Medicana International İstanbul Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Muzaffer Sarıyar, AA muhabirine 3-9 Kasım Organ ve Doku Bağışı Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, Türkiye’de organ yetmezliği nedeniyle hastaların en çok böbrek, karaciğer, kalp ve akciğer sıralamasıyla nakle ihtiyaç duyduğunu söyledi.
Türkiye’de kronik böbrek yetmezliğine en sık neden olan hastalığın diyabet olduğuna işaret eden Sarıyar, tüm gelişmelere rağmen hastaların yaklaşık yüzde 20’sinde altta yatan bir neden bulunamadığını aktardı.
Prof. Dr. Sarıyar, “Organ nakli, tüm dünya da olduğu gibi ülkemizde de yüzde 99 başarıyla yapılmaktadır. Ancak ülkemizde daha çok canlı vericiden alınan organla nakil işlemleri gerçekleştirilmektedir.” diye konuştu.
Yasaların 18 yaşını doldurmuş, ilk dördüncü derece akrabalar arasında ilave işleme gerek olmaksızın organ alınmasına izin verdiğini, daha uzak akraba ve akraba olmayanlardan organ alınmasının etik kurul izinine bağlandığını ifade eden Sarıyar, 18 yaşını doldurmuş, sağlıklı bireylerin canlı donör olabileceğini kaydetti.
Sarıyar, canlıdan nakiller öncesinde donör olan kişinin sağlık durumunun da ayrıntılı olarak tıbbi testlerle araştırıldığını söyledi.
“Organ nakli hayat kalitesi yönünden diyalize göre çok daha üstün”
Diyabet, kronik organ hastalığı, aktif enfeksiyon mevcudiyeti, tedaviye dirençli yüksek tansiyon, yakın zamanda gelişmiş kanser gibi sağlık sorunları bulunan kişilerin organ bağışlayamayacağının altını çizen Sarıyar, şu bilgileri verdi:
“Organ nakline ihtiyacı olan böbrek hastaları için diyaliz ve organ nakli olmak üzere iki seçenek vardır. Organ nakli, yaşanılan süre ve bu süredeki hayat kalitesi yönünden diyalize göre çok üstündür. Bu nedenle mümkünse her hastaya böbrek nakli yapılması öncelikli olmalıdır. Organ nakli için sağlam organa ihtiyaç vardır. Bu organlar yaşayan bireyler veya vefat eden kişilerden alınarak sağlanmaktadır. Ancak ülkemizde ölüm sonrasında organ bağışı maalesef az sayıdadır. Bu nedenle nakillerin çoğu canlı donörden alınan organla yapılabilmektedir. Böbrek nakli için söyleyecek olursa, böbrek nakli yapılabilmesi için A ,B, O kan grubunda uyum gereklidir. Rh uyumu aranmaz. Günümüzde doku uyumu şart değildir. Gerekli immünolojik testler yapılmaktadır. Vericinin sağlık durumunu incelemek için çok detaylı tıbbi testler yapılmaktadır.”
Prof. Dr. Muzaffer Sarıyar, hiçbir organ vericisinin organ nakil merkezlerince bulunmadığını, vericilerle hastaların merkezlere birlikte müracaat ettiklerini ve sürecin bu şekilde başlatıldığını dile getirerek, “Merkezin görevi, tıbbi açıdan alıcı ve vericiyi değerlendirmektir. Eğer engel yoksa ilk dört derece içinde akrabalık varsa ameliyatlarını gerçekleştirmek, daha uzak akraba veya hiç akraba olmayanlarda ise dosyayı hazırlayıp etik kurula göndermektir. Etik kurul izin verirse bunların nakilleri gerçekleştirilir. Etik kurullar her ilde sağlık müdürlüklerinde bulunur.” ifadesini kullandı.
“En büyük görev profesyonellere ve medyaya düşüyor”
Böbrek ve karaciğerin canlı vericilerden alınabildiğini, bu operasyonlardan sonra vericilerin daha sonraki yaşamlarını normal olarak devam ettirebildiğini ifade eden Sarıyar, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Organ nakli için merkezlere müracaat eden hastalar gerekli tıbbi incelemelerden sonra Sağlık Bakanlığı TDIS sistemine kaydedilir. Diyalize herhangi bir sağlık sorunu nedeniyle giremeyen hastalar TDIS sistemine bildirerek acil organ nakli yapılabilmektedir. Bunun dışında Sağlık Bakanlığı’nca belirlenmiş, belli kurallarla oluşturulmuş sıralamaya göre kadavradan nakil yapılmaktadır. Organ nakli merkezleri bu sıralamayı değiştiremezler. Bağış yapmış kişi, öldüğünde organların alınabilirliği varsa beyin ölümü yasada öngörülen uzman doktorlar tarafından tespit edilerek raporu yazılır. Organ nakli koordinatörü bu aşamada devreye girerek vefat eden kişinin yakınlarına durumu anlatır. Organ bağışında bulunup bulunmayacaklarını sorar. Eğer aile onayı varsa kişinin organları alınabilir. Hayattayken bağış yapmış kişilerde de aynı prosedür uygulanmaktadır.”
Sarıyar, toplumun organ bağışı konusundaki endişesinin bilgi kirliliğinden oluştuğunu, bu nedenle bu konuyla ilgilenen profesyonellere ve medyaya çok önemli görevler düştüğünü vurgulayarak, sözlerini şöyle tamamladı:
“Biz ne kadar çok insana ulaşıp doğru bilgileri verebilirsek organ bağışı da o kadar artar. Organ nakli son dönem organ yetmezliği yaşayan hastalar için tek ve en iyi kurtuluş yoludur. Günümüzde Sağlık Bakanlığı’nın kurduğu sistemle bu iş, çok ciddi şekilde düzenlemiştir. Devlet hastaneleri ve özel hastaneler dahil tüm sağlık kurumlarında organ naklinin bütün masraflarını devlet karşılamaktadır. Ülkemizde yeterli faal organ nakli merkezi vardır. Tek sorun organ bulmadaki güçlüktür. Bunun çözümü için kadavradan organ bağışının arttırılması gerekmektedir.”