CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Fox TV’de İsmail Küçükkaya’nın sunduğu Çalar Saat programına katılarak, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Toplumun her kesimine dokunmak, her kesimin sorunlarını dinlemek ve o sorunlara çözüm üretmek için çaba gösterdiklerini dile getiren Kılıçdaroğlu, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını süresince her CHP’li belediyenin bölgesinin özelliklerini görerek politikalar oluşturduğunu, herkesin CHP’li belediyeleri alanda gördüğünü anlattı.
Bütün bunlara bakıldığında devletin ne kadar rahat ve kolay yönetilebileceğinin görüldüğünü savunan Kılıçdaroğlu, “En rahat yönetilebilecek kurum devlet yönetimidir. Çünkü devlet yönetiminde herkesin görevi yasalarla, yönetmeliklerle, tüzüklerle belirlenmiştir. Cumhurbaşkanı’nın görevi nedir, var zaten orada. Bakanların, odacının, hemşirenin, doktorun, genel müdürün görevi nedir? Herkes kendi görevini yaptığı zaman zaten devlette her şey saat gibi çalışır.” diye konuştu.
Siyasi partilerin ülkenin ortak sorunlarına çözüm üretmek için bir araya gelmesi gerektiğine işaret eden Kılıçdaroğlu, “Bizim siyasetçiler olarak elbette farklı görüşlerimiz olacak. Herbirimiz ayrı partiyiz, ayrı programlarımız var. Ama sonuçta hepimizin ortak hedefi nedir? Türkiye’yi nasıl büyütebiliriz, evdeki ekmeği nasıl büyütebiliriz, evde tencere sürekli nasıl kaynar, nasıl herkese istihdam yaratabiliriz, nasıl mücadele ederiz, Türkiye’nin gelirlerini nasıl artırabiliriz? Bütün bunların hepsini oturup konuşmak lazım. Geçmişte liderler turu yapılırdı, en önemli meseleler dile getirilirdi, bir kişi yönetirdi toplantıyı. Dolayısıyla her parti kendi görüşünü aktaracak.” ifadesini kullandı.
“Farklı düşünceler zenginliktir”
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, siyasi parti liderlerinin aynı masa etrafında toplanmasını iktidarın kabul etmediğini ileri sürerken, gerekçeyi bilmediğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, “Diğerlerini ayrı, kendisini ayrı tutuyor. Kendisini herkesin üstünde görüyor. Bu bildiğimiz kibir dediğimiz bir tutum. Kişinin kibre teslim olması, kibrin tutsağı olması kadar yanlış bir şey yok. İnanç açısından da insan hakları açısından da son derece yanlış bir olay. Kibirlenmeyin ya, niye kibirleniyorsun kardeşim? Herhangi bir siyasi partiyle oturup konuşabilirsin, tartışabilirsin. Uygarca tartışabiliriz. Elbetteki farklı düşünceler olacaktır. Farklı düşünceleri zaaf olarak görmek kadar yanlış bir şey yok. Farklı düşünceler zenginliktir.” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, “Cumhurbaşkanı ile bir araya gelseniz ve sizden tavsiyede bulunmanızı istese, ona neler söylerdiniz?” sorusuna şu karşılığı verdi:
“Önce gergin olmamasını, toplumun her kesimini kucaklamasını, devlette ciddi bir israf var israfın önlenmesi için ciddi çaba harcamasını, arada bir vatandaşlarla oturup konuşmasını, toplum arasında, sivil toplum örgütleri arasında ayrımcılık yapmamasını, Ekonomik ve Sosyal Konseyi hemen harekete geçirmesi gerektiğini, bu ülkenin sanayicisi, esnafı, çiftçisi var, onlarla arada bir konuşmasını, onların dertleri var onları nasıl çözeceğini onlardan dinlemesini isterdim. Belli aralıklarla siyasi partilerin genel başkanlarını davet edip onların düşüncelerini almalarını veya bir bayram gününde ortak fotoğraf dolayısıyla Türkiye’de birliğin ve bütünlüğün ne kadar önemli olduğunu göstermesini isterdim. Ayrıca kendisinin partinin genel başkanlığından ve parti üyeliğinden istifa edip tarafsız bir cumhurbaşkanı olmasını isterdim. Çünkü Anayasa’ya göre cumhurbaşkanları tarafsızdır, tarafsızlık üzerine görev yapacaklarına dair namusları ve şerefleri üzerine yemin ediyorlar. Ona uymasını, dolayısıyla tarafsızlık ilkesi içerisinde bütün siyasi partilere eşit mesafede olmasını söylerdim. Elbette her kişinin bir siyasi görüşü var. Sayın Erdoğan da sandığa gidip oy kullanırken kendi düşündüğü, inandığı partiye oyunu verir. Kimse ‘Neden buraya oy verdin?’, ‘Sandığa gitme.’ demiyor. Ama tarafsızlık ilkesi çok önemli.”
“Devlet adaletle yönetilir”
Devlet yönetiminde tarafsızlık ilkesinin çok önemli olduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Vatandaş ‘Türkiye’de adalet var mı?’ diye yapılan bütün anketlerde adaletin olmadığını söylüyor. Adalet olsaydı adalet yürüyüşü mü yapardık? Adalet hava gibidir, hava kirli olduğu zaman siz havanın değerini ve önemini anlarsınız. Adaletsizliği beslerseniz ülkeyi yönetemezsiniz. Devlet adaletle yönetilir. Eğer bir siyasetçi adaleti kendi yönetim anlaşının birinci noktasına, birinci evrene koymuyorsa o asla iyi bir yönetici değildir.”
İş başına geldiğinde partili-partisiz ayrımı yapmayacağını dile getiren Kılıçdaroğlu, “Cumhurbaşkanı dediğiniz kişi tarafsız olmak zorundadır. Cumhurbaşkanı dediğiniz kişi devletin sigortasıdır. Sigortası attı mı her şey biter. Neden devletin sigortasıdır? Bir sorun çıktığı zaman sorunu çözmek için siyasi partileri o davet eder. ‘Gelin beyler, memleketin bu kadar derdi var ne kavga ediyorsunuz, gelin bakalım bu sorunu nasıl çözeceğiz.’ diyen. Şimdi bunu söyleyebilecek makam yok.” ifadelerini kullandı.
“Ek bütçe yapılmalı”
Kılıçdaroğlu, Kovid-19 sürecinin çok daha başarılı yönetilebileceğini, kaynakların daha verimli kullanılabileceğini dile getirdi.
Partisinin ve partisiyle hareket eden ittifakının seçimi kazanması halinde ilk yapacakları şeyin devlette tasarruf olacağını ifade eden Kılıçdaroğlu, pandemi sürecinde ek bütçe yapılması ve orta vadeli programın yenilenmesi önerilerinde bulundu.
Bu yıl yüzde 5 büyümenin gerçekleşmeyeceğini, milli gelirin azalacağını anlatan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Pandemi sürecinde 256 bin iş yeri kapandı. Kapanan iş yerlerinin sahipleri kiradaysa ne yapacaksınız? Demeniz lazım ki, ‘Senin 3 ay kiranı ben ödeyeceğim.’ Milyonlarca işçi vardı o kapatılan iş yerlerinde. Diyecek ki, ‘Senin 3 aylığını da ben ödeyeceğim.’ Sosyal devlet budur. Bu yeteri kadar yapılmadı. Bu insanların banka kredi kartı borcu, tüketici kredisi borcu yok muydu? Vardı. Ne yapması lazım bir sosyal devletin? ‘Kredi kartı borcu için hiç korkma ben bankalarla oturup konuşuyorum onlar 1 yıl süreyle erteliyorlar. Senin faizini de ben ödeyeceğim.’ diyebilir. Evinde oturan adamın borcu arttı ama devletten döviz garantili ihale alanların oturdukları yerde gelirleri arttı. Onlar bir özveride bulundu mu? Hayır, hiçbir özveride bulunmadı.”
“Bu bankanın itibarıyla oynamamak lazım”
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun 2015’teki Yüksek Askeri Şura’da, MİT’ten gelen rapor üzerine FETÖ darbe girişimini yöneten sözde “yurtta sulh konseyi” üyesi eski Tümgeneral Mehmet Dişli’nin emekliye sevk edilmesi konusunda ısrarcı olduğuna ilişkin sözlerinin hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“O aşamada dosyaya müdahale edip Mehmet Dişli’nin emekli edilmemesini sağlayacak güç kimdir? MİT değil, çünkü o raporunu vermiştir. Başbakan değil, emekli edilmesini istemiştir. Onun üstündeki güç kimdir? MİT Başkanı ve dönemin Genelkurmay Başkanı neden Meclis’te kurulan 15 Temmuz Darbe Girişimi’ni Araştırma Komisyonu’na gelip bilgi vermediler? Niçin izin verilmedi? Bu olayın bilinmeyen, karanlık çok noktası var.”
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın, CHP’nin İş Bankası hisselerine el konulması ve iade edilmesine önceki yıllarda onay vermediğine ilişkin açıklamalarının hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, İş Bankası hisselerini sadece temsil ettiklerini, bankadan bir gelirleri olmadığını, Atatürk’ün vasiyetini yerine getirdiklerini, bankanın içişlerine karışmadıklarını anlattı.
İş Bankası’nın Türkiye’nin en güçlü, dünyanın en saygın milli bankalarından birisi olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Bu bankanın itibarıyla oynamamak lazım, ismini sık sık siyaset arenasına taşımamak lazım. Bankayı denetliyor musunuz? Denetliyorsunuz. Bankada bir yanlışlık varsa gidip zaten denetliyorsunuz. Hazine temsilcisi var. BDDK günün 24 saati denetliyor. Peki neden illa İş Bankası? Hep darbe dönemlerinde olmuştur bu. Kenan Evren de yaptı. Şimdi de 20 Temmuz sürecinden sonra aslında bir sivil darbe yaşıyoruz. İlla İş Bankası’na ‘CHP’nin oradaki temsil yetkisini CHP’nin elinden alacağız. Bunu Hazine’ye vereceğiz’ ya da bir başka yer planı bilmiyoruz. CHP’yi tahrik etmek istiyorlar. İşte CHP sokağa çıksın, itiraz etsin.”
“Seçime gidip gitmeyeceğimize iki kişi karar verir”
Kılıçdaroğlu, “erken seçim” tartışmalarına ilişkin soruyu yanıtlarken, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Seçime gidip gitmeyeceğimize iki kişi karar verir. Birisi Erdoğan’dır, ikincisi ortaklığı bozacak olan, bozma ihtimali olan veya bozma düşüncesi olan Bahçeli’dir. Parlamentonun vesayet aldında olduğunu söyleyeyim. Parlamento, AK Parti ve MHP, Erdoğan’ın vesayeti altındadır. Erdoğan, talimat verdiği zaman el kalkar, el iner. Dolayısıyla erken seçime kim karar verir? Erdoğan karar verir veya Bahçeli der ki, ‘Hayır ben artık bıktım. Ekonomiyi de doğru dürüst yönetemiyorlar, memleketi felakete sürüklediler, bir an önce seçime gidelim.’ diyebilir. O zaman ortaklık bozulur, seçime gidilir. Seçim bildirgemiz dahil olmak üzere her şeyimizle seçimlere hazırız. Biz alanlardayız. Belediye başkanları seçimleri bitti. Biz hemen çalışmalarımıza başladık. Neleri, nasıl yapacağız? Hangi vaatlerde bulunacağız? Memleketin sorunları nedir? Bu sorunları nasıl çözeceğiz? Her şeyimiz hazır. Dolayısıyla bu konuda hiçbir tereddütümüz yok. Karar alırlar almazlar, o, onların bileceği iş. Ama hedefimiz şu. Bu ülkeye gerçek anlamda demokrasiyi getirmek. Gerçek anlamda her eve huzuru getirmek ve yoksulun yoksulluğunu ifşa etmeden, onu ekmeğe muhtaç etmeden onu iş güç sahibi etmek.”