Başbakan Davutoğlu, ABD’nin Suriye açıklamalarına ilişkin, “Esed’in elini sıkarsanız, o sıktığınız el tarih boyunca insanlık vicdanından silinmez” dedi.
Davutoğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmasına, toplantıda bulunan işitme engellilere “hoşgeldiniz” diyerek başladı.
AK Parti Grup Başkanvekili Belma Satır’ın, işitme engellilerin “Türkiye sizinle gurur duyuyor, sizinle iftihar ediyoruz” dediklerini aktarmasına, Başbakan Davutoğlu, “Biz de sizi çok seviyoruz” karşılığını verdi.
Davutoğlu, geçen haftanın ve bu haftanın birçok açıdan milli hafızayı ve ortak kaderi şekillendiren ve dünyada adalet arayışının sembolü olan yıl dönümlerini bünyesinde barındırdığını belirtti.
“Önce Çanakkale” diyen Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Yarın 18 mart. 100. yılında Çanakkale şehitlerini rahmetle anıyoruz. Onların emaneti, üzerimizdeki en büyük miras, en büyük sorumluluktur. Bundan yüz yıl önce bir millet tarihe terk ediliyor. O milletin kalbi olan Dersaadet, İstanbul, müstevliler tarafından işgal edildi, edilecek beklentisi içinde olanlar varken, bir millet Çanakkale’de, Gelibolu’da bir destan yazdı. Bu destanla sadece ülkemizdeki vilayetlerimizden gelenler değil sınırlarımız dışında kalmış, o kutsal mekanlardan, Bağdat, Şam, Kerkük, Musul, Filistin, Rumeli, Üsküp, Saraybosna, Kosova, Kafkaslar’dan, bu topraklara yürek, gönül vermiş bütün diyarlardan insanlar fevç fevç, omuz omuza Çanakkale’ye yürüdüler ve şahadet şerbetini içmek pahasına sadece bir milletin onurunu değil aslında insanlık onurunu korumak üzere omuz omuza yürüdüler. Allah onlardan razı olsun. Onlar yürürken dahi insanlık dersi verdiler. Bugün bu insanlık dersinin bir nişanesi olarak, yüzüncü yılda, o zaman savaştığımız orduların askerlerinin torunlarıyla 24 nisanda bir araya gelecek ve bir savaştan bir kardeşlik, dostluk destanının nasıl çıktığını tekrar hatırlayacağız.
Omuz omuza yürüyenlerin torunları bugün bir yeni geleceğe bir istikbale yürüyorlar. Bu yürüyüş kutsaldır, büyüktür ve bu yürüyüş, yürüyüşe katılan herkesi bünyesine alacak kadar ulvi değerlere sahiptir.”
Ruh halini biz de hissediyoruz
12 Mart 1921’de İstiklal Marşı’nın kabul edildiğini de anımsatan Davutoğlu, Mehmet Akif Ersoy’u rahmetle andığını söyledi.
Davutoğlu, “İstiklal Marşı’nı yazarken Tacettin Dergahı’nda ve Ankara’da yaşadığı ruh halini şimdi biz de hissediyoruz ve onun dediğini diyoruz: Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdıracak şartlar getirmesin” diye konuştu.
Bir milletin yükselişi, ayağa kalkışı, 1915 ile 1921 arasında, Çanakkale Savaşı ile İstiklal Marşı destanının yazıldığı dönemde yaptıkları fedakarlıklarla tarihe kazındığını, şerefli sayfalarında yerini aldığını ifade eden Davutoğlu, “O dönemin çocukları, gerek İstiklal Harbi’nde gerekse Çanakkale’de şehit düşenlerin çocukları, bugün Türkiye Cumhuriyeti devletinin asli ve eşit unsurlarıdır. Rumeli’den, Kafkasya’dan gelenler, Anadolu’da doğmuş olanlar, Mezopotamya kültürünü bugüne taşıyanlar, hepsi milletimizin asli unsurlarıdır. Onların arasına fitne sokmak isteyenlere hiçbir suretle fırsat verilmeyecektir” dedi.
Nevruz’u omuz omuza kutlayacağız
Nevruz’un, Orta Asya’de ve Mezopotamya’da Türklerin ve Kürtlerin bütün kadim kültürlerin kutladığı bir bayram olduğunu dile getiren Davutoğlu, “Rabbimizin gündüzü ve geceyi eşit kıldığı; baharı müjdeleyerek, tabiatı, Rabbimizin lütfuyla tekrar şenlendirdiği bir kutlama” diye konuştu.
Bu kutlamada şimdi iki taraf olacağını bir tarafın bunu sadece Mezopotamya’ya hasretmeye çalışacak ve sadece bir hikayeye dayandıracağını; bir başka kesimin de sadece Orta Asya’ya hasretmeye çalışacağını ve başka bir hikayeye dayandıracağını söyleyen Davutoğlu, “Ama biz Çanakkale Savaşı’nda omuz omuza yürüyen bütün yiğitlerin torunları olarak, Türk, Kürt, Orta Asya, Mezopotamya, Anadolu halklarının ortak bayramı olarak omuz omuza kutlayacağız” ifadelerini kullandı.
Davutoğlu, “Nasıl Çanakkale Savaşı’nda omuz omuza yürünmüşse, Diyarbakırlı, İzmirli, Üsküplü, Bağdatlı, Kudüslü; nasıl İstiklal Harbi’nde ‘Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir’ emrine uyarken bütün coğrafyadan gelenler İzmir’e doğru yürümüşlerse, şimdi de biz AK Parti kadroları olarak ecdadın temsilcileri olarak 2023’e ‘Ey millet hedefimiz dünyanın ilk on ekonomisi olmaktır’ diye gönülden, aşkla ve büyük bir coşkuyla yürüyoruz” dedi.
Dedem Korkut’un duası
Bu hafta Dedem Korkut’un “Hanım Hey” kitabının tanıtımına katıldığını anımsatan Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Orada kadim kültürümüzün bütün unsurlarını yad etme imkanı bulduk. Bir büyük kervanın yürüyüşü, o kervanın yürüyüş esnasında bütün bir geçtiği coğrafyadan halklarla kaynaşması ve ortak bir kültürü Anadolu’ya taşıyarak Akkoyunlu, Karakoyunlu, Selçuklu, Artuklu ve bu çizgiden gelerek cihan devleti Osmanlı’nın ve inşallah küresel güç olacak olan Türkiye’nin mayasının karıldığı o güçlü kültür. Bakın Dedem Korkut duasında ne diyor: Yarlı kara dağların yıkılmasın. Gölgelice yüksek ağacın kesilmesin. Hep akan suyun kurumasın. Kanatların ucu kırılmasın. Allah seni namerde muhtaç etmesin. Koşar iken ak boz atın sürçmesin. Vuruştuğunda kara çelik öz kılıcın körelmesin. Allah’ın verdiği umudun kesilmesin. Ahir sonun ari imandan ayırmasın. Ak alnında beş kelime dua kıldık kabul olsun, derlesin, toparlasın. Günahımızı adı güzel Muhammed hürmetine bağışlasın, hanım hey.’ AK Parti’nin ak kadrolarının ak alnından Dedem Korkut sesleniyor. Kimse bu milleti artık namerde muhtaç kılamayacak. AK Parti, Dedem Korkut’un duasının kabul edilmesinin tarihi adıdır. AK Parti yürüyen bu kervanın öncülerinin adıdır. Bizler, gücümüzü bir yanıyla Dedem Korkut’tan, bir yanıyla Ahmedi Hani’den, diğer yanıyla Mehmet Akif Ersoy’dan alırız. Dedem Korkut, Orta Asya’dan gelen yiğitler kervanının sözcüsüdür; Ahmedi Hani Mezopotamya kültürünün o derin irfanının sözcüsüdür; Mehmet Akif Rumeli’nin sözcüsüdür. İşte biz bu çizgiyi bir ve bütün olarak görüyoruz. Birlik ve bütünlük derken Orta Asya’dan, Mezopotamya’dan Rumeli’ye giden o köklü irfanın bütün derin izlerini yüreğimizde taşıyarak, hissederek bütün milleti kucaklayarak milli birlik ve beraberlik diyoruz. Bir olacağız, diri olacağız ve iri olacağız, Hacı Bektaş-ı Veli’nin dediği gibi. Hiçbir zaman aramıza bir olmanın karşılığı olan ikilik girmeyecek; diri olmanın karşılığı olan zayıflık gelmeyecek ve güçle olmak bizim için bir kader şeklinde Rabbimizin lütfuyla gerçekleşecek. İşte AK Parti bu büyük kaynakların, pınarların şelale haline dönmüş coşkulu şekilde tarihte akmasının adıdır. Onun için biz Çanakkale Savaşı’nda kahramanlığın, İstiklal Harbi’nde istiklal aşkının ürünü olan Türkiye Cumhuriyet devletinin onurlu fertleriyiz.”
Elektronik Harp Teknolojileri
Dedem Korkut “Allah seni namarde muhtaç etmesin” derken izzeti ve onuru öğrettiğini ifade Davutoğlu, dün ASELSAN Radar ve Elektronik Harp Teknolojileri Merkezi’nde çok özel bir törende olduklarını hatırlattı.
“Bundan bahsedelim ki, Dedem Korkut’un duası nasıl yerine gelmiş cümlealem görsün ve bilsin” diyen Davutoğlu, şunları ifade etti:
“1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda, Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca girdiği en kapsamlı askeri harekattır, en kritik anda, tam da elektronik iletişimin olması gerektiği anda silahlı kuvvetlerimizin iletişimi kesildi. Birileri bizim Kıbrıs’a gidip oradaki soydaşlarımızı, dindaşlarımızı ve mazlumları korumamızı istemedi. O zaman namerde muhtaçtık. Kimler o iletişimi kesmişlerse aslında bize bir mesaj iletmek istediler: ‘Kaderiniz bizim elimizde.’ Şimdi biz 40 yıl sonra, ASELSAN üzerinden elde ettiğimiz elektronik harp teknolojisiyle şunu ilan ediyoruz: Kaderimiz önce Rabbimizin sonra da milletimizin elindedir. Büyük bir ıstırap duymuştuk. Bu milletin onuru ve istiklal için çok önemlidir.
İnsanlık tarihi boyunca milletler beka mücadelesi verdiğinde insan unsuruyla teknolojik unsuru bir arada kullandıkları zaman başarılı oldular. Eski meydan muharebelerinde kahramanlık, civanmertlik çok daha önem taşırdı çünkü savaş teknolojisi basit aletlere dayanıyordu. ‘Tüfek icat oldu mertlik bozuldu’ deyişi neden çıktı çünkü teknoloji değişti ateşli silahlar devreye girdi. Biz cihan devleti olurken İstanbul’a Urban’ın döktüğü topları Bizans’tan daha iyi kullandığımız için olduk. Teknolojiyi Ulubatlı Hasan’ın kahramanlığı ile bütünleştirdik. Savunma sanayini geliştirmemiş ülkelerin herhangi bir şekilde istiklal iddiaları olamaz. Daha sonra niçin devletimiz küçüldü, çünkü o teknolojiye intibak edemedik. Çanakkale Savaşı’nda büyük kahramanlık destanları yazdık, Yemen’de, Sarıkamış’ta, Galiçya’da, kanal harekatında, Kut’ül Ammare’de Birinci Dünya Savaşı’nda büyük destanlar yazdık ama sonucuna bakıldığında 1. Dünya Savaşı’nı kaybeden taraftaydık. Bütün bunlar hafızası güçlü devletler için ders mahiyetindedir. Dersimizi aldık ve kahramanlıklarımızı teknolojik üstünlükle bütünleştirme kararı verdik.
Hava kuvvetlerinin kullanımı ve şimdi elektronik harp teknolojisi o kadar önemlidir ki ASELSAN’ın bu tesislerinde gerçekleştirilecek çalışmalarla kahraman Mehmetçiklerimizin savaşmasına bile gerek kalmadan savaşı kazanacak caydırıcı güce ulaşacağız. Elektronik harp demek savaşmadan da savaşı kazanabilecek güçlü bir teknolojiye sahip olmak demek. Yani karıştırıcılarla hava kuvvetlerimizin herhangi bir operasyon esnasında hiçbir dirençle karşılaşmaması demek. Yani uçaklarınız dünya semalarında uçarken sadece sizin bilmeniz ama hasım güçlerinin bilmemesi demek. İşte biz TSK’yı ve devletimizi öylesine muktedir hale getiriyoruz ki bütün bu çabalarla Dedem Korkut’un duası yerine geliyor. Milliyetçilik, vatanperverlik iddiasında olanlar önce bu duanın gereğini yapan bu iktidara teşekkürü bir borç bilsinler.”
Davutoğlu, 12-13 sene önce tank modernizasyonu için İsrail’e gidildiğini anımsatarak, şöyle devam etti:
“İnsansız hava araçları için bizim iktidarımızda bile hep zorlandığımız hususlardan biri başka ülkelere muhtaç olmamızdı. Şimdi bu elekronik harp teknolojisiyle yüzde 100 Türk yapımı Altay tanklarında kendi elektronik harp teçhizatımız olacak. Anka’da, insansız hava araçlarında kendi elektronik imkanlarımız olacak. Milli muharip uçakta kendi elektronik harp tekniğimiz olacak. Kimseden izin istemeyeceğiz, kimseye hesap vermeyeceğiz. Kararı Ankara’da aldık mı onu uygulayacak kudrette bir savunma sanayini kurmuş olacağız. İşte aramızdaki fark bu.
AK Parti iktidara geldiğinde daha önceki partiler, iktidarlar 2005’te Roketsan’ın kapatılması planlaması yapmışlardı. Roketsan 2000’li yıllarda ekonomik krizden sonra yapılan planlamayla kapatılacaktı onların hesabına göre. Aselsan’ın kapasitesi düşürülecekti. Savunma Sanayimizin yüzde 80’i ithalattı. Aynen Kıbrıs Savaşı’nda olduğu gibi ithal ettiğiniz zaman onlardan izne muhtaç kalırsınız. O 2001’de Roketsan’ı kapatma planlamaları yapanlar zayıf ve namerde muhtaç olanlar bir şeyi hesap edemediler, 2002’de bu milletin temsilcilerinin iktidara geleceğini hesap edemediler. Onlar geldi ve milletin kaderini değiştirdi.”
Şimdi Aselsan’ın ve Roketsan’ın savunma sanayinde dünyada ilk 100’ün içinde olduğunu belirten Davutoğlu, Aselsan’ın dünya 67. büyük savunma şirketi olduğunu söyledi. Davutoğlu, kendi dönemlerinde savunma sanayinde 5 milyar dolarlık üretim, 1.65 milyar dolarlık ihracat ve 1milyar dolarlık da Ar-Ge yatırımı yaptıklarını, bunun daha artacağını kaydetti. Davutoğlu, “Savunma sanayinde bini aşkın şirketimiz var. İnşallah 2023’e geldiğimizde kendi savaş uçağımızı, kendi tankımızı, kendi savaş gemimizi, kendi elektronik harp teknolojimizi kurmuş, kimseye hele hele namerde hiç muhtaç olmamış Türkiye Cumhuriyeti devletinin geleceğini inşa etmiş olacağız” diye konuştu.
Halepçe neyse Halep odur
Bu kudretli devletin, bu şefkatli milletin çevresindeki olaylara dönük olarak sergilediği ilkeli ahlaki tutumun onur duyması gereken bir husus olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şunları söyledi:
“Bu hafta yine çok acılı yıldönümlerinin haftası. 16 Mart 1988’de Halepçe’de zalim Saddam, oradaki mazlum Kürt kardeşlerimizin üzerine kimyasal silah kullandı, binlercesini şehit etti, 5 bini aşkın. Yüzbinlercesi Anadolu’ya doğru yürüyüşe geçtiler. Anadolu ve biz, aziz milletimiz Kafkaslar’dan, Balkanlar’dan gelen kardeşlerimize nasıl kucak açmışsak hiç tereddüt etmeden…Yüzbinlerce Kürt kardeşimizi ağırladık. Onlara o zaman su veren, ekmek veren, elinden tutan bütün vatandaşlarımıza buradan bir kere daha minnet ve şükranlarımı sunuyorum. Biz bu konuda açık bir tavır alırken bazıları ikircikli bir tutumla Saddam ile kurdukları irtibat üzerinden Saddam’ı meşrulaştırmaya çalıştılar ve kimyasal silah kullandığı için cezalandırılmayan Saddam 2 sene sonra Kuveyt’e girdi ve Irak’ın o zamandan bu zamana yaklaşık 30 yıldır acılar yaşamasına sebep oldu. Şimdi benzer bir durum Suriye’de. Halepçe’de yaşananlar Halep’te yaşanıyor. Arada sadece ‘ç’ harfi farkı var. Halepçe neyse Halep de odur. Halepçe’de öldürülen, şehit edilen Kürt kardeşlerimiz neyse Halep’te şehit edilen Arap, Türkmen kardeşlerimiz de odur. Biz hiçbir zaman ilkesiz davranmadık, hiçbir zaman sessiz kalmadık. Halepçe’den gelenlere kucak açtığımız gibi Halep’ten, Bayırbucak’tan, Hama’dan, Humus’tan, Kobani’den gelenlere de kucak açtık. Sormadık ‘sen Türkçe mi konuşursun, Kürtçe mi konuşursun, Arapça mı konuşursun’ diye. Sormadık ‘sen hangi aşirettensin, hangi boydansın’ diye. Sormadık ‘sen Türkiye’yi sever misin, sevmez misin, nicesin’ diye. Aldık ve bağrımıza bastık.
İşte bir taraftan kudretli, şefkatli bir devlet olmanın esası budur. Kudretli olacaksınız ki bağrınıza bastıklarınızı yine namerde muhtaç etmeyesiniz. Şefkatli olacaksınız ki birilerinin yaptığı gibi ‘ölen bizdense şehittir, kutludur.’ Yani HDP’nin sadece Kobani’ye dönük ilgisi ama diğerlerine hiçbir şekilde ölen Araplar’a, Türkmenler’e ilgi duymaması gibi ya da başka birilerinin yaptığı gibi, yani CHP’nin gidip o zalim Esed’in elini sıkması gibi biz herhangi bir mezhep veya etnisite ayrımı yapmadık. Allah şahittir ki Anadolu sınırlarına gelen, sınırlarımıza gelen kim olmuşsa aldık. Bir tek kişiyi düşüncesi, mezhebi, etnisitesi dolayısıyla dışarıda bırakmadık.”
Filistin’de, 16 Mart 2003’te “kahraman bir Batılı kadın Rachel Corrie’nin şehit edildiğini, öldürüldüğünü, katledildiğini” ifade eden Davutoğlu, “Filistinliler’in haklarını korumak için İsrail’in zalimleri tarafından katledildi” dedi.
Suriye devrimi
Suriye devriminin 4. yıldönümü olduğunu kaydeden Davutoğlu, şöyle devam etti:
“15 Mart 2011’de Suriye halkı aynen bizim kendi halkımız için talep ettiğimiz, söz verdiğimiz, taahhüt ettiğimiz haklar için barışçıl bir şekilde ayağa kalktı, talep ettiler. Hiçbirisi o dönemde Mart 2011’de ‘Esed gitsin’ diye bile talepte bulunmadı. Sadece ‘demokrasi’ dedi, sadece ‘saygı’ dedi, sadece ‘insanlık onuru’ dedi ve herkesin eşit şartlarda katılacağı seçim talep etti.
Bu zalim Esed bizim bütün uyarılarımıza rağmen, o zaman kardeşçe tavsiyelerimize rağmen, 10 ay defalarca Şam’a gidip, ‘aman ha bu topraklarda yeni bir kan dökülmesin, kendi halkına karşı ordunu harekete geçirme, ordusuyla halkını karşı karşıya getiren liderler ayakta duramaz, işte Saddam’ın hali’ diye anlatmamıza rağmen, 10 ay anlatmamıza rağmen bu tavsiyeleri dinlemedi ve kendi halkının üzerine tankları sürdü, yetmedi korkusundan gidip savaşamadığı için Şam’dan attığı Scud füzeleriyle Halep’i vurmaya kalktı, yetmedi hava bombardımanlarıyla o güzelim Halep’i, güzelim Humus’u, Halid Bin Velid’in türbesini yerle bir etmeye kalktı, yetmedi kimyasal silah kullandı. Aynen Saddam.
Şimdi bazı aykırı sesler duyuyoruz. İnsanlık vicdanıyla çatışan, insanlık vicdanını isyan ettiren sesler duyuyoruz Batıdan, efendim Esed ile müzakere edilmeliymiş. Bugün bu katliamlardan sonra kırmızı çizgi diye çektiğiniz kimyasal silahların kullanımına rağmen hiçbir cezalandırma yöntemi kullanmadığınız Esed’in oturup elini sıkarsanız, o sıktığınız el tarih boyunca insanlık vicdanının hafızasından silinmeyecektir. Ha Hitler’in eli sıkılmış, ha Miloseviç’in eli sıkılmış, ha Radovan Karadzic’in eli sıkılmış, ha Saddam’ın eli sıkılmış, ha Esed’in eli sıkılmış. Nasıl Hitler Polonya’ya girdiğinde sessiz kalınması büyük bir zulmün önünü açmışsa, nasıl Saddam Halepçe’ye kimyasal silah kullandığında o zamanki Batılı liderler sesiz kalmışsa ve sonunda Körfez Savaşı arkasından, Amerikan müdahalesi arkasından mezhep savaşlarının o büyük acıları yaşanmışsa, bugün Esed’in elini sıkmayı düşünenler bundan sonra Ortadoğu’da olacak her türlü zulmün vebalini omuzlarında taşırlar. Evet bizim o kendi halkına zulmetmediği zaman onunla iyi ilişkilerimiz vardı. Kendi halkına zulmetmeyen kimseyle bizim derdimiz olmaz. Kimsenin içişlerine karışmayız, herkes kendi toprağında huzur içinde yaşasın isteriz, hiç kimsenin toprağında gözümüz yok. Bunu da 12 yıllık AK Parti iktidarlarının her aşamasında gösterdik. İlişkilerimiz iyi olurken de gösterdik. Ama biri zulüm yaparsa ama biri kendi halkının ve başka halkların üzerine tanklarla, toplarla, kimyasal silahlarla giderse işte o zaman ‘dur’ deriz. Gücümüz yettiğince ‘dur’ deriz. Yetmediği yerde sesimizi yükseltiriz ama hiçbir zaman zalimin yanında, aynı fotoğrafın içinde yer almadık, almayacağız.”
ABD’nin Esed ile ilgili açıklamaları
ABD’nin Esed ile ilgili açıklamalarına değinen Davutoğlu, “Gerçi yalanladılar, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın ifadesini, John Kerry’nin iki gün önceki ifadesini. O yalanlamayı memnuniyetle karşılıyoruz. Ama buradan bütün Batı kamuoyuna Avrupa’ya ve Amerika’ya sesleniyorum, Avrupa’da demokrasi olduğunda, insan hakları söz konusu olduğunda bunu onların doğal hakkı olarak görüp, sonra Suriye halkı, Mısır halkı demokrasi isteğinde ‘siz hele bekleyin, Müslümanlar’ın demokrasi ve özgürlükle yaşaması onların hakkı değildir’ deyip, Suriye rejimiyle ya da Mısır’daki dikta rejimiyle işbirliğine kalkarsanız dünyada hiçbir samimiliğiniz kalmaz. Bizim ise ilkemiz açıktır, sözümüz bellidir, alnımız ak ve açıktır” diye konuştu.
Dışarıdakilerin zilletinin mazur görülemeyeceğini ama en azından anlaşılabileceğini ifade eden Davutoğlu, “Washington’da, Brüksel’de, Berlin’de oturup da Suriye halkının acılarına kayıtsız kalmak birileri için anlaşılabilir bir durumdur ama Ankara’da, İstanbul’da, Hatay’ta, Gaziantep’te, Şanlıurfa’da oturup da Suriye halkının acılarına kayıtsız kalanları tarih affetmez” dedi.
Suriye halkı kıskaca alınıyor
Davutoğlu, Cuma günü Suriye Ulusal Koalisyonu yöneticileriyle biraraya geldiklerini ifade ederek, şöyle konuştu:
“Hem Suriye devriminin yıldönümü vesilesiyle hem de Şah Fırat operasyonu sonrasında kendilerine bildirimde bulunmamız üzerine ‘ Suriye topraklarında Süleyman Şah bizim de emanetimizdir’ diye seslerini yükseltmeleri ve ‘inşallahSuriye özgürlüğüne kavuştuğunda nerede isterse Süleyman Şah’ı orada bağrımıza basarız’ demeleri dolayısıyla kendilerine teşekkür ettim. Evet içinde Araplar’ın, Türkmenler’in, Kürtler’in, Sünniler’in, Nusayriler’in, Hrıstiyanlar’ın olduğu Suriye Ulusal Koalisyonu bundan 4 yıl önce ayağa kalkan Humuslu, Hamalı, Lazkiyeli, Halepli gençlerin bugünkü temsilcileridir. Biz onlara elimizden geldiği ölçüde yardım edeceğiz. Esed rejiminin zulmü karşısında onları güçlü kılmamız Suriye halkının bir kıskaca alınmasını engelleyecektir. Bugün Suriye halkı kıskaca alınıyor. Bir tarafta Esed rejimi, diğer tarafta DAEŞ terörü. İnsanlık dışı bir rejimle, insanlık dışı bir terör örgütünün arasında Suriye halkı kıskaca alınmaya çalışılıyor. Yine bir Batı ülkesinin Başbakanı ‘bizden giden gençler eğer Hollanda’ya dönmelerindense Suriye topraklarında ölüp, kalmalarını isteriz’ diyor. Bunlar kabul edilebilir şeyler değil, gençlerinize sahip çıkın.
Hepimiz gelecek nesle sahip çıkmakla yükümlüyüz. DAEŞ terör örgütü karşısında da açık ve net bir tutum sergiledik, Esed rejimi karşısında da. Yol nedir? Yol şudur, tarihte hep Anadolu ile içiçe yaşamış, bizimle birlikte kaderini paylaşmış Suriye halkı aslında tarih boyunca hiçbir zaman aşırılığa meyletmemiştir. Suriye tarihinde aşırı akımların etkisini görmezsiniz. Halep aynen Şanlıurfa gibi İbrahime geleneğinin sürdüğü, her kültürün içiçe yaşadığı mübarek bir şehirdi. Tarih, şartlar bizi onlardan ayırdı. Ama bizim Şanlıurfa’ya Gaziantep’e duyduğumuz muhabbeti Halep’e duymamızı kimse engelleyemez. Çünkü gitsinler Çanakkale şehitlerine baksınlar, Halepliler’i saysınlar ve ondan sonra gelip Esed’in elini sıksınlar. Bakü şehitliğine gitsinler, Halepliler’i görsünler, Kudüslüler’i görsünler. Bütün batılıların liderlerinin Avrupalı liderlerin, Amerikalı liderlerinin, kamuoyu önderlerinin Rachel Corrie’nin kahramanlık hikayesinden ders almalarını bekliyoruz. Tek başına bir kadın insanlık vicdanı adına İsrail’in tanklarının karşısında dimdik durdu, öldürüldü ama hakkı ayakta tuttu. Biz ölüm yıldönümünde ona da, ailesine de şükranlarımıza buradan ifade ediyoruz. Böyle bir evlat yetişdirdikleri için. Bizim için insanlık vicdanı sözkonusu olduğunda ırk ayrımı, din ayrımı yoktur. İşte Filistin’de bu hakkı, hukuku savunan Batılı, Amerikalı bir genç hanım, aynı zamanda kadınlar günü kutladığımız bugünlerde, dünya kadınlarına da bir mesaj vermiş oldu. Biz Türkiye’yi, Çanakkale Savaşı’ndan İstiklal Marşı’nın yazıldığı dönemlere giden süreçte yaşanan acılardan aldığımız dersle, kudretli bir şekilde yeniden inşa ederken, Türkiye’de adaleti nasıl savunmuşsak, dünyanın her yerinde de adaleti savunmaya devam edeceğiz. Bu konuda da hiçbir tereddüt göstermeyeceğiz.”
Davutoğlu, “Halepçe’ye sahip çıktığımız gibi Halep’e, Bağdat’a sahip çıktığımız gibi Şam’a, Kudüs’e, Saraybosna’ya sahip çıktığımız gibi Bakü’ye, Semerkant’a aynı aşkla sahip çıkmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.
“Çünkü bizim destanımız Dedem Korkut’tan beri süren köklü bir destandır” diyen Davutoğlu, “Böyle bir kudret ve şefkat döneminin önünde 7 Haziran seçimlerine giderken birileri perde gerisinden birtakım tuzaklarla meşguller. Bu tuzaklarla ulaşmak istedikleri hedef Türkiye’de bir istikrarsızlık, bir kaos ortamının yaratılması. Baktılar ki normal ve düzgün işleyen demokrasiyle, sandıklarla, seçimlerle AK Parti’den kurtulamıyorlar. Baktılar ki AK Parti’nin mayası sadece Türkiye’de değil, Balkanlarda, Ortadoğu’da, Orta Asya’da tutmuştur ve bu maya Allah’ın izni ile analarımızın, ninelerimizin ak sütüyle karılmış bu mayaya hiç bir kirlik bulaşamayacaktır, bu sefer küresel ekonomik dalgalanmalardan medet umarak Türkiye’de bir kriz havası yaratmaya çalıştılar” sözlerini sarfetti.
Başbakan Davutoğlu, 2008’den beri küresel ekonomik kriz olduğunu, dünyada bütün ekonomilerin küçüldüğünü, Türkiye ekonomisinin ise bütün bu krize rağmen büyümeye devam ettiğini söyledi.
Bunun arkasında milleti ile bütünleşmiş AK Parti hükümetlerinin güçlü iradesi olduğunu belirten Davutoğlu, “Özellikle aralık ayından itibaren küresel ve finansal piyasalardaki dalgalanmaların, özellikle doların, ABD Merkez Bankası’nın aldığı tedbirler, Avrupa Merkez Bankası ile ABD Merkez Bankası arasında görüş ayrılığından kaynaklanan bazı sebeplerle yükselişe geçmesi dolayısıyla, birileri neredeyse ellerine kına yaktı. ‘Türkiye’de bir kriz doğacak da onlara yeni bir alan açılacak’ diye ümit beslemeye başladılar. Ana Muhalefet Partisi de bunun için de diğer muhalefet partileri de bunun için de. Ama en önemlisi, hala bu kritik günlerde Çanakkale Savaşı’nın yıldönümde, Ermeni sözde soykırımı için Türkiye’ye dönük büyük kampanyaların yürütüldüğü bir dönemde, haince batı başkentlerinde, kamuoylarını Türkiye aleyhine ayağa kaldırmaya çalışan paralel çetenin de rüyaları bu. Hepsinin rüyası Türkiye’de bir kriz çıksın, bu küresel dalgalanma unutturulsun ve sanki Türkiye’ye has bir kriz varmış gibi bir ortam doğsun ve seçimlere giderken AK Parti Hükümeti yıpransın…” diye konuştu.
Avuçlarını yaladılar
Başbakan Davutoğlu’nun, bir partilinin, “Avuçlarını yalarlar Başbakanım” diye bağırması üzerine, “Aynen öyle, avuçlarını yaladılar, yalayacaklar” dedi.
AK Parti 2002’de iktidara geldiği zaman, Irak Savaşı sebebiyle ‘bu hükümet fazla yaşamaz’ diye fal tutanlar çıktığını ve onları çok iyi bildiklerini belirten Davutoğlu, şöyle konuştu:
“2004’te Kıbrıs müzakerelerini yaparken, Türkiye’de ‘genç subaylar rahatsız’ diye gazete haberleri yapıp, Kıbrıs üzerinden darbe çığırtkanlığı yapanları da görmüştük. 2007 seçimlerine giderken, 2006’da adından başka hiç bir şeyi cumhurla özdeşleşmeyen, Danıştay saldırısı üzerinden cumhuriyet mitingleri yaparak milli iradeyi engellemeye çalışanları da gördük. İşte yıldönümüne yaklaşıyoruz, 27 Nisan e-muhtıradan ümit hissedenleri de gördük. E-muhtıra yayınlandığında sesini çıkarmayan CHP’lileri de gördük. Hep beklenti şuydu. Seçim öncesinde biz ilk defa karşılaşmıyoruz, artık AK Parti kadroları aşılı, millet aşılı. Biliyor ki her seçim öncesinde mutlaka bir kriz senaryosu devreye girer. Ne oldu 2007 seçimlerinde millet onlara gereken dersi verdi. 2008-2009’da küresel ekonomik kriz bütün dünyayı yakarken AK Parti’ye kapatma davası açıldı. Dünya küresel ekonomik krize geçerken.
Düşünün, sadece buradaki milletvekillerimize dava arkadaşlarımıza değil, herkese sorarak, bir an tahayyül etmelerini rica ediyorum. Türkiye’deki işadamları, bazen bu kampanyanın içinde yer alanlar, basın mensupları, hepsi bir hayal etsin. Eğer 2008’de AK Parti kapatılsaydı… Yerine yenisini kurar, Allah’ın izniyle Cumhurbaşkanımızın o zaman liderliğinde yola devam ederdik biz ama Türkiye’nin hali nice olurdu? Bu ekonomik kriz, iktidardaki partinin kapatıldığı, demokrasinin askıya alındığı bir koalisyon hükümetiyle iç içe olsaydı dünyanın ekonomik krizi, Türkiye bugün, dün olduğu gibi ASELSAN’da kendi elektronik harp teknolojisini açmaya mı kalkışırdı? Yoksa orta sınıfı bile yok olmuş bir halkın namerde muhtaç olmasını mı göründü? İzin vermedik. Hem AK Parti kadroları o zaman Sayın Cumhurbaşkanımızın, Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı olarak gösterdiği dirayetli liderlik, hem milletimizin bu partiye olan bağlılığı, bütün bu komploları yerle bir etti. 2001 seçimlerine giderken yine bir çok tapeler, demokrasi ve ahlak dışı oyunlar oynandı. 2014 seçimlerini giderken 2013’te gezi provokasyonları ile uğraştık. Üçüncü köprüye, havalimanına sevinemeden onlarla uğraştık. 17-25 aralık kumpasları ile uğraştık. Ama 2014’te iki seçimi de atlattık, dünyadaki ekonomik durgunluğa rağmen biz iki seçimde de büyük başarı sağladık. Halkın seçtiği cumhurbaşkanını, halkın seçtiği Cumhurbaşkanı olarak o yüce makama getirdik. Hep beraber bütün AK Parti kadroları ile bir destan yazdık 2014’te.”
Başbakan Davutoğlu, şimdi 2015’te seçime giderken bununla yetinmeyeceklerini, başka kumpaslar içine gireceklerini ama AK Parti’nin başı dik yola devam edeceğini söyledi.
Türkiye’deki kur hareketliliğini sanki Türkiye’de kriz varmış gibi yansıtanlara seslenen Davutoğlu, “Çok iyi biliyorlar, bu dünyadaki dalgalanmanın Türkiye’ye yansıması, doğal yansıması. ‘Türkiye’de kasım 2014’ten 12 Mart 2015’e kadar Türk Lirası yüzde 14.2 değer kaybetti’ doğrudur. Ama Avro yüzde 14.6 değer kaybetti. Brezilya Reali yüzde 17.9 değer kaybetti, Danimarka Kronu yüzde 14.8 değer kaybetti. Kolombiya Pezosu yüzde 15.5 değer kaybetti, İsveç Kronu yüzde 13, Çek Korunası yüzde 13.4, Polonya Zlotisi yüzde 13.5, Norveç Kronu yüzde 13.3 değer kaybetti. Yani dünyadaki genel trend içinde aslında bizim Tür Lirası’ndaki değer kaybı ki bunun da önüne geçecek tedbirler aldık, alıyoruz. Belli bir ortalamada tutuldu ve herhangi bir şekilde ekonomimizin etkilenmesinin de önüne geçildi” diye konuştu.
Başbakan Davutoğlu, Türkiye’de gerçekleştirdikleri ekonomik dönüşüm programlarını New York’ta anlattıktan sonra ülkeye gelir gelmez, Merkez Bankası Başkanı, SPK Başkanı ve Hazine Müsteşarı ile görüştüklerini ve atılabilecek konuları istişare ettiklerini, ertesi gün de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la istişare ettiklerini ifade ederek, pazartesi ve salı günü Merkez Bankası’nın ilk adımları attığını kaydetti. Salı günü 8 saati aşkın ekonomi değerlendirme toplantısı yaptıklarını, en kötü senaryoda olabilecek konularla ilgili tedbirler planladıklarını, en iyi senaryoya nasıl gidilebileceği konusunda da tedbirleri netleştirdiklerini dile getiren Davutoğlu, “Türkiye’de ekonomi rasyonel bir zeminde hareket etmektedir. Kimse bizden irrasyonel bir tepki beklemesin. Ama rasyonel zeminde olmak Türkiye’nin iddialarından vazgeçmesi anlamına gelmez. Ekonomimiz büyüyecektir. Bütün ekonomik parametrelerimiz, son derece sağlamdır. Finansal yapımız sağlamdır, bankacılık sektörümüz sağlamdır, bütçe açığımız Maastricht Kriterleri’nin, OECD’nin üçte biri düzeyindedir. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki biz bu çerçevede ekonomimizi en güçlü zeminde yürütmeye kararlıyız. Ekonomi yönetiminde farklı kanaatler varmış gibi kriz senaryosu yapanlar, avuçlarını yalayacaklar” dedi.
Merkez Bankası Başkanı’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verdiği brifing sonrasında tekrar konuları ele aldıklarını, dünkü Bakanlar Kurulu toplantısında ekonomi alanında atılacak tedbirleri gözden geçirdiklerini ifade ederek, “Dünya piyasaları ne kadar dalgalanırsa dalgalansın, bizim yüreğimizdeki millet aşkı dalgalandıkça ekonomimiz de demokrasimiz de dış itibarımız da yerli yerinde olacaktır. Kimse kriz senaryoları üzerinden hesap etmesin, hesap edenler, krize yatırım yapanlar kesinlikle kaybedeceklerdir” diye konuştu.
Yüzde 40’larda olan halk memnuniyeti yüzde 75’lere çıktı
Başbakan Ahmet Davutoğlu, geçen hafta 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladıklarını belirterek, son 12 yıllık iktidarda belki de en fazla kamuoyu memnuniyeti gördükleri alandan birisinin sağlık sektörü olduğunu kaydetti.
Sağlık alanında yüzde 40’larda olan halk memnuniyetinin yüzde 75’lere çıktığını dile getiren Davutoğlu, bu memnuniyeti sağlamalarında büyük katkı veren doktorlara, hemşirelere, hasta bakıcılarına, sağlık çalışanlarına teşekkür etti. Ahmet Davutoğlu, gece nöbetlerinde bir hastanın şifa bulması için çaba sarfeden bir doktorun gayretinden daha ulvi bir gayret olmadığını ifade ederek, o gece nöbetlerini çok iyi bildiğini, nasıl terler döküldüğünü yakından yaşadığını bildirdi.
Davutoğlu, dönemlerinde 2 bin 500 sağlık tesisi yapıldığını, şehir hastaneleri projesiyle 50 bin yatak daha kapasite kazandıracaklarını ifade ederek, iktidara geldiklerinde 178 bin olan sağlık çalışanı sayısını 760 bine çıkardıklarını söyledi. Hekim seçme özgürlüğü kazandırdıklarını, şu anda 21 bin olan aile hekimliğini daha da yaygınlaştıracaklarını belirten Davutoğlu, Türkiye’nin Avrupa’daki en büyük medikal kurtarma ekibine sahip olduğunu bildirdi. Davutoğlu, 112 acil servisi kurduklarını, 481 olan acil müdahale sağlık istasyonlarının sayısını 2 bin 155’e çıkardıklarını belirtti.
2002’de Türkiye’de toplam 617 ambülans varken, sadece Tekirdağ’da hizmete soktukları ambülans sayısının 798 olduğuna işaret eden Davutoğlu, 2002’de bir ambülansı olan Mardin’in şimdi 100’ü aşkın ambülansı olduğunu söyledi. Başbakan Davutoğlu, helikopter, uçak ve paletli ambülansların da hizmete sokulduğunu ifade ederek, Somali’de çölde bir çatışmada yaralanan TİKA mensubunun helikopterle hemen Mogadişu’ya getirildiğini, Türkiye’den giden ambülans uçakla Ankara’daki en kaliteli hastaneye getirildiğini ve şifa bulduğunu söyledi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, sağlık çalışanlarına yönelik şiddete karşı “Şifa veren ele vefa” kampanyası başlattıklarını belirterek, hasta yakınlarına şöyle seslendi: “Şiddet her yerde kötüdür. Kadına yönelik şiddeti burada lanetledik ama şifa vermek için çabalayan bir doktor aynı anda iki acil hasta ile uğraşamıyor ve birine yöneliyorsa sizin hastanızı ihmal ediyor değildir, aciliyet sıralaması yapıyordur. Saygı gösterin ve emin olun ki doktorlarımız her birine yetişmek için elinden gelen çabayı gösterecektir. Bu şiddet uygulayanların çoğunun alkol ve uyuşturucu bağımlısı olduğunu da gözönüne alarak, hastanelerdeki güvenlik tedbirlerini de artırdık, başka diğer tedbirlerle de bundan sonra doktorlarımızın güvenliğini sağlamaya devam edeceğiz” diye konuştu.
Evet deselerde şaşardık
Davutoğlu, ekonomik alanda bir taraftan krizlerle boğuşurken diğer taraftan da dünyaya örnek teşkil edecek hamlelere devam ettiklerini belirterek, geçen ay üç katlı tünelin müjdesini İstanbullularla paylaştığını hatırlattı.
“Bakın geçen hafta ne oldu biliyor musunuz? Dünyada bir ilk olacak olan 6,5 milyon insanın taşınmasını sağlayacak, İstanbul’daki bütün kara ve metro hatlarını birbirine irtibatlayan bu büyük proje; Ümraniye ile Hasdal’ı 14 dakikaya indiren, İncirli ile Söğütlüçeşme’yi 40 dakikaya indiren bu büyük projeyi biz zannettik ki CHP’liler, özellikle de İstanbullu CHP’liler ne olursa olsun bağrına basar” diyen Davutoğlu, projenin bir süre önce İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’ne geldiğini hatırlattı.
Davutoğlu, “Tabii beklentilerimizi şaşırtmadılar. Nasıl Boğaziçi Köprüsü’ne karşı çıkmışlarsa, nasıl İstanbul ve Türkiye’ye taş üstüne taş konulmasına hep karşı çıkmışlarsa CHP, Büyükşehir Belediye Meclisi’nde bu projeye ‘hayır’ oyu verdi. Şaşırdınız mı? Ben şaşırmadım. ‘Evet’ deselerdi şaşırırdık. Çünkü bunlar yapmaya değil, engellemeye ayarlanmış. Fabrika ayarları engellemeye dayalı. Fabrika ayarlarında yenilik yok, özgünlük yok, ayar değiştirme yok. Bunlar kurulurken hayırcı… Hayır anlamında, hayra dayalı değil. Hayırlı işlere hep karşı çıktılar ama hep hayırcı oldular. Hayır anlamında… Hiçbir zaman hayırlı işe ‘evet’ demediler. Hayırlı işlere hep ‘hayır’ dediler. Yakışır CHP’ye yakışır. Şişli Belediyesi’nde birbirleriyle gayri ahlakilik konusunda yarışanların bizim çağla yarışmamızı anlamaları mümkün değil ki…
Kılıçdaroğlu bunu bir izah etsin bugün bakalım. Niçin ‘hayır’ dediler. İstanbulluların trafik çilesi çekmesinde CHP’nin ne menfaati var. Trafiği yerin altına taşıyıp, yerin üstündeki güzelliği, Boğaziçi’ni, tarihi dokuyu koruyarak metro inşa edilmesinden niye rahatsızlar? Evet, Gezi olaylarında İstanbul’u tarumar edenlerin arkasında durdular bunlar. Kendileri Yalova’da asırlık çınar ağaçlarını kestiler, 8-10 ağacın yer değiştirmesi sebebiyle İstanbul’u yaktılar, yıktılar. Bunların felsefesi yıkıcılık, bunların felsefesi bölücülük. İzah etsinler neye karşı çıkıyorlar? Buradan İstanbullu hemşehrilerime de sesleniyorum; İstanbul aşığı, hayatını İstanbul’da geçirmiş, İstanbul’un her bir taşına başını koymuş birisi olarak söylüyorum; bu zihniyete karşı siz sesinizi yükseltin. Boğaziçi yapılmasaydı ne olurdu İstanbul’un hali? Daha sonra ikinci köprüye de karşı çıktılar, ne olurdu İstanbul’un hali? Şimdi üçüncü havalimanına karşı çıkıyorlar. 10 sene değil, 10 dakika sonrasını görecek kapasitede değiller.”
Kılıçdaroğlu sen yıllarla, biz asırlarla uğraşırız
CHP’nin yeni sloganının “dört yıl verin yeter” olduğuna işaret eden Davutoğlu, “Onlar dört dakikayı bile göremezler ama. Hadi dört yıl diyelim. Sayın Kılıçdaroğlu sen yıllarla uğraşırsan, biz asırlarla uğraşırız. Asırların planını yaparız. İşte buradan söylüyorum; bize dört yıl yetmez. Dedem Korkut’tan, Ahmedi Hani’den, Mehmet Akif Ersoy’dan gönül olarak beslenenlere, onlardan gıda bulanlara dört yıl yetmez, 40 yıl yetmez, 400 yıl yetmez, 4 bin yılın hesabını yaparız biz. Çünkü biz mevki ve makamı kendimizle baki kılmayız. Nasıl Süleyman Şah Halep üzerinden Anadolu’ya yürürken büyük torunlarının cihan sultanı olacağını belki duayla anıyordu ama bu irrasyonel gelirdi. Bizler bu naçiz ve fani varlığımızla bundan sonraki büyük yürüyüşlerin temel taşı olmaya adamışız kendimizi” dedi.
Davutoğlu, Kılıçdaroğlu’nun niye dört yıl istediğini sorarak, “Çünkü bütün siyasi ömrünün dört yıldan fazla olamayacağını biliyor. Bütçe konuşmasında söyledim; dört yıl istemesi doğal. Neden? Gözleri fal taşı gibi Merkez Bankası’ndaki döviz rezervinde, Hazine’deki fonlarda. Gelecek, dört yıl içinde tarumar edecek, talan edecek, Türkiye’yi 2001’e döndürecek, sonra da aynen Bahçeli’nin 2001’de ‘bana eyvallah’ deyip gitmesi gibi o da ‘Allah’a ısmarladık’ diyecek. Sonra yine biz düzeltemeye kalkacağız. Millet bu tiyatroyu bir kez yaşadığı için ikinci tiyatroya izin vermez. Çünkü işte gördük, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bu projesine karşı çıkmanın anlamı ne? İzah etsinler, desinler ki ‘üç katlı tünel yetmez, dört katlı isteriz’ derlerse konuşmaya hazırız. Ama ‘üç katlı tünel Boğaziç’ni rahatlatacak, bunu hiç istemiyoruz’ derlerse ‘varın gidin siz kendi Şişli oyuncağınızla oynayın’ deriz, yolumuza devam ederiz” diye konuştu.
Özelikle getirdik ki hatadan dönüş olsun
Davutoğlu, sınav haftası yaşandığını hatırlatarak, sınava girenlere başarılar diledi. “Ama şimdi büyük demokrasi sınavı bugünlerde Meclis’te” diyen Davutoğlu, geçen hafta çağrıda bulunduğu CHP, MHP ve HDPye, “madem partilerin kapatılmasında kaygılısınız, işte hodri meydan” dediklerini kaydederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Meydanı gördük, hodri meydanı da gördük ama yiğit göremedik bir hafta içinde. Yiğit göremedik. Teklif Anayasa Komisyonu’na gitti, Komisyon çalışmaları tamamlandı ve geçti. Ama nasıl İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nde üç katlı tünele karşı çıkıp, ekonomik kalkınmaya karşı çıkmışlarsa ve zihniyetleri buna müsaitse şimdi de Komisyon’da Anayasa değişikliği paketine karşı çıktılar. Bizim Komisyon üyelerimiz mertçe, yiğitçe oradaydı. Şunu söyledik, ‘bundan sonra parti kapatılmasını külliyen tarihe gömecek her türlü çalışmaya varız.’ 2010 referandumunda reddedilen maddeyi özelikle getirdik ki hatadan dönüş olsun. Parti kapatılması konusunu arkadaşlarımızla ilk gün görüştüğümüzde, bu yönde talimat vermiştik, külliyen kaldıran düzenleme varsa ona da varız. Her şeye varız.
Özgürlük, demokrasi, milli irade, adalet, şefkat, kudret yolunda her şeye varız. Ama zillet, kısıtlayıcılık, baskı, zulüm yolunda kimseyle bir metre bile yol almayız, kimsenin yanında da durmayız. Bu bizim şiarımızdır. İşte iki sınavı da şu ana kadar kaybettiler ama düzeltme şansları var. Anayasa değişikliği inşallah yakında TBMM Genel Kurulu’na inecek. Hatta bu değişikliği, gençlerimize seslenerek söylüyorum, seçilme yaşını 18 yaşla da taçlandırırız. Diğer konularda da gerekli adımları atmaya hazırız. Her türlü özgürlükçü akıma biz varız ama kısıtlayıcılığa ve antidemokratik uygulamalara karşı her zaman dimdik durduk, durmaya kararlıyız.”
Sözlerine Dede Korkut ile başladığını ve onunla bitirmek istediğini belirten Davutoğlu, “Güzel bir deyişi vardır; uzun yolculuklara baş koymuş, uzun yolculuklarla gönül kervanına katılmış olanlara söylenen bir söz… Diyor ki Dedem Korkut ‘ata binmeyince yol alınmaz.’ Yani yol alma niyeti olanın önce ata binmesi lazım. O zamanki sembol at idi. Bugün başka semboller… Ama AK Parti yolcuları tarihi yürüyüşte ata bindiler, menzile doğru yürüyorlar, yol alıyorlar. Onlar arkamızda ise nal toplamaya devam edecekler. Biz ata bindik, yürüyoruz. Menzilimiz, yolumuz hayrolsun. 7 Haziran durağımız, şimdiden mübarek olsun” diyerek konuşmasını tamamladı.
Davutoğlu, konuşmasının ardından MHP’den AK Parti’ye geçen Niğde’nin merkez ilçeye bağlı Değirmenli Belde Belediye Başkanı Yıldıray Tok, Altunhisar ilçesine bağlı Karakapı Belde Belediye Başkanı Kamil Demiralp ve Keçikalesi Belde Belediye Başkanı Şamma Öztürk ile Aksaray’ın Gülağaç ilçesine bağlı Gülpınar Belde Belediye Başkanı Mustafa Baymışlıoğlu’na rozetlerini taktı. Yalova’dan gelen ortopedik sporcularla hatıra fotoğrafı çektiren Davuoğlu, ayrıca kendisine çiçek veren bir grup işitme engelliyle işaret diliyle sohbet etti.
Başbakan Davutoğlu, grup konuşmasına başlarken de milletvekillerinin arasında oturan işitme engellilere dönerek, “sizi seviyorum” dedi. İşitme engelliler de Davutoğlu’na işaret diliyle “Türkiye sizi seviyor, sizinle gurur duyuyor” karşılığını verdi.
Öte yandan AK Parti Ankara Milletvekili Tülay Selamoğlu da grup toplantısında işitme engellilerle işaret dilinde bir süre sohbet etti.