Prof. Dr. Orhan Demircan, ülkemizde kadın kanserlerinin yüzde 25’inin meme kanseri olduğuna dikkat çekerek, “Amerika’da her 8 kadından, ülkemizde ise yakın zamana kadar her 12 kadından bir tanesi meme kanseri riski altındayken, şu anda bu rakam kadının iş ve sosyal yaşamın içerisine girmeye başlamasıyla gelişmiş ülkelerle benzer hale gelmiş bulunuyor” dedi. Prof. Demircan, temel hedefin kadınları meme sağlığı konusunda eğitip bilgilendirerek farkındalık oluşturmak olduğunu belirtti. Meme kanseri vakalarında artış olmasına rağmen erken tanı ile ölümlerin azalmasının sağlanabildiğini söyleyen Prof. Demircan, “Erken tanının sağlanmasında en önemli yöntemler arasında kendi kendini muayene, hekim muayenesi ve mamografi yer alıyor. Kadınların 20-40 yaş arasında her ay kendi kendini muayene etmesi, 3 yılda bir hekim muayenesine gitmesi yeterli oluyor. 40 yaşından sonra ise her ay kendi kendini muayene etmenin yanı sıra her yıl mamografi ve hekim muayenesini öneriliyor. Özellikle hiçbir meme yakınması bulunmayan kadınların bu yöntemleri uygulaması büyük bir önem teşkil ediyor” diye konuştu. Meme hastalıkları konusunda deneyimli bir hekimle iletişim kurulması gerektiğine vurgu yapan Prof. Demircan, erken tanının sağlanmasındaki en büyük sorunun meme sağlığı merkezlerinin eksikliği olduğuna da dikkat çekiyor. ELE GELEN ŞİŞLİĞE DİKKAT Memede ele gelen şişlik, meme başında kanlı akıntı, meme başında kaşıntılı bir lezyonun bulunmasının hastalığın erken tanınmasını sağlayan önemli bulgular olduğunu söyleyen Prof. Dr. Demircan, “Meme kanserinde risk faktörleri; ailede meme kanseri öyküsünün bulunması, çocuk doğurmamış olmak veya 30 yaşın üzerinde doğum yapmış olmak, erken adet görme, geç adetten kesilme, adet sonrası uzun süren hormon tedavisi olarak sıralanıyor” dedi. Ancak risk faktörü olmadığında meme kanseri olunmayacağı algısının doğru olmadığını kaydeden Prof. Dr. Demircan, meme kanseri hastalarının yüzde 80’inde bu sayılan risk faktörlerinin hiçbirisinin bulunmadığını hatırlattı. Meme ile özel olarak ilgilenen cerrahların temel hedefinin en iyi yaşam beklentisi ve yaşam olanağı sağlayan tedavi şeklini seçmek, olanaklı ise hastayı ameliyathaneden kendi memesi veya yerine yapılan bir meme ile çıkarmak olduğunu anlatan Prof. Dr. Demircan, erken tanı alan hastaların büyük bir bölümünde memenin korunabildiğini vurguladı. Prof. Dr. Demircan, şöyle devam etti: “Erken tanı alan hastalarda uyguladığımız özel yöntemlerle koltuk altındaki tüm lenf bezlerini çıkartmadan tedavi yapma şansımız bulunuyor. Bu yöntemin uygulanabildiği hastalarda kolda şişme, ağrı, kolu kullanamama gibi olumsuzluklar olmuyor, daha kaliteli ve sorunsuz bir yaşam sürdürebilme şansı elde edilebiliyor.” Prof. Dr. Orhan Demircan, meme kanserinde riski azaltan faktörleri şöyle açıkladı: “Emzirme, diyetteki yağın kısıtlanması, sebze, meyve, lifli gıda ile beslenme, fazla kilodan kaçınma, raf ömrü uzun gıdalarla beslenmeme, sık alkol alımının azaltılması, ergenlik döneminde düzenli spor yapma, yaşamla barışık ve huzurlu olmak gibi faktörler meme kanserine yakalanma riskini azaltıyor.” Kadınlarda sık görülen bu hastalığın farkında olmanın ve önemini kavramanın, hastalıkla hazır ve donanımlı olarak karşılaşılmasını sağladığını söyleyen Prof. Dr. Demircan, meme kanserini yenebilmenin en önemli unsurunun riskin farkında olmak ve gereklerini yerine getirmek olduğunu sözlerine ekledi.