız ekonomi politikasında finansal derinlik biraz daha iyi olsa özel bankaların faizde çıktığı o noktayı beklemeyiz. Finansal derinlik olmuş olsa bu tedirginlik de olmaz zaten. Dolayısıyla bunlar büyük handikaplar. En iyi kur en az oynak kurdur. Yani 15 olsun ama lütfen 3 ay 15 olsun , 4 ay 15 olsun… Yeni başlayan bir şeyin de zor tarafları vardır. Her değişim, dönüşüm birtakım sancılar getirir bizimki çift sancılı bir de küresel birtakım sıkıntılar var. Ben enflasyonla ilgili problemin aşılması halinde bu modelin özellikle birinci yılın sonuna doğru Türkiye’ye çok ciddi şeyler katacağına inanıyorum. Ben 2022’nin geçtiğimiz iki yıldan çok daha zor bir yıl olacağını düşünmüyorum. Küresel handikaplar yavaş yavaş toparlanıyor. Biz bu verileri de görüyoruz mesela lojistik maliyetleri yavaş yavaş aşağıya doğru düşüyor, ara malı tedariği ile ilgili yaşanan problemler küçük küçük aşılmaya başlanıyor, dünya da yavaş yavaş yaralarını sarıyor. Kovid-19’la ilgili de işte Omicron sonrasıyla ilgili beyaz bir sayfa söylüyor tıptaki arkadaşların çoğunluğu. 2022’yi küresel ekonomi için geçtiğimiz yıllara nazaran çok daha zor bir yıl olarak görmüyorum açık söyleyeyim. 2022’nin ilk yarısı Türkiye için çok önemli. Bu enflasyon baskısını yenebilirse Türkiye bambaşka bir ülke olabilir. Buna ben direkt inanıyorum, bunu popülist bir söylemle ifade etmiyorum, bir rektörlük, dekanlık beklentim de yok bugünden sonra verseler de istemiyorum zaten yani bu maksatla söylemiyorum bunu.”

Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yüksel Okşak’ın açıklamalarının tamamını videomuzdan izleyebilirsiniz.