Olay Gazetesi Bursa

Gizem dolu bir roman

Kutsal Topaloğlu'nun, “Tanrı'nın Temsilcileri” adlı romanı, akıcı ve gerilim yüklü hikâyesiyle Amerika'dan Türkiye'ye ve Basra Körfezi'ne uzanıyor. Dinler tarihinden ve mitlerden yola çıkarak kitabını kaleme aldığını söyleyen yazar Topaloğlu, “Doktora tez

Dilek Atlı

Avukat ve yazar Kutsal Topaloğlu’nun, Bilgi Yayınları’ndan çıkan ilk romanı “Tanrı’nın Temsilcileri” raflardaki yerini aldı. Atalar Kültü, Şamanizm ve Göktanrı Dini gibi üç inançtan ve bunların günümüzdeki etkilerinden yola çıkarak yazdığı bu ilk romanıyla ilgili sorularımızı yanıtladı. 

Hukukçu kimliğinizin yanında dinler tarihi, mitoloji ve edebiyat alanlarında araştırma ve incelemeler yaptınız. Yazın evreninize bu çalışmaların ne gibi katkıları oldu?

Bu, birbirini doğuran, geliştiren daha doğrusu iç içe geçmiş bir süreç oldu. Şöyle ki, dinler tarihi ve mitoloji alanındaki daha önceki araştırma ve incelemelerim başlangıçta romanın temel kurgusunu oluşturmamı sağladı. Ancak bu, daha dar bir alanda daha derin, daha titiz araştırmalar yapmamı gerektirdi. Öğrendiğim ayrıntılar veya yeni bilgiler bu kez kurguyu gözden geçirmeme neden oldu. Ve bu durum tekrarlandıkça, benim için yıpratıcı bir süreç olsa da, kurgunun daha sağlam temellere oturmasına sebep verdi. Hukukçu olmam ise her zaman olduğu gibi olaylar arasında neden sonuç ilişkisi kurmama yardımcı olmuştur diyebilirim. 

‘Tanrı’nın Temsilcileri’ bir ilk roman… Yazın hayatınıza kapsamlı bir romanla adım atmak nasıl bir yazma sürecini beraberinde getirdi?

Evet, bu bir ilk roman. Bu durum benim için daha dikkatli, araştırmalarımda daha titiz olmayı gerektirdi. Bir bilgiyi birden fazla yerden doğrulatmayı, onlarca kaynaktan yararlanmayı, âdeta bir doktora tezi verir gibi çalışmayı, yerinde incelemeler yapmayı gerektirdi. Bu da yazım süresinin yaklaşık 3,5 yıla yayılmasına neden oldu. Hacme gelince başlangıçta bu kadar kapsamlı olacağını düşünmemiştim. Ama yazdıkça, bilgiler toplandıkça hacim büyüdü. Hatta bazı kısalmalar yapmak zorunda kaldım.

 

Dikkat çekici bir kurgu etrafında şekillenmiş bir kitap. İnanç ve varoluşsal değerlerin yer aldığı romanın konusunu okurlar için özetler misiniz?

Türkler, bilindiği gibi İslam öncesi birçok dine girip çıkmıştır, ancak bunlar içerisinde, Atalar Kültü, Şamanizm ve Göktanrı Dini çok önemli bir yer tutar. Bu inançlar geçmişte yaşanmış bitmiş, izleri silinmiş inançlar değildir. Bunlar, günümüzde başka başka inançların içinde, bilerek veya bilmeyerek hâlâ çok canlı bir şekilde yaşamaya devam etmektedir. İşte romanımın ana konusunu bu üç inanç ve bu inançların günümüze yansımaları oluşturmaktadır. Bu ana konunun yanında, eski Türklerde kadın ve aile, Türklerin Müslüman oluşu, Sümerler, Mezopotamya dinleri ve bunların bugünkü inançlarımıza etkileri, dinler tarihi ve şizofreni yan konularını da işlemeye çalıştım. Türkiye’de bu kadar geniş kapsamlı konuları, hem de roman formatında, bir arada işleyen ilk eser oldu galiba.  

ANA KARAKTERİN TÜRKİYE’YLE İLGİSİ…

Aynı zamanda karakterlerden ve karakterlerin kurguya etkilerinden de söz eder misiniz?

Kurgu, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan 22 yaşındaki Joshua isimli ana karakterin etrafında şekillenen olaylardan oluşuyor. Her şey Joshua’nın başına gelen tuhaf birkaç olayla başlar. Onun seçimi, yaşı, vatandaşlığı, geçmişi, anne-babası, Türkiye ile ilgisi hiçbir şey tesadüf değildir. İkinci önemli karakter ise yine orada yaşayan Dedektif Darren. O ise ana karakter Joshua’nın başına gelenleri, seri cinayetleri takip ederek çözer.  

Dile dikkat çekecek olursak, akıcılık ön planda. Dili oluştururken nelere özen gösterdiniz?

Evet, akıcılık en önem verdiğim şeydi. Ben çok okuyan bir insanım. Okuduğum eserlerdeki akıcılığa her zaman çok dikkat ederim. Gerekmediği halde uzun betimlemeler yapan yazarlardan herkes gibi ben de sıkılırım. Bu nedenle çok ayrıntıya dalan, okuyucunun sabrını zorlayan, oldukça uzun ve ayrıntılı konu anlatımlarından uzak durmaya çalıştım. Bu bir romandı çünkü, bu nedenle araştırma kitabı olabilecek konuları elimden geldiğince diyaloglara dönüştürmeye çalıştım. Yazarken veya kontroller yaparken hep şu soruyu sordum kendime: Ben bu karakterin yerinde olsaydım, burada ne yapardım, ne düşünürdüm? Kötü karakter beni kovalarken etraftaki çiçekleri görebilir miydim? Ben okuyucu olsaydım, burada bu paragrafı veya bölümü atlayıp sadede gelmek ister miydim? Okuma hızını kesen kelime veya cümle var mı? Bu ve benzeri soruları hiç aklımdan çıkarmadım. Yazım sürecinde odamın duvarları hep bu tip uyarı yazılarıyla doluydu. 

Yeni kitap projeniz var mı?

Evet var, şu an yine bir roman projesi üzerinde çalışıyorum. Kurgusu iyice olgunlaştı. Ayrıca kısa öyküler de yazıyorum. 

‘Benzer konular üzerinde çalışacağım’

Araştırma konularınızı göz önünde bulunduracak olursak bu roman ve bundan sonraki metinleriniz birbirine benzer ya da ortak konulara temas edecek diyebilir miyiz?

Evet benzer konular üzerinde çalışacağım. Bilgi birikimim, edindiğim tecrübe bu noktaya götürecek gibi görünüyor. Çok zengin mitlerimiz var ve bunlar bizi bekliyor. Bâkir olan bu mitleri günümüz koşullarına uyarlayarak yeni nesillere tanıtmamız ve bunları yerelden evrensele taşıyabilmemiz gerektiğini düşünüyorum.