►Röportaj ve Fotoğraflar: Murat Günay
TÖZOK Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Öztürk, özel okulların 1 milyon 400 bin öğrenci kapasitesine eriştiğini ancak bunun yeterli olmadığını belirtti. Modern dünyanın yetişmiş insan kalitesine ulaşmak ve bunu korumak adına eğitim kalitesinin günden güne artırılması için çalıştıklarını belirten Öztürk ile, fiyat artışları da dahil olmak üzere birçok önemli konuda kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik.
Sayın Zafer Öztürk, Türkiye Özel Okullar Derneği (TÖZOK) Başkanı olarak, ülkemizdeki özel okulların geleceğiyle ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Kanımca, gelecekle ilgili bir yorum yapmak için geçmişi çok iyi bilmek gerekiyor. Türkiye’de özel okulculuğun oldukça köklü bir tarihi var. 1839 Tanzimat Fermanı ile başlayan döneme kadar gidiyor bu mazi. Öncelikle azınlıkların özel okullar kurduğunu görüyoruz. Osmanlı İmparatorluğu döneminde özellikle gayri müslüm toplumlarına böyle bir hak verilmiş. 1860’lardan sonra ise Türk özel okulları açılmaya başlamış. Bir özel okulcu ve TÖZOK Yönetim Kurulu Başkanı olarak en çok hoşuma giden ise Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bir özel okul olan Şemsi Efendi Mektebi’ne devam etmiş olmasıdır. Atatürk’ün babası Ali Rıza Bey, aydın görüşlü ve ufku geniş bir insan olduğundan çocuğunun mahalle mektebinden daha iyi bir okula gitmesini istemiş. Türk kolejleri de zamanla gelişerek bugünlere kadar gelmiş. Bundan 205 yıl önce Türkiye’de özel okulculuk oranı yüzde 2 seviyesindeydi. Fakat bugün geldiğimiz noktada bu oran yüzde 8’lere çıkmış durumda. Bu elbette yeterli değil.
Özel okulların geleceği hakkında yorumlarınızı almadan önce neden ‘yeterli değil’ dediğinizi öğrenmek isterim?
Almanya gibi bir sosyal devlette, her türlü ekonomik şartın elverişli olduğu, resmi okulların hiç sıkıntı çekmediği, genç nüfusun az olduğu bir ülkede özel okullaşma oranı yüzde 16’larda. Bu örnek üzerinden kıyas yapacak olursak bizim daha yol almamız gerektiğini düşünüyorum. Bence özel okulların geleceği oldukça parlak… Çünkü özel okullar Türk Milli Eğitim sistemini ciddi anlamda rahatlatan unsurlardır. Özel okulları eğitim sektörünün lokomotifi olarak adlandırabiliriz çünkü rekabetin getirdiği bir kalite arayışı var. Bugün hem LGS hem de AYT-TYT sınav sonuçlarında özel okulların birkaç barem yukarıda olduğunu görüyoruz. Bunun yanında özel okullar yabancı dil eğitiminde ciddi anlamda önde. Ülkemizdeki özel okullarda son 20 yılda taşlar yerine oturdu ve özel okulculuk daha da köklendi. TÖZOK üyesi olan 1.400 özel okul var. Kalite günden güne artıyor. Örneğin; Robert Kolej, Şişli Terakki Okulları ve Işık Eğitim Kurumları’ndan Fransız okullarına (Saint Joseph ya da Saint Benoit gibi), Tarhan Koleji’nden Eyüpoğlu Koleji’ne kadar artık eğitim kalitesi oturmuş okullarımız var. Elbette okulların kurumsallaşması ve ekol haline gelmesi zaman meselesidir. O da 20-25 senedir ama okulun ruhunun ve kimliğinin oluşması zamana yayılması gerekiyor.
Siz nasıl girdiniz özel okulculuk işine?
Benim ilk mezuniyetim Kamu Yönetimi bölümünden oldu ve sonra ise Türk Dili ve Edebiyatı okudum. Yani öğretmenlik yapmaya başladım. Ancak belli bir aşamadan sonra insan yaşadığı hayatta bir imza atmak istiyor. Ben de imzamı eğitimcilik alanında atmak istedim. İşadamlığı ile başlıyor her şey ama 10 tane fabrikanız olsa bile, size ‘eğitimci’ nosyonunun verdiği prestiji vermez bence. Gerçek anlamda kişi başı gelir seviyesi yüksek olan ülkelerde eğitimcilik işi oldukça yorucu ama bir o kadar da itibarlı bir iştir. Bizler de okullarımızda eğitim kalitesini her gün yükseltmeyi amaçlıyoruz çünkü ülkemizin modern dünyanın içinde itibarlı bir yerde olmasını arzuluyoruz. İyi eğitim almış öğrenciler ülkelerini başarıyla temsil ederler. İşte o öğrencileri yetiştirmek bizim için, hayatımızın en gurur verici uğraşıdır.
Tam da bu noktada Eğitim 5.0 kavramını sormak istiyorum. Nedir Eğitim 5.0, bu konuda bilgi verebilir misiniz?
Almanya’da 2017 yılında düzenlenen ve dünyanın en kapsamlı teknoloji ve ticaret fuarlarından biri olan CeBIT’te, Japonya Başbakanı Shinzo Abe, verdiği demeç sırasında, Toplum 5.0 kavramının önemine dair bir vurgu yaptı. Biliyorsunuz Endüstri 4.0 akıllı toplumu ve endüstri devrimini getirdi. Ama bunun artık yeterli olmadığını düşünüyorum. Artık ‘süper akıllı insan’ ve ‘süper akıllı toplum’ evresine geçmemiz gerekiyor. Yoksa geride kalırız. Özellikle pandemi dönemi bize birçok açığımız olduğunu gösterdi. Biz mesela yapay zekâyı, okulda öğretmen olmalı mı-olmamalı mı konularını konuşurken tahayyül bile edemeyeceğimiz bir durumla karşılaştık. Bir salgın hastalıkla boğuşmaya başladık. Birden bire ‘online’ eğitime geçtik. Ancak burada da öğretmenlerimiz ile gurur duydum çünkü iki-üç hafta içinde öğretmenlerimiz bu duruma adapte oldu ve uzaktan canlı eğitim çalışmalarına adapte oldular. Biz Türkler gerçekten her zorluğa çok kolay adapte olan insanlarız. Zaten birçok özel okul bu konuda altyapısını hazırlamıştı. Akıllı tahtalardan tutun da özel eğitim yazılımlarına kadar birçok proje zaten yürüyordu. Açıkçası Eğitim 5.0 kavramının bize çok uzak olmadığını, gelecek kuşakların, teknoloji ve global iletişim anlamında hızla k3endi ekosistemlerini yaratabileceklerini düşünüyorum. Bizler, özel okulcular olarak geleceğin ‘süper akıllı’ insanının sahneye çıkacağı günleri hazırlıyoruz diyebilirim.
Dünyadaki özel okulculuk uygulamalarını takip ediyor musunuz? Global anlamda farklı çalışmalar gördüğünüzde ülkemizdeki özel okulları da bilgilendiriyor musunuz?
Evet, dünyadaki özel okulculuk uygulamalarını yakından takip ediyoruz. Birçok dernek ve birlik ile iletişim halindeyiz. Hatta bu pandemi döneminde Fransa, İngiltere, İspanya gibi birçok gelişmiş ülkedeki özel okulcu dostlarımızla görüştük ve karşılklı değerlendirmeler yaptık. Hepsi çok şaşırıyordu, kısa süre içinde uzaktan dijital eğitime geçebilmemizi büyük başarı olarak görüyorlardı. Bu durum da bizler için gurur vericiydi. Hibrit eğitim, harmanlanmış hibrit eğitim kavramlarını konuşurken fark ettik ki insanı merkeze koyan bir eğitim anlayışının akıllı toplumları oluşturabileceğini kavradık. Siz istediğiniz kadar teknolojiyi geliştirin ama şunu gördük ki okul öncesi eğitimde, ilkokulda ve ortaokulun sonuna kadar insanın insana ihtiyacı var. Yani glişme çağında olan çocukların yüz yüze eğitim almasının ne kadar gerekli ve önemli olduğunu tekrar anladık. Dünyada da pandemi döneminde kapanmalar çok uzun sürmedi. İnsanın hiç aradan çıkmaması gerekiyor. İşte Japonlar bu işi oraya getirdiler. Japonlar Toplum 5.0 sayesinde insanı gelişimin tam odağına alarak Eğitim 5.0 kavramına anlam kazandırdılar. Zaten ‘Birinci ve İkinci Çocukluk Evreleri’nde, ‘Akran Etkisi’ diye bir sosyolojik ve psikolojik fenomenler vardır. Çocuklar kendi yaşındaki sınıf arkadaşlarından birçok şey öğrenirler. Onlar için akademik dersler kadar değerli olan davranış biçimleri, eğitim becerilerini hep birlikteyken edinirler. Bu yüzden, süper akıllı bireyler yüz yüze etkileşimle geleceği yeniden kuracaklar diyorum ben.
Pandemi döneminde öğrencilerde ‘kayıplar’ çıktı mı ortaya? Hem akademik hem de sosyo-kültürel anlamda soruyorum bunu.
Doğru, birçok öğrencide kayıplar oluştuğunu gördük. Öğretmenlerimizden gelen veriler bu yöndeydi. Birçoğu dersleri hatırlamıyordu. Sürekli evde oturmaktan kaynaklanan sosyalleşme eksiklikleri ve hatta kas kayıpları bile söz konusuydu. Çocuklarda obezite emareleri görüldü. Hepsinde kayıp oldu. Düşünün; senede 180 okul günü var, bizim okullarımız 140 gün kapalı kaldı. Elbette kayıplar olacaktı. Ancak bu sene içinde neredeyse bütün okullarımız telafi dersler yaptılar, rehber öğretmenlerimiz canla başla çalıştırla. Çocuklarımızın hem mental, hem bedensel sağlıkları hem de akademik gelişmeleri ile ilgili açıkları kapatıp eskisinden daha büyük bir şevkle derslerimize devam ediyoruz. Bu konuda, son dönemde Milli Eğitim Bakanımızın okulları açık tutma konusundaki iradesi çok değerliydi ve bu konuda kendisine minnettarız. Almanya’da Devlet Başkanı Angela Merkel, ‘her yeri kapalı tutabiliriz ama okulları kapalı tutamayız’ demişti. Okulların açık kalması birçok açıdan gerekliydi. Hatta ekonomik anlamda da çok gerekliydi.
Türkiye’de özel eğitim kurumlarının sorunlarını kamu otoritesiyle (Milli Eğitim Bakanlığı) ile paylaşıyor musunuz?
Bizler özel okullar olarak 1 milyon 400 bin öğrenciyi eğitim-öğretim sistemimizde barındırıyoruz. Türkiye Özel Okullar Birliği 1951 yılında kuruldu ve Milli Eğitim Bakanlığımızın içindeki Özel Okullar Genel Müdürlüğü ile her zaman bağlantılıdır. Evet, bakanlığımızı özel okulların talepleri ve önerileri bağlamında bilgilendiriyoruz ve kendilerinden de çok önemli bilgiler alıyoruz. Özel okullarda istihdam edilen bütün öğretmenler ‘atama’ ile göreve başlar. Yani biz öğretmenimizin bilgisini MEB’e gönderiyoruz ve MEB de bizim okullarımıza bu öğretmenlerin atamasını yapıyor. Bunun yanı sıra okul fiyatlarımızı Milli Eğitim Bakanlığı formülleri ile güncelleyebiliriz. Yani kimse kendi hesabına göre zam yapamaz. Bütün bunların ötesinde müfredatlarımız da MEB tarafından onaylanırsa uygulanabilir. Yani eğitim-öğretim hizmetimizin her aşamasında kamu otoritesini bilgilendiriyoruz. IB ya da başka özel program uygulayacak üyelerimiz de MEB’in onayını almak zorundadır. Bunun yanı sıra yabancı öğretmenlerimizin ayrı bir mevzuatı vardır. Bu yabancı öğretmenlerin atamaları ile ilgili olarak zaman zaman sıkıntılar çıkarsa biz dernek olarak bakanlığa gidip bu sıkıntıları çözeriz. Yine yabancı özel okulların kayıt takvimi konusunda bakanlığımız ile görüşerek kolaylıklar rica ediyoruz. Bu ve benzeri işleri bakanlığımız ile sık sık görüşüyoruz. Sağolsunlar, bakanlığımız bizlerle samimi bir ilişki kurarak işleyişi kolaylaştırmakta.
Sayın Zafer Öztürk, ülkemizde yaşanan ekonomik çalkantılar okul fiyatlarına yansıyacak mı? 2022-2023 eğitim-öğretim döneminde çocuğu özel okulda okuyan velileri koruyacak önlemler alınacak mı?
l Biz özel okullar yeni fiyatlar açıklanınca hatırlanırız. 5580 sayılı Özel Eğitim Kurumları Kanunu’nda maddesi var. Bir özel okul keyfi olarak artış yapamaz. TÜİK verilerine göre; mevcut enflasyon verileri ışığında; Üretici Fiyat Endeksi artı Tüketici Fiyat Endeksi bölü 2 artı 5 puan gibi bir oran belirlendi MEB tarafından. Bunun iki türlüsü var; 12 aylık ortalama veya 12 aylık ortalamanın ortalaması… Bu şekilde hesaplanıyor. MEB bize bu sene için 36,7 gibi bir oran bildirildi. Bizim okullarımız mayıs sonuna kadar fiyat açıklamak zorundadır. Ancak bu tarih ocak ayına kadar geldi. Bizim bir E-Okul Modülümüz var. Bu modülde bize çıkacağınız son fiyat yüzde 36.7’dir dediler. Biz senede bir kez fiyat açıklarız ve bunun üzerine sene içinde artış açıklayamayız. Ancak buradaki en büyük ahndikapımız çalıştırdığımız öğretmenlerimizin yaşadığı handikaplardır. Biz fiyat açıklarken öğretmenlerimize yapacağımız zamnları da düşünmemeiz gerekir. Uzun lafın kısası bu artışların gerçekçi olması gerekir ama velilerimizi de çok sıkmak istemiyoruz. Koruyucu önlem konusuna gelirsek, kanunlarla belirlenmiş bazı faydalar var. Örneğin her özel okul öğrenci nüfusunun yüzde 3’ünü tam burslu olarak okutmak zorundadır. Pandemi döneminde bu oranı artırmak için MEB ile görüşmeler yaptık. Daha fazla öğrenciye burs verebilmek adına adımlar atmaya başladık. Çünkü pandemi sırasında işleri azalan, bozulan ya da işten çıkarılan velilerimiz oldu. Bu insanları korumak için parçalı burslar oluşturmaya başladık. Bu hak bize MEB tarafından verildi. Yüzde 100, yüzde 70, yüzde 50, yüzde 35 gibi burslar onaylandı. Şimdi, böylelikle daha fazla öğrencinin muhtelif burslardan faydalanması gibi bir çözüm ürettik. Maddi anlamda velileri koruyacak bir önlem almış olduk diyebilirim.
Tan Okulları’nda özel buluşma
Türkiye’de 1.400 özel eğitim kuruluşunun üyesi olduğu Türkiye Özel Okullar Derneği (TÖZOK) Bursa’da Özel Tan Okulları tarafından Balat’ta ağırlandı. Ülkemizin birçok özel okulunun kurucu ve yöneticilerinin bir araya geldiği toplantıda Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Öztürk ve yönetim kurulu üyeleri katılımcıların sorularına cevap verdiler. Özel Tan Okulları Genel Müdürü Can Akyollu’nun da Yönetim Kurulu Üyesi olduğu dernek, çalışmalarını 1951 yılından bu yana aktif olarak sürdürüyor. Toplantının basına açık kısmında genel sorunlar tartışılırken, öğleden sonra gerçekleştirilen oturumda üye okulların daha detaylı sorularına cevap verildi.