Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi Çocuk ve Ergen Psikiyatri Kliniği Eğitim Sorumlusu Doç. Dr. Gül Karaçetin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, okulun, çocukları geleceğe hazırlayan, sağlıklı ve topluma yararlı birer birey olmanın temellerinin atıldığı önemli bir yaşam alanı olduğunu, okulların kapanmasıyla karne alma sürecinin de çocuklar için bir dönüm noktası niteliği taşıdığını ve ailelerin verdiği doğru tepkilerin çocukların bu süreci en sağlıklı şekilde geçirmesini sağlayacağını belirtti.
Çocukluk çağının bireyin kendisi, ailesi ve çevresiyle ilgili bakış açısının şekillenmeye başladığı, kendine belirlediği değerin, saygının yaşam boyu ışık tutacağı ve ilişkileri şekillendireceği bir başlangıç noktası olduğunu dile getiren Karaçetin, bu nedenle ailelerin karne görüşmesinde, karnenin sonucu ne olursa olsun, çocuğun öz güvenini zedelememesinin çok önemli olduğunu aktardı.
Karaçetin, “Karne sonucu ne olursa olsun aileler çocuklarıyla sakin bir ortamda ve onlarla göz teması kurarak konuşmalıdır. Böylece aileler çocuklarına onu dinlemeye ve anlamaya hazır oldukları mesajını vermiş olurlar. Karne sonucu olumlu da olumsuz da olsa aileler çocuklarına şefkatli bir yaklaşım sergilemeli ve sonuç ne olursa olsun onlara olan sevgilerinin hep devam edeceğini göstermelidir.” diye konuştu.
Başarısızlığın nedeni bir hastalık da olabilir
Doç. Dr. Gül Karaçetin, bu konuşmada dikkat edilecek en önemli noktalardan birinin çocuğun çabasına odaklanılması olduğunu belirterek, “Karne sonucu olumluysa karne için yapılan ve sergilediği çabanın aile tarafından fark edildiğini gösteren bir konuşma ya da karne alındığı gün birlikte vakit geçirilmesi, çocuğun sevdiği bir aktivitenin yapılması yeterlidir.” ifadelerini kullandı.
Karne sonucunun olumsuz olması halinde, ilk önce çocuğun kendisini ifade etmesine izin verilmesi, ayrıca çocuğun, başarısız olduğu yönlerini değerlendirmesinin istenilmesi gerektiğini vurgulayan Karaçetin, başarının tanımının gösterilen çaba üzerinden yapılmasını önerdi.
Çocuğun bu konudaki fikirleri öğrenildikten sonra mutlaka öğretmeniyle de konuşulması ve olumsuz karneye neden olabilecek şeylerin sorulması gerektiğine işaret eden Karaçetin, şu bilgileri verdi:
“Ders başarısızlığına bazı psikiyatrik bozuklukları da neden olabilir. Örneğin dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu bunlardan biridir. Dikkat eksikliğinde çocuk yaşına ve gelişim düzeyine uygun olarak derse dikkatini veremez, dikkat süresi kısadır, dikkati dış uyaranlarla kolayca dağılabilir. Verilen ödevlerin bitirilememesi, unutkanlık, eşyalarını kaybetme, dikkat gerektiren işleri erteleme gibi belirtileri olabilir. Dikkat eksikliği tek başına görülebildiği gibi, aşırı hareketlilik, oturması gerekirken yerde oturamama, motor takılmış gibi sürekli amaçsızca hareket etme gibi hiperaktivite belirtileriyle birlikte de olabilir. Bazen sırasını bekleyememe, söz kesme, düşünmeden hareket etme gibi dürtüsellik belirtileri de görülebilir. Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu belirtileri varlığında anne-babalar mutlaka vakit kaybetmeden çocuk psikiyatrisine başvurmalıdırlar çünkü bu durum tedavi edilebilir ve tedavi ne kadar erken başlanırsa sonuçlar o kadar olumlu olur. Dikkati yeterli olmayan çocuk ne kadar zeki olursa olsun ders başında yeterince oturamaz; bu durumda çocuğun suçlanması, ‘yaramaz’ şeklinde damgalanması, sıklıkla mutsuzluk, keyifsizlik ve kendine güven azlığına ve depresyona yol açabilir.”
Ders başarısında düşüklüğe yol açan ikinci bir nedenin de öğrenme bozukluğu olabileceğini aktaran Karaçetin, belirtilerin varlığında mutlaka çocuk psikiyatrisi uzmanına başvurulması gerektiğini söyledi.
“Çocukların kişiliklerine yönelik yıkıcı eleştirileri yapmayın” uyarısı
Her çocuğun güçlü ve zayıf yönleri olduğunu, bu anlamda anne-babaların çocuklarının güçlü ve zayıf yönlerini bilmeleri ve bu alanlara göre beklentilerini şekillendirmeleri gerektiğini ifade eden Karaçetin, çocuğun zayıf olduğu alanlarda yüksek beklentiyle yaklaşmanın çocukta kaygı oluşturduğunu belirtti.
Karaçetin, eğer çocuk eğitim dönemi boyunca yeterince çaba göstermemişse bu konuda farkındalığının sağlanması, bu durumun sebepleri ve gelecekte aynı durumun tekrarlanmaması için çözüm önerilerinin birlikte değerlendirilmesi gerektiğine işaret ederek, şu önerilerde bulundu:
“Aileler bu süreçte suçlayıcı ve örseleyici bir dil kullanmamalıdırlar. Notların kötü olması durumunda yapılan sık yanlışlardan biri çocukların kişiliklerine yönelik yıkıcı eleştirilerin yapılmasıdır, örneğin, ‘Tembelsin, anlamıyorsun, sana harcadığımız parayı hak etmiyorsun’ gibi ağır eleştiriler çocuğun kendisini yetersiz, suçlu ve mutsuz hissetmesine yol açabilir, hem ruhsal sağlığını hem de ebeveynle olan ilişkisini olumsuz yönde etkileyebilir. Hiçbir zaman çocuk karşılaştırma yapılarak eleştirilmemelidir. ‘Kuzeninin notları senden daha iyi…’ şeklinde başlayan cümleler çocuğun kendine olan güvenini olumsuz etkiler, kendine güvenmeyen ve kendini mutlu hissetmeyen bir çocuktan ders çalışmasını ve başarılı olmasını beklemek gerçekçi bir beklenti değildir. Notlar olumsuzsa yıkıcı eleştiriler ya da ceza yerine neler yaşandığı konuşulmalıdır. ‘Ben’ dili kullanarak neden bu şekilde olduğu konusunda çocuğun fikri mutlaka sorulmalı. Eğer çocuk yeterince çaba göstermemişse, çalışmamışsa o zaman aile bu davranışa yönelik eleştiri yapabilir ama hiçbir zaman çocuğun kişiliğine yönelik eleştiri yapılmamalıdır, çocukla birlikte gelecek dönemler için alınabilecek önlemler, çözüm yolları araştırılmalıdır.