Mutlu’nun bilinci açık, hafızasında sorun yok. Anlatılanları dinliyor, sorulara “He” ya da “Cık” diye cevap veriyor. “İbrahim Tatlıses’e de böyle oldu. Sesi güzel olanlara nazar mı değiyor yoksa güzel sese sahip olmak insanı ölümden koruyor mu?” gibi şakalara gülüyor. İyice yanına yaklaşıp onu sevenlerden selam getirdiğimi, herkesin onu çok merak ettiğini, onu çok sevdiklerini iletiyorum. Fısıltıyla karşılık veriyor: “Ben de”. Yeniden kullanmaya başladığı kelimeler bununla sınırlı değil üstelik; “Evet, hayır, tamam, televizyon ve seni seviyorum” da diyebiliyor. Yeri geliyor; “televizyon” ve “şarkı” diyor. Hemen gözleri doluyor, pıt, bir damla yaş, sol yanağından süzülüyor. Şarkı söylerken çekilmiş bir videosunu açıyorlar, “Cık, cık, cık” demeye başlıyor, henüz onları izlemeye yüreği dayanmıyor. Zor günlerin geçeceği, mücadele ederken moralini yüksek tutması gerektiği söyleniyor böyle zamanlarda. Hak verdiğinden olacak dil çıkarıyor. Mutlu yeniden şakalar yapıp şarkılar söyleyeceği günleri iple çekiyor.