Olay Gazetesi Bursa

Osman Gazi’nin defin vasiyeti: Gümüşlü Kümbet

Bursa'nın Osmangazi ilçesinde kent surlarını içine alan, tarihi saat kulesi ve İstiklal Savaşı şehitlerinin mezarlarının da bulunduğu Tophane Parkı'ndaki Osman Gazi Türbesi, tarihsel değeri ve ihtişamıyla kentin önemli tarihi yapıları arasında yer alıyor.

Ölümünün 692. yılında anılan, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin naaşı, vasiyeti üzerine oğlu Orhangazi’nin Bursa’yı teslim almasının ardından “Gümüşlü Kümbet” olarak tanınan ve sonradan türbeye çevrilen eski Doğu Roma şapeline defnedildi.

Sekizgen planlı olan, üzeri kubbeyle örtülü türbenin ortasındaki Osman Gazi’ye ait ahşap sandukanın etrafı sedef kakmalı, pirinç parmaklıklarla çevrili ve sandukanın üzeri sırma işlemeli kadifeyle örtülü. Türbede 17 sanduka arasında Osman Gazi’nin oğlu Alaaddin Bey, Orhan Bey’in eşi Asporça Hatun ve oğlu İbrahim Bey, I. Murad’ın oğlu Savcı Bey’e ait sandukalar bulunuyor. 

Değişik tarihlerde bakım ve onarım gören türbe, 2014 yılında Dünya Miras Listesi’ne alınan “Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu” miras alanının bileşenleri arasında bulunuyor.

“Burada daha önce kilise olduğunu biliyoruz”

Uludağ Üniversitesi (UÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Sezai Sevim, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Bursa’nın 1302’de Osman Gazi tarafından kuşatıldığını, bu kuşatmanın 24 yıl sürdüğünü, Aktimur Hisarı ve Balabancık Hisarı’nda yaptırdığı kuşatma kuleleriyle kentin dışarıdan yardım almasını engellemeye çalıştığını hatırlattı.

Kuşatma sırasında Osman Gazi’nin oğlu Orhangazi ile Balabancık Hisarı’na çıktığını ve burada aralarında bir diyalog geliştiğini anlatan Sevim, şunları kaydetti:

“Burada Osman Gazi’nin oğlu Orhan’a vasiyet anlamında bir cümlesi var, ‘Ey oğul, beni şol gümüşlü kümbete koyasın’ diyor. Gümüşlü kümbet dediği yer, Bursa’da o günün en büyük kilisesi ve bugün Orhangazi Türbesi’nin olduğu yer. Burada daha önce kilise olduğunu biliyoruz. Bu, tabandaki fresklerden de anlaşılıyor. Burası literatürde St. Elie Kilisesi olarak biliniyor. Bu kilisenin kubbesini o zaman yeni kaplatmışlar. Kubbe, güneş vurduğunda parıldıyor. Kaynaklar, kubbeyi tarif ederken ‘gümüş gibi yalabırdı (parlardı)’ tabirini kullanıyor. Bu yönüyle Osmangazi, oraya gümüşlü kümbet yakıştırması yapıyor.”

Osman Gazi’nin Bursa’yı teslim almaya ömrünün yetmediğini ifade eden Sevim, şöyle devam etti:

“Bazı kaynaklar, ‘Bursa’nın alınmasından önce vefat etti’ diyor. Bazıları da ‘Fethi sırasında sağdı, fetih müjdesi ulaşmadan önce öldü’ diyor. Osman Gazi, 2 yıl yatalak hastaydı. Devleti yönetme dirayetini gösteremeyeceği için Osman Gazi, oğluna yetkileri devretmişti ve devleti oğlu idare ediyordu. Bunu 1324 yılına ait Orhangazi’nin tuğralı vakfiyesinden anlıyoruz. Orhangazi, Bursa tekfurunun daveti üzerine şehre geliyor. Görüşmeler yapıldıktan sonra kale Orhangazi’ye teslim ediliyor.”

“Babasının vasiyetini yerine getiriyor”

Sevim, Türklerde Müslüman olmayan bir belde fethedildiğinde oranın en büyük ibadethanesinin camiye çevrildiğini belirterek, “Böylelikle en büyük ibadethane, Müslümanlara ait olur ve bu, o beldenin Müslümanların şehri olduğunu ifade eder. Bunu yapabilmek için Orhangazi, kilisenin yan tarafındaki şapel denilen bölüme babası Osman Gazi’yi defnediyor. Kilise ise camiye çevriliyor. Böylece babasının vasiyetini yerine getiriyor.” ifadelerini kullandı.

Camiye çevrilen kilisenin 1855 depreminde yıkıldığını ancak Osman Gazi’nin türbesinin zarar görmediğini anlatan Sevim, “Söz konusu depremden sonra tekrar ayağa kaldırılırken mekan, bugünkü halini almış. Zaman içinde türbenin içine bir kısım desenlerle bezemeler yapılmış.” dedi.

Sanduka’daki mermi çekirdeğinin sırrı

Osman Gazi’nin naaşının zeminin altındaki toprakta gömülü olduğunu anlatan Sevim, sözlerini şöyle tamamladı:

“Son restorasyonda sanduka da restore edildi. Halk arasında Yunan askerinin Bursa’yı işgali sırasında bir Yunan komutanın Osman Gazi’nin türbesine gelip ‘Ey Osman, bak elimizden aldığın yeri geri aldık’ dediği, hatta sandukasına tekme atıp kurşun sıkarak, ‘Kalk, elimizden alabileceksen al’ dediği söylentileri yaygındı. Bunun delili yoktu. Sandukanın restoresi sırasında görevlilerden biri beni aradı ve sandukada bir delik olduğunu, sanduka içinden de boş bir çekirdek çıktığını söyledi. Halk arasında dedikodu şeklinde dolaşan bu bilgiler, gerçekmiş. Bu tespit, tamir sırasında ortaya çıkmış oldu.”