Olay Gazetesi Bursa

Kamuflajı giydi 270 kuş türü belgeledi

Karacabey Longoz Ormanları’nda barınan türlerin neredeyse tamamını fotoğraflayarak dünyaya tanıtan bir yaban hayatı fotoğrafçısı Alper Tüydeş. Manzaradan öte manzaranın içindekilerle ilgileniyor. Ormanın derinliklerindeki yabani hayvanların en özel anları

RABİA DENİZ

Suyun hayat verdiği bir orman Karacabey Longozu. Göğe uzanan asırlık ağaçların gölgesinde nadir görülen kuş türlerini konuk eden, binlerce yıllık köklerini suların derinliklerinde saklayan bir orman… Dünyada Amazon Ormanları ve Afrika Kongo Havzası’nda görülen, Türkiye’de ise İğneada, Karasu Acarlar ve Sarıkum Longozu ile birlikte ender rastlanan bir doğa mucizesi. Kendine has bitki örtüsü ve yine soyu tükenmekte olan canlıların hayat bulduğu özel bir ekosisteme sahip su basar ormanları… 

Dalyan ve poyraz gölleri, sazlıkları, dişbudak, kızılağaç ve söğütlerden oluşan su basar ormanları ve geniş bir kumul bandıyla yaşayan bir orman burası… İşte bu yaşayan ormanın derinliklerinde saklanan canlıları ve Karacabey Longoz Ormanı’nı Alper Tüydeş’in fotoğraflarıyla tanıdık. Longozda barınan türlerin neredeyse tamamını fotoğraflayarak dünyaya tanıtan bir yaban hayatı fotoğrafçısı Alper Tüydeş. 

Manzaradan öte manzaranın içindekilerle ilgileniyor. Çektiği fotoğrafları dünyadaki platformlara ileterek, Yaban Hayatı Geliştirme Sahası ve Kocaçay Sulak Alanı sınırları içinde bulunan Karacabey Longoz Ormanı’na özel bir anayasa çıkarılması için mücadele ediyor. 29 yaşındaki Tüydeş’in yabani hayata ilgisi aslında avcılık merakıyla başlıyor… O’nun şimdilerdeki avcılık merakı ise çocukken duyduğu heyecandan oldukça uzak. Ormanın derinliklerindeki yabani hayvanların en özel anlarını yakalıyor… 

 

Ne zamandır Longoz Ormanları’nda çalışma imkanı buluyorsun? 

Kendimi bildim bileli o orman hep vardı. Doğaya bakmayı bilen birisi hemen bunu görüp buraya hayran kalıyor. Ben bu etkiyi daha küçükken almıştım. Ormanın yabani atları, Afrika savanlarını andıran görünümü, yaban güvercinlerinin ve mandaların o bölgedeki yoğunluğu hep bende longoza doğru bir ilgi uyandırırdı. İlk fotoğraf denemelerimi 2002 yılında yapmıştım. Profesyonel makine ile 2007 yılında girdim bu ormana. 2011 yılında ise tele objektifimi alınca ormanla samimiyetimiz pek bir arttı. Bugün longoz denince akla ilk gelen isimlerden olma sebebim belki de budur. Karacabeylilerin dahi bir adım ötelerindeki bu ormanın adını 2012’den önce duymuşluğu yoktu. 

Türkiye’de dört örneği bulunan longoz ormanlarının en önemlisi de Karacabey’de… İlginç ekosistemi ile birlikte pek çok canlı türünü barındırıyor. Hangi bitki ve hayvan türleri bulunuyor?  

Bizim longozumuz öyle bir yer ki, derinliklerine girdikçe amazonları andırıyor. Kıyısında gezdikçe Akdeniz’in makiliklerini, kumul hattında gezinirsen Afrika savanlarını ve çöl iklimini aratmaz. Dalyan gölü ise başlı başına doğa harikası. Beş dakika arayla, farklı coğrafyaların ortasında bulabiliyorsunuz kendinizi. Benim tecrübelerim daha çok yabani hayvanlar. Ama endemik kumul bitkilerinin bu coğrafyada fazlasıyla var. Karabaş otları, çiriş otları, su soğanları, zambak ve sümbül çeşitleri, söğütten, yaban zeytinlerinden dişbudak, kızılağaç ve meşe türlerindeki bitki çeşitliliği göz kamaştırıyor. Memeli türlerine gelince; su samuru, saz kedisi, yaban kedisi, porsuk, kaya sansarı, yediuyur, yaban domuzu, tilki ve tavşan, bölgenin önde gelen canlı türlerinden. Oluklu kertenkele, ağaç kurbağası, kara ve yeşil sülük, semender türleri ve yılanımsı kertenkele gibi ilginç sürüngenlerin de yuvası. 

YÜZ YILDIR BU ORMANDALAR

Ve tabi bir de kuşlar var… Ne yazık ki Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2. Bölge Müdürlüğü kayıtlarında 117 kuş türü yaşadığı sanılıyor. Ben bu 10 yıllık serüvende 270 kuş türünü bizzat belgeledim. Hepsini bizzat fotoğraflayıp, Türkiye’de saygın tanımcılara da teyit ettirdim. Bu 270 türün nerelerde, hangi aylarda, hangi zaman dilimlerinde görülebilir, hepsini söyleyebilirim. Pek çoğunu sesinden, uçuşundan ve siluetinden tanımlayabilirim. Longozu kullanan kuşlar içerisinde en önemli türleri saymak gerekirse üreyen kuğular, balık kartalı, ak kuyruklu kartal, ak sırtlı ağaçkakan, turna, kızıl gerdanlı dalgıç, karabaş patka, dikkuyruk ördek, kıyı çamur çulluğu bu türlerin en güzel örnekleri. Bunlar ülkemizde nadir görülen ve kuş gözlemcilerinin ve fotoğrafçılarının hayallerini süsleyen türler aynı zamanda.  

Bir de bölgemizin yabani atları var. Onlar yüz yıldır bu ormandalar. Yörüklerin Orta Asya’dan getirdiği sanılıyor. Halil Dova tarafından zamanında salınmış bu ormana. Ormanla bütünleşmişler. Koloniler oluşturmuşlar. Bölgeleri var hepsinin. Bir sürüde 4-5 birey ve bir aygır var. Aygır her zaman sürüyü koruyan oluyor. Asla kimseyi yaklaştırmıyor. Bugün bu atları Halil Dova’nın çocukları-torunları korumaya devam ediyor. Bu ormana çok yakışıyor gerçekten bu atlar.

Bunlardan hangilerini belgeleme imkanı buldun, En etkileyici veya çarpıcı fotoğrafın hangisi sence? 

Hala fotoğraflayamadığım ancak bunu sabırsızlıkla beklediğim, denediğim türler var elbet. 

Örneğin yaban kedisi. Bölgede varlığını biliyordum uzun zamandır. Daha önce fotokapanla da görüntülemiştim. Ama canlı görmek ve fotoğraflamak istiyordum. Defalarca orman içinde, sazlık kıyısında hatta bazen çamurlu yerlerde kamuflaj kurup saatlerce bekledim. Bir kez denk geldim ancak anlık bir dikkatimin dağılması sonucu çekemedim. Saniyeler içinde gözüktü ve kayboldu. Sonra hiç beklemediğim bir yaz günü arabamla giderken longozda önüme attı kendini. Sazlıklara girdi. Girdiği yerin önüne geçtim hemen. Aynı yerden çıkar diye düşündüm. Öyle de oldu. Ve bende fotoğrafladım onu… Yine gündüz çekmesi çok zor olan porsuk için uzun bir zamanın ardından harika fotoğraflarını çektiğimi söyleyebilirim. İz sürerek yuvasını tespit edince kolay oldu aslında. Bunun yanında varlığını bildiğim su samuru ve saz kedisi için de çabalarım sürüyor.

UÇARKEN ÇEKİLMİŞ BAŞKA BİR FOTOĞRAFI YOK 

Yaban hayatı fotoğrafı çekmek o kadar kolay görünmüyor. Doğada ve hayvanların yanında fotoğraf çekerken fotoğraf makinesi arkasında çok değişik sahneler yaşanabiliyor. Kamuflaja girip pusuda beklediğin rekorun nedir? 

Tam 7 saat boyunca üzerime kamuflaj örtümü kurdum ve yüzükoyun denen şekilde durdum. Kışın soğuk ve rüzgarlı bir havada dalyan gölünde kayıkla dikkuyrukları çekmek için verdiğim mücadele ise sabırdan öte çileye dönüşmüştü. Fotoğraf makinesinin tuşuna basmak için parmağımı bastırdığımda soğuktan canımın yandığını biliyorum. Rüzgardan dolayı kayığa çarpan gölün dalgalarıyla sırılsıklam olmuştum o soğuk günde. Ama sonuç itibariyle dikkuyruk ördeklerinin uçar fotoğraflarını çekme imkanına eriştim. Türkiye’de bu hayvanların bu şekilde uçarken çekilmiş bir başka fotoğrafı yok. Su yüzeyinde koşturan fotoğrafları var yalnızca. Bu uçar kareleri dünyada da sayılıdır herhalde. Hızlı ve sert uçtuğu için ve genelde göllerin ortasında kaldıkları için sanıyorum denk gelmiyorlar pek fotoğrafçılara.

Son zamanlarda doğaseverlerin oldukça ziyaret ettiği bir yer ancak, bakir kalsaydı daha mı iyiydi sanki? 

Bakın düne kadar Milli Parklar’ın bile farkında olmadığı bir yerdi burası. Kendi kendine şans eseri bugüne kadar el değmeden gelmiş. Bir avuç köylü bu ormanı bozmadan ondan faydalanmayı ve korumayı becermiş. İki önemli badire atlattı bu orman. Bir dönem tersane korkuttu bizleri, bir dönem de kum gemileri. Düşünsenize; masmavi denizin, yemyeşil ormanın kesiştiği yerde kocaman, devasa, kara bir tesis. Çevre ve gürültü kirliliği ile hem denizdeki balıkları, hem sahildeki insanları hem ormandaki kuşları ve diğer hayvanları etrafından uzaklaştırıyor. Bölge halkı karşı çıktı. Siyasiler, sivil toplum örgütleri o dönem büyük mücadele verdi ve bu tersane engellendi. Tam rahata erecektik çok geçmeden bu kez kum gemileri başımıza bela oldu. Her gece gizli gizli gelip Dalyan Gölü açıklarından kum çekmeye başladılar. Yine en önde buna karşı çıkanlar köylüler oldu. Burası tanıtılmadan önce avcıların cirit attığı bir yerdi. Orman bilinçsiz insanların keyfine, kaderine terk edilmişti. Orman sadece ağacı korumakla bitmiyor ki. İçindeki canlılarla ormanlar güzeldir. Longozun longoz olduğu bilinmiyorken yerel mücadele ile tersane ve kum gemilerini engellendiyse artık birisi longoza çivi çakmaya kalksın inanıyorum Türkiye ayaklanır.

DOĞAL LABORATUVAR 

Bölgedeki endemik türlerle, soyu tükenmekte olan hayvanlarla alakalı akademik bir çalışma yapıldı mı?

Benim her zaman yakındığım bir başka konu. Uludağ Üniversitesi buraya yıllardır yabancı kaldı. Bölge hakkında farklı üniversitelerin öğrencilerinin tezleri ve araştırmaları varken Uludağ Üniversitesi’nin burası hakkında araştırma ve koruma çalışmalarına ben hiç rastlamadım. Ne yazık ki Longoz kaderine fazlaca terk edilmiş. Burası yaşayan bir laboratuvar. Gelin burada kumda bu kadar karabaş otu nasıl çıkmış araştırın. Bu kadar bataklık bir alanda bu kadar çeşitlilik nasıl oluyor, bakın. Su samurları, saz kedileri önemli türlerdir. Korumasına, araştırmasına yönelik bir çalışma var mı derseniz cevap; yok! 

Bir diğer nadiratımız ise kuğular. Türkiye’de sadece 3 bölgeden üreme kaydı var mesela kuğuların. Karacabey Longozu muhtemelen Türkiye’de üreyen kuğuların en yoğun görüldüğü yer. En çok kayıt buradan var çünkü. Her yaz en az 4-8 çift burada ürüyor. Bunun yanı sıra Türkiye’de üreyen kaydı yok olan balık kartalının geçtiğimiz yıllarda çok güçlü ihtimal üreme kayıtlarını buldum. Eğer bunu yüzde 100 olarak ispatlayabilirsem, Longoz çok farklı bir boyuta geçecektir. 

KARACABEY’İN TÜRLERİ KUŞ VERİ BANKASI’NDA 

Bu üreyen hayvanların korunması için longozun sıkı kontrol edilmesi önemli elbette. Ormanın geleceği için nasıl bir çalışma yapılmalı, bölgenin uluslararası bir kuruluş tarafından takibi yapılıyor mu? 

Sadece Birdlife gibi kuşlarla ilgili bilgileri içinde barındıran ulusal bir kuş veri bankası var. Onlara aktif kayıt gönderiyorum. Türkiye’de ilk kez yapılan Kuş Atlası çalışmalarına ben de bu bölgeden katılım sağlayarak, hem ulusal hem de uluslararası arenada yer alması için çabalıyorum. Bulgaristan tarafından gerçekleştirilen Tepeli Pelikan çalışmalarına biz de bu bölgeden katkı sağladık. Bir de kuşlarda yapılan uluslararası boyutta halkalama çalışmaları var. Çeşitli ülkelerdeki kuş araştırmacıları doğal alanlarda kurdukları merkezlerde yaptıkları halkalama çalışmaları ile kuşların ayağına farklı renklerde halka takıyorlar. Göç dönemlerinde o kuşların pek çoğu, Türkiye geçişleri sırasında Longoz’da mola verdikleri için bu halkalara denk gelebiliyorum. Uygun kişilerle iletişime geçerek yurtdışına geri bildirim yapıyoruz. 

Milli Parklar mevcut statü yeterli diyor. Ama ben sahada bizzat bulunan birisi olarak yeterli olmadığını iddia ediyorum. Statüye sokmak, burayı korumak için yeterli değil. Longoz için bir anayasa belirlenmeli. Bursa Valisi nezdinde toplanıp bir Longoz Anayasası yapmamız gerekiyor.