Rusya’da son bir haftada ikinci kez gizemli bir şekilde gökyüzünden ölü kuşlar yağdı. Karadeniz’in iç kısmındaki Azak Denizi’nin batısında yer alan Sıvaş Gölü ve Arabat Oku sahilleri yaklaşık sekiz bin ölü kuşla kaplandı. Sahilleri kaplayan kuşlar arasında karagerdanlı dalgıç kuşu, deniz güvercinleri ve martıların olduğu açıklandı. Konuya ilişkin bir yorumda bulunan bir Rus ekolojist, kuşların hastalanıp öldüğüne dikkat çekti. Ülkede yakın bir zamanda 300’e yakın kuzgunun da öldüğü açıklanmıştı.
212
Peki, biz Rusya’da yaşanan bu olayı nasıl yorumlamalıyız? Kuşların gizemli bir şekilde ölmesi önemli bir küresel tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu mu bize söylüyor? Türkiye ve Karadeniz’e komşu olan ülkeler Rusya’daki bu hadiseden nasıl etkilenecek? Konuyu Iğdır Üniversitesi Kuş Merkezi Müdürü Emrah Çelik ve Kuzey Doğa Derneği Başkanı, Koç ve Utah üniversiteleri öğretim üyesi Prof. Dr. Çağan Şekercioğlu ile konuştuk. Iğdır Üniversitesi Kuş Merkezi Müdürü Emrah Çelik, bir ekosistemde ya da doğal çevrede yaşanan bozulmalara ya da çevresel faktörlere en hızlı tepki veren canlı grubunun kuşlar olduğunu belirtiyor. Rusya’daki kuş ölümlerinde olumsuz çevresel koşulların yaşandığına dikkat çeken Çelik, kuşların göç rotaları üzerinde yer alan yapay veya doğal alanlarda meydana gelen yapısal değişikliklerin önemini vurguluyor. Çelik, “Bu durumun virüs kaynaklı olabileceği düşüncesi göz ardı edilmemeli” diyor. Emrah Çelik’e göre bu tarz vakaların ortaya konulabilmesi için farklı disiplinlerdeki araştırmacıların konu ile alakalı boylamsal çalışma yapması önemli bir gereklilik.
312
Kuzey Doğa Derneği Başkanı, Koç ve Utah üniversiteleri öğretim üyesi Prof. Dr. Çağan Şekercioğlu ise Rusya’daki toplu kuş ölümlerine ‘gizemli’ demenin doğru olmadığı görüşünde. Şekercioğlu, “Gizemli, yeni bir küresel tehdit olduğunu sanmıyorum” diyor. Prof. Dr. Şekercioğlu, kuşların ölüm sebeplerini kasti veya kazara zehirlenme, hastalık, bina veya yüksek gerilim hatlarına çarpma, fırtına ve havai fişekler olarak sıralıyor ve şu örneği veriyor
“Yaşadığım Salt Lake şehrinde birkaç yıl önce göç eden binlerce kara boyunlu batağan, yağmurdan ıslanmış büyük bir otoparkı geceleyin göl sanıp onun üzerine inmişti. Ayakları karadan havalanamayacak şekilde olduklarından birçoğu o gece telef oldu.”
412
Sosyal medyada Rusya’daki gizemli kuş ölümlerine dair bir ‘kuş gribi’ salgını iddiası ortaya atıldı. Dünya bir yandan halihazırda Kovid-19’la mücadele ederken acaba sıradaki küresel tehlike kuş gribi mi? Emrah Çelik, bir kuş gribi endişesini ortaya atmanın erken bir karar olduğu görüşünde. Çelik, “Bu tür vakaların sağlıklı bir şekilde neticelendirilmesi için bilimsel dayanağı olan çalışmaların yapılması gerekiyor” diyor.
Prof. Dr. Çağan Şekercioğlu ise yüzden fazla kuş gribi olduğunu ancak bunların birçoğunun insanlara zararlı olmadığını söylüyor. Kuş gribinin düzinelerce çeşidi olduğunu ve çok azının insanları öldürdüğünü söyleyen Şekercioğlu, “Bizim korktuğumuz ve insanlar için en ölümcül olanı H5N1. Ama H1N1’den H15N9’a kadar yüzden fazla kuş gribi var ve çoğunun insanlara zararı yok” diyor. Şekercioğlu, yaşanan ölümlerin kuş gribi kaynaklı olsa dahi şu an için Kovid-19 gibi yeni bir insan pandemisi durumunun olmadığı görüşünde.
512
Rusya’da yaşanan kuş ölümlerinin büyümesi halinde başta Türkiye olmak üzere Karadeniz kıyısındaki ülkeleri etkileme ihtimali var mı? Türkiye ve Karadeniz kıyısındaki bölgeler ekolojik denge açısından nasıl etkilenir? Emrah Çelik, Türkiye’nin önemli kuş göçü rotaları üzerinde yer aldığını belirterek komşu ülkelerde yaşanan bu tarz durumların Türkiye’yi etkileme olasılığının olduğunu belirtiyor. Çelik, “Özellikle göçmen kuşlar bilindiği üzere potansiyel hastalık ya da parazit taşıyıcı olabiliyor. Bu tarz vakalar ülkemizde görülürse derhal konu ile alakalı bilim insanlarının çalışması yapması elzem” diyor.
612
Prof. Dr. Çağan Şekercioğlu ise hastalık tehlikesine dikkat çekiyor. Yaşanan kuş ölümlerinin zehirlenme ya da fırtına gibi yerel sebeplerden ötürü gerçekleşmesinin Türkiye’yi etkilemeyeceğini belirten Şekercioğlu, “Ancak kuş ölümleri bir hastalık dolayısıyla yaşanıyorsa kuşların bu hastalığı Türkiye’ye taşıma durumu olabilir” diyor. Türkiye’de uzun vadeli kuş araştırma istasyonlarının yapılmasının önemine dikkat çeken Şekercioğlu, “Bu tip toplu kuş ölümleri ve diğer sorunlar yaşadığında cevapları aramak için genellikle çok geç oluyor. Düzenli olarak uzun vadeli veri toplanması ve analiz edilmesi lazım” şeklinde konuşuyor.
712
Peki, kuşların son dönemdeki gizemli ölümlerinde hava kirliliğinin payı ne kadar büyük? Kuşların sağlığını tehdit eden en büyük problem ne? Emrah Çelik, son dönemde yapılan çalışmalar ışığında özellikle soluma yoluyla kuşların vücuduna giren kirli havanın kuşların yaşam kalitesini etkilediğini ve uzun maruziyet sonucunda ölümle sonuçlanabildiğini söylüyor. Kentleşme ve sanayileşmede önde gelen gelişmiş ülkelerdeki hava kirliliğinin başta kuşlar olmak üzere birçok canlıyı olumsuz yönde etkilediğini belirten Çelik, “Kuşların yaşam alanları olan sulak alan ya da benzeri habitatlarda meydana gelen çevresel kirlilikler kuşların yaşamlarını etkiliyor. Kuşların sağlığını tehdit eden faktörler arasında habitat tahribatının yanında hava kirliliğinin de önemi büyük” diyor.
Prof. Dr. Çağan Şekercioğlu da hava kirliliğinin kuşlar için önemli bir tehdit olduğunu belirtiyor. Ancak Şekercioğlu, en önemli tehditin nehir, sulak alan, ova, bozkır, makilik ve orman gibi doğal alanların insanlar tarafından yok edilmesi olduğunun altını çiziyor. İstilacı türlerin de kuşların yaşamını etkilediğini belirten Şekercioğlu, “Ülkemizde bu açıdan kuşlara en zararlı tür milyonlarca başıboş sokak kedisi. Tok bile olsalar içgüdüsel olarak avlandıkları için her yıl on milyonlarca kuşu öldürüyorlar” diyor. Çok daha az sokak kedisinin görüldüğü ABD’de bile kedilerin yılda 1.3 milyar ile 4 milyar kuş öldürdüğünün hesaplandığını söyleyen Şekercioğlu, sokak köpeklerinin de avlanma yönünden ördek, bıldırcın, keklik, ördek ve flamingo gibi canlı türleri için bir tehdit olduğunu belirtiyor.
812
Uzmanlar, son dönemde gerek yurt içinde gerek yurt dışında ciddi bir iklim kriziyle karşı karşıya olduğumuzu dile getiriyor. Hava sıcaklıklarının artması başta kuşlar olmak üzere hayvanların yaşamını nasıl etkileyebilir? Doğadaki canlılarda gözlemlenebilecek bir değişimin insan sağlığına yansıması nasıl olur? Emrah Çelik, kurak ve yağışsız hava koşullarının başta kuşlar olmak üzere birçok yaban canlısına olumsuz etkileri olduğunu söylüyor. Yağış rejiminin düşük olduğu kurak dönemlerde kuşların yaşam alanlarının daraldığına dikkat çeken Çelik, “Kuşların özellikle yaşamsal faaliyetlerinin neredeyse tamamına yakınını idame ettirdiği sulak alanların kuruması o alanları terk etmesine ve hatta toplu ölümlerine yol açıyor” ifadelerini kullanıyor.
912
Prof. Dr. Çağan Şekercioğlu ise 2100 yılına kadar 400 ila 550 kuş türünün soyunun yok olacağını belirterek yaptığı çalışmayı şu şekilde anlatıyor: “20 yıl önce hayata geçirdiğim dünyanın tüm kuş türlerinin kapsayan ilk küresel veri tabanımı analiz ederek 2008’deki bir bilimsel makalemde, 60 farklı ekolojik senaryoya göre iklim değişikliğinin dünya kuş türlerinin kaçının soyunu tüketeceğini hesapladım. 1.8 santigratlık bir ısınma da bile 2100 yılına kadar 400 ila 550 kuş türünün soyunun yok olacağı ortaya çıktı. Zaten şimdiye kadar 1.1 santigratlık bir ısınma yaşadık. Bunu 2 derecenin altında tutmak zorundayız ama özellikle kömür, petrol ve doğalgaz gibi sera gazı üreten yakıtların tüketimi hâlâ artıyor. Bu gidişle ne yazık ki 2100 yılına kadar ortalama sıcaklığın 3 hatta 3.5 derece artmış olacağından korkuyoruz. Böyle bir durumda, dünyadaki yaklaşık 11 bin kuş türünün binden fazlasının soyu tükenebilir. 2008’de yayınladığım bu ekolojik modelim, 6.4 derecelik en kötü küresel ısınma senaryosu doğal alanların hızla yok edilmesiyle birleştiğinde, 2100 yılına kadar 2600’un üzerinde kuş türünün yok olabileceğini gösteriyor.”
1012
Son dönemde başta Hakkari olmak üzere pek çok yerde yeni kuş türleri tespit edildiğine dair müjdeli haberler geliyor. Emrah Çelik, Hakkari bölgesinde tespiti yapılan türlerin daha önce ülkemizde görüldüğünü fakat Hakkari için yeni kaydı verilen türler olduğunu söylüyor. Yaşadığı şehir olan Iğdır’ın zengin bir potansiyeli olduğunu söyleyen Çelik, Iğdır’ın üç ülkeye sınır teşkil etmesi ve sahip olduğu sulak alan potansiyeli ile kuş bilimine önemli katkılar sağladığını söylüyor. Çelik, “İl sınırları içerisinde yer alan Aras Kuş Halkalama İstasyonu’nda Türkiye ornitofaunasına yeni türler eklendi” diyor.
Prof. Dr. Çağan Şekercioğlu ise son dönemde gelen müjdeli haberlerin ve keşfedilen yeni kuş türlerinin Türkiye’de önceden kaydedilmemiş, ilk kez yeni kaydedilmiş türler olduğunu belirtiyor. Türkiye’deki kuş gözlemcisi sayısının arttığına dikkat çeken Şekercioğlu, Kovid-19’la hayatımıza giren seyahat kısıtlamalarının Türkiye içinde daha fazla gözlem yapılmasına sebep olduğunu söylüyor.
Şekercioğlu, yurt dışındaki ülkelerde milyonlarca gözlemci olduğunu, Türkiye’den daha az ekolojik çeşitliliğe sahip Almanya’da kaydedilmiş kuş türü sayısının 506, İngiltere’de ise 607 olduğunu söylüyor. Bu sayının ülkemizde 491’e ulaştığını belirten Şekercioğlu, “Türkiye’de kaydedilen kuş türü sayısının 500’ü geçeceğine ve zamanla 600’e yaklaşacağına eminim” diyor. 2013 yılında Türkiye kuş gözlem verilerini inceleyerek Türkiye’de ilk kez iklim değişikliğinin kuş türlerinin dağılımını nasıl etkileyeceğini modellediklerini belirten Şekercioğlu, bu çalışmada bazı kuş türlerinin ülkemizde yaşadığı alanın azalacağının, diğer türlerin de artacağının ortaya çıktığını söylüyor.
1112
Şekercioğlu, iklim değişikliği ile sıcak iklim seven bazı güney kuş türlerinin Türkiye’ye doğu yayılmasını, artan ekstrem hava olayları ile yeni kuş türlerinin ülkemize gelmesini beklediklerini belirtiyor. Şekercioğlu, “Özellikle güney ve güneydoğu bölgelerimizde böyle bir beklentimiz var” diyor. Pandemiyle birlikte evden çalışma sistemine geçiş yapılması beraberinde şehir yaşamından uzaklaşma ve doğa ile iç içe yaşam fikrini tekrar gündeme getirdi. Pandemi sürecinde çevrenin sadece bizden ibaret olmadığı gerçeğiyle yüzleştiğimizi söyleyen Emrah Çelik, “Özellikle yaban canlılarının yoğun olduğu alanlarda pandemi süreci boyunca insan baskısının olmaması bu alanlarının en azından kendi yenilemesine ve iyileştirmesine olanak sağlamıştır” diyor ve şu soruyu soruyor: “Biz insan olarak egolojiyi mi yoksa ekolojiyi mi destekleyeceğiz? Yani insan olarak bulunduğumuz çevre içindeki canlılara baskınlık kurarak egolojiyi ya da çevre ve içindeki bizden başka canlı türleri ile ortaklaşa uyum içinde yaşayarak ekoloyi mi destekleyeceğiz, buna bakmak lazım.”
Prof. Dr. Çağan Şekercioğlu ise doğa ile iç içe yaşama anlayışının doğal kalmış alanlarda daha fazla inşaat ve daha fazla insan anlamına geldiğini, doğal alanların yok edilmesinin canlı türlerini olumsuz yönde etkilediğine dikkat çekiyor. Şekercioğlu, “Orman içinde doğal yaşam diye gördüğümüz hayat, doğal alanların tahribatı anlamına geliyor. Bu gidiş değişmezse yüzyılın sonuna kadar şu anki medeniyetimizin bu şekilde hayatta kalması mümkün değil. Bu yüzyıl insanlık için giderek bir kabus olacak” diyor. (Can Şişman – Senim Tanay Karakuş / Milliyet.com.tr)