Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi de olan Karlı, “yarım baş ağrısı” olarak tanımlanan migrenin çok büyük bir toplumsal sorun olduğunu anlattı.
Migrenin belirtiler bütünü olduğunu vurgulayan Karlı, hastayı en çok zora sokan ve muzdarip hale getiren baş ağrısının, bu rahatsızlığın en önemli belirtisi olduğunu söyledi.
Başın yarısında ortaya çıkan genellikle şiddetli ağrıların migren olabileceğini dile getiren Karlı, şöyle devam etti:
“Bulantı ve kusmanın olabildiği, ağrıyı yaşayan kişinin ışıktan ve sesten rahatsızlık duyduğu, hareket ettiği zaman ağrının şiddetinin arttığı bir tablo. Migren sadece ağrı değil. Mesela migrenden 24 ila 48 saat önce dikkat eksikliği, sinirlilik, iştah artması, tuvalete çok çıkma gibi tablolar olabilir. Aynı tablolar migren ağrısı bittikten sonra da ortaya çıkabilir. Bu gibi durumlarla birlikte topladığımızda aslında bir migren atağı, baş ağrısıyla birlikte yaklaşık 2-3 gün sürebilen bir tablodur. Migren, kişilerde çok ciddi kayıplara yol açabilmektedir.”
“Migrenin yıllık maliyeti yaklaşık 4 milyar dolar”
Yaptıkları çalışmalara göre, Türkiye’de her 6 kişiden birinin migrenli olduğunu aktaran Karlı, kadınlarda migrenin daha sık görüldüğünü, erkeklerden 2-3 kat fazla olduğunu belirtti.
Prof. Dr. Karlı, migrenin hem ağrıyı yaşayan kişiye hem de dolaylı olarak topluma ve ekonomiye etkisinin bulunduğuna işaret etti.
Migrenin ekonomiye etkilerine değinen Karlı, şu bilgileri verdi:
“Migren ağrısı şiddetli, bu şiddet ve diğer belirtilerle kişi o günkü işlerini yapamaz hale geliyor. Bir süre sonra kadınlar evde işlerini yapamıyor, ailesiyle ilgilenemiyor. Çalışan insanlar işine gidemiyor, izin almak zorunda kalıyor ya da verimlilik kaybına neden oluyor. Türkiye’de yaklaşık 13 milyon migrenli var. Yani senede her biri 1 gün işe gidemezse veya evde işini yapamazsa yılda 13 milyon gün iş gücü kaybına yol açıyor. Öğrencisiniz okula gidemiyorsunuz, okula gidiyorsunuz baş ağrınız var, anlatılanları anlamıyorsunuz. İşe gidiyorsunuz, verimlilik kaybına yol açıyor. Bunun Türkiye toplumuna yarattığı ekonomik yükü de hesap ettik. Migrenin topluma bir yıllık maliyeti yaklaşık 4 milyar dolar. Şimdi 4 milyar dolar dediğimiz zaman bunu pek anlamayabiliriz ama kısaca şöyle söyleyeyim, her yıl bir Osmangazi Köprüsü bir de 1915 Çanakkale Köprüsü’nün maliyeti kadar biz migrene bedel ödüyoruz.”
Bu rahatsızlığın psikolojik ve sosyolojik bakımdan da topluma yük getirdiğine dikkati çeken Karlı, birçok kadın hastanın çocukları veya ailesiyle ilgilenemediği için depresyona girdiğini, çalışan hastaların izin almak zorunda kaldıkları için yöneticileriyle sorun yaşadığını, bu nedenle migrenin hem kişi hem de toplumda göründüğünden çok daha fazla problemlere yol açtığını bildirdi.
“Hastalarımızın yüzde 70-80’inde atakları durdurabiliyoruz”
Migrenin yönetilebilir bir hastalık olduğuna işaret eden Karlı, “Atakları azaltmak veya tamamen kurtulmak tedaviyle mümkün. Giderek daha fazla sayıda tedavi seçeneğimiz olmakta ve bu tedavilerin hastalara belirgin bir zararı yok.” ifadelerini kullandı.
Karlı, ayda 3-4 gün veya daha fazla migren ağrısı olan hastalara koruyucu tedavi önerdiklerini anlatarak, sözlerini şöyle dürdürdü:
“Bu koruyucu tedavi şu demek, biz hastaya tedaviyi veririz, atakların gelmesini engelleriz. Hastalarımızın yüzde 70-80’inde atakları tama yakın olarak durdurabiliyoruz. Bu ne demek? Size özgürlüğünüzü vermek demek. İş hayatınızı, aile hayatınızı, öz güveninizi, psikolojik iyi olma halinizi size geri veriyoruz demek. Bu tedavilerde ilaç kullanıyoruz ve belli bir zaman sonra ilaç kullanımını kesiyoruz. Kestikten belli bir zaman sonra migren geri dönebilir ama her hastada değil. Hastaların yaklaşık 3’te birinde geri dönmüyor, bir bölümünde 3-5 veya 10 yıl sonra geri dönüyor. Bir bölümünde de 3-5 ay sonra geri dönebiliyor. Yani migren bir kader değil. En azından ağrılarınızı azaltabiliriz ve tamamen ortadan kaldırabiliriz. Bu nedenle mutlaka hastalarımızın hekimlerine başvurmaları gerekmekte.”
Migren hastalarının genelde çok dikkatli olduğunu ve ataklarını nelerin tetiklediğini bildiğini belirten Karlı, parlak ışık, gürültü, stres, sıkıntı, kimi gıdalar, uykusuzluk, üzüntü veya bazı kadın hastalarda adet döneminin genel atak tetikleyicileri olduğunu söyledi.
Hastaların kendi ataklarını neyin tetiklediğini öğrenip onlardan kaçınması gerektiğini vurgulayan Karlı, şunları kaydetti:
“Örneğin migrenli hastamızı açlık tetikliyorsa öğünlerine dikkat edecek, aç kalmayacak. Uykusuzluk tetikliyorsa uykusuna dikkat edecek. Bu yöntemle bile migren ataklarını neredeyse yüzde 50’ye yakın azaltmak mümkün. Atak sırasında hastalarımız genelde sessiz sakin bir yerde uyumak ister. Bu, atağın şiddetini azaltır veya bazı hastalarda geçirir ama bunlarla başa çıkılamayan durumlarda mutlaka aile hekimlerine, sonrasında da gerekirse nöroloji uzmanlarına başvurmaları gerekir. Bu hastalara, iyi bir değerlendirmeden geçtikten sonra kendilerine uygun atak tedavisi ya da koruyucu tedavi yani atakların gelmesini engelleyen tedaviler verilebilir.”