– Konservatuvar mezunuyum, lisede oyunculuk eğitimi de aldım. Babamla sahneye çıkıyordum zaten. Bu gen babamdan geçmiş, hiçbir zaman avukat olmayı hayal etmedim. Bir şekilde sanatla ilgilenecektim.
– 40 kilo verdim, 90 kilodan 50’ye düştüm. Şeyda Coşkun ile çalıştım. Duygusal yiyiciydim. Sıkıntı yaşadığımda ne varsa yiyordum. Buzdolabıyla sosyalleşiyordum. Restoranda tıka basa yiyordum, başka şeyler yiyebilmek için kusuyordum, yeniden sipariş veriyordum. Babam çok üzülüyordu.
– Mağazada etek deniyordum. Kapanmadı ve cart diye yırtıldı. Denize giremezsin, şort giyemezsin. Bir kadın için çok incitici. Annemi aradım, “Çok çirkinim, hiç kimsem yok gibi hissediyorum” diye ciğerim sökülene kadar ağladım.
– Başlarda zordu. Beş lahmacun yiyen kızın önüne dört köfte koyunca doyar mı? İlk hafta açlıktan ağladım. Şeyda’nın (Coşkun) hırsı bana da geçti. Ona şişmanken giydiğim bir gömleği yolladım, üzerine “Artık giyemiyorum” yazarak.
– Lahmacuna, halaya bayılırım. Doğu benim genlerimde. Siz hiç eline mendil tutuşturulunca “Hayır tatlım ben almayım” diyen gördünüz mü? Bu algıyı kim çıkarmış bilmiyorum ama hepimizin kökü bu. Bunları yapmak kıroluksa, en az babam kadar kıroyum!
– Gururla taşıdığım bir soyadım var. Babasının parasıyla bir yere geldi diyemezler, o kadar milyoner değiliz. Saygın bir adamın kızı olarak baktılar ama dezavantajı da oldu. Önyargılar hep var ama ciddiye almıyorum.