Başbakan Ahmet Davutoğlu, Davos’ta Arap kanaat önderleriyle akşam yemeğinde bir araya geldi.
Serbest ticaretle ilgili olarak Suriye-Lübnan-Türkiye arasında bir proje düşündüklerini anımsatan Başbakan Davutoğlu, bunlar gerçekleşirse Irak da dahil olduğu takdirde neler olabileceğinin hayal edilmesi gerektiğini ifade etti.
Davutoğlu, bu durumun Türkiye’nin bölgeye yaklaşım şekli olduğunu vurgulayarak, “Bu yaklaşım içerisinde herhangi bir gizli gündemimiz söz konusu değil. Bazen açık bir şekilde hareket ettik, bunun yanında her zaman dürüst olduk, aynı dili kullandık” diye konuştu.
Celal Talabani’yi anmak istediğine değinen Davutoğlu, “Saddam zamanının arşivlerini ele alırken biz, herkesin farklı şeyler konuştuğunu görmekteyiz. Ancak Türkiye’nin her zaman Saddam lehine Amerikalılar ile ilgili açık bir dil kullandığını ifade etmekteydik. Bu çok önemli. Biz, her zaman açık, dürüst ve doğrudan bir dil kullanmaktayız. Çünkü bizim için değerler çok önemli. Biz, karşı taraftakilerin mutlu olması için duygularımızı ve değerlerimizi saklayamayız” ifadelerini kullandı.
“Burada bir demokrasi dersi vermiyoruz”
Davutoğlu, Arap Baharıyla yeni bir dönemin başladığının altını çizerek, bütün bu geri plandaki gelişmelerle kendi projelerinin Arap ligiyle başka anlaşmaları ortaya koyarak, körfez ülkeleriyle ilişkileri güçlendirmenin çok önemli olduğunu anlattı.
Körfez ülkelerinde Türkiye’nin varlığını güçlendirme ve orada istikrarın sağlanması konusunda çabaları çerçevesinde herhangi bir çatışmanın tarafında olmadıklarına işaret eden Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi:
“Bunların çözülmesi konusunda destek olarak bakmaktaydık. Bu nedenle biz, Lübnan savaşı çerçevesinde Güney Lübnan’a askeri unsurlarımızı gönderdik. Herkes isteksizken, biz burada bulunduk. Şii bir bölge orası, bizim ordumuz orada Lübnan halkına Sünni ya da Şii olduğuna bakmaksızın hizmet verdi. Arap Baharı’na baktığımızda bizim tutumuz çok açıktı ve halen çok açık. Biz pozisyonumuzu değiştirmedik. Farklı bir dil kullanmadık. Biz burada bütün ülkelerin içişlerine saygılıyız, biz burada bir demokrasi dersi vermiyoruz. Ancak bütün uluslar açısından bir ‘rıza’ kavramı vardır. Divan, şura kavramları söz konusudur kültürümüz içerisinde. Bunlar önemli unsurlardır. Bu sebepledir ki biz Tahrir hareketini destekledik. Burada bir taraf olma açısından değil, istikrarın sağlanması konusunda destek olma açısından. Hangi ideolojiden olursa olsun, hiçbirine bakmaksızın gençlerin talebine inanıyorum.
“Sanki benim memleketim Konya’danmış gibi hissediyorum”
Hangi siyasi sistemden bahsediliyor olursa olsun burada özgürlüklerin söz konusu olduğunu vurgulayan Başbakan Davutoğlu, yeni geçiş süreçlerini, hükümetlerini tanıdıklarını belirtti.
Davutoğlu, “Bu taraftan ya da o taraftan’ demeksizin maalesef 2013 sonrasında durumlar değişti” diyerek, “Çünkü Suriye rejiminin vahşeti devam etti ve birçok iç sorundan, gerginlikten dolayı bu olumlu tutum değişti. Şu anda daha fazla karamsarlık söz konusu IŞİD’ten dolayı, DEAŞ’tan dolayı ve başka unsurlardan dolayı” değerlendirmesinde bulundu.
“Arap Baharını” olumlu bir kavram olarak kullandığına dikkat çeken Davutoğlu, bu konuda sorunları erken dönemde çözmeye çalıştıklarını ve kimsenin bu konuda kendilerini suçlayamayacağını dile getirdi.
Başbakan Davutoğlu, Beşşar Esad’ı ikna etmeye çalıştıklarını belirterek, Ocak ayından Ağustos’a kadar Şam’a bir kaç kez gittiğini ve baş başa 7 saatlik bir toplantı gerçekleştirdiğini anlattı. Esad’ı İnsanlarına karşı askeri güç kullanmaması konusunda ikna etmeye çalıştığını kaydeden Davutoğlu, “Fakat neler oldu… İnanın ki Halep’ten bir fotoğraf gördüğümde Şam’dan ya da …Bu fotoğraf sanki benim memleketim Konya’danmış gibi hissediyorum. Küçük kızım her gün bana bir şiir yazarak, oradaki genç kızlar adına yazılar yazmakta ve bunun Arapça’ya çevrilmesi şeklinde bir bakış açısı söz konusu. 13 yaşındaki bir Türk kızının, Suriye’deki yaşıtlarını ne şekilde gördüğünü gösteriyor bu durum” diye konuştu.
“Burada yüreğimden konuşuyorum, metinlerden değil”
Davutoğlu, geçen yıl Ramazan ayının ilk günü sınıra gittiğini ve mültecilerle iftar açtığını hatırlatarak, “Çünkü onlar bizim kardeşimiz, çocuklarımız” dedi.
Geçen hafta AFAD’ın bir etkinliğinde Yezidi, Iraklı ve Suriyeliler’in bir araya geldiğine değinen Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
“Belki 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu. Onu kucaklamak isterken, başımı tuttu ve benim alnımdan öptü. Daha sonra öğrendim ki bu bir saygı Arap geleneğinde. Mülteci kızımız Humus’tan, savaştan kaçtı, babası orada kaldı ancak ne olduğunu bilmiyorlar. Benim ailem gibi ve kimse bizi birbirimizden ayıramaz. Ben burada yüreğimden konuşuyorum, metinlerden değil. Çünkü bu Türk-Arap ilişkileri sadece rasyonel bir şekilde ele alınamaz, duygusal bir bağ söz konusu.”
Davutoğlu, makalelerinin hepsinde Arap ve Türk ilişkileri açısından her zaman yeni bir döneme ihtiyaç söz konusunu olduğunu, detaylı bir şekilde bunu analiz etmeye çalıştığını belirtti.
Bu makaleleri ve kitapları yazarken bir gün Başdanışman, Dışişleri Bakanı, forumlarda Başbakan olacağını tahmin etmediğini ifade eden Davutoğlu, bu süreç içerisinde önemli unsurlar söz konusu olduğunu söyledi.
Davutoğlu, Irak’ın güçlendirilmesiyle ilgili ele alınan konular arasında, bir çok zorluklar bulunduğunu, terörist saldırıların olduğunu kaydetti.
Bütün taraflar meclisinde hiç bir şekilde Iraklı vatandaşlar arasında bir ayrım göz etmeksizin ilişkilerin güçlendirilmesi konusunda çabaları ortaya koyduklarını dile getiren Davutoğlu, bundan önce de çok farklı kişilerden oluşan bir grupla bir araya geldiklerini söyledi.
Irak Parlamentosu Başkan Yardımcısı Haydar el-Abadi’nin de yakın zaman içerisinde Ankara’da olduğunu hatırlatan Davutoğlu, Şii, Sünni, Türkmen, Kürt, bölgedeki tüm vatandaşlarla bir araya geldiklerinde aynı duyguları hissettiklerini, her zaman Iraklılar’la birlikte olduklarını söyledi.
Davutoğlu, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın ve Hamas Siyasi Büro Şefi Halid Meşal’in de Türkiye’de bulunduğunu anımsattı.
“Filistinliler’i birlikte gördüğümüzde çok mutlu olduk”
Başbakan Davutoğlu, Filistinliler’i birlikte gördüklerinde çok mutlu olduklarını, Filistinliler arasında birlik olunmazsa bu süreçte sorunların çözülemeyeceğini belirtti.
Lübnan ile ilgili olarak bütün taraflar nezdinde ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştıklarını dile getiren Davutoğlu, burada Türk-Arap işbirliğinin en güçlü şekilde geliştirilmesiyle ilgili konuları ele aldıklarını kaydetti.
İsrail saldırıları gerçekleştiğinde Türkiye’de yapılan açıklamalara değinen Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Açıklamamız, ‘bizler, sükuneti talep ediyoruz’ şeklindeydi. Ancak bizim hükümetimiz çerçevesinde Türkiye, Filistin’de insanlar üzerinde baskı olduğunda Türkiye’nin tutumuyla ilgili olarak belki de karşılıklı olarak Filistin devletinin BM Genel Kurulunda ele alınması ve Dışişleri Bakanı olarak benim genel kurulda Filistin’i savunma noktasında yapmış olduğum konuşmalar ve Sayın Abbas ile orada bir araya gelip bütün tarihi birlikte kucaklamış olduğumuzu, Arap kardeşlerimizle bu anı kesinlikle unutamam. Karşılıklı olarak biz her zaman bu duygular içesinde olduk. Şu anda da bu duyguları taşımaktayız. Bunlar karşılıklı taşıdığımız duygular. Bir gün şayet barış olacaksa ve omuz omuza olarak Filistin’i savunacaksak, Davos’taki ‘one minute’ noktasını da unutmamak gerekir. Burada Filistin halkının şerefi çok çok önemli. Mescid-i Aksa’nın durumu bizim için büyük onurdur, burada halkların korunması bizim için onurdur.”
Başdanışmanken ortaya koydukları düşünceden bahseden Davutoğlu, Türkiye Arap ilişkilerinin geliştirilmesi konusunda bir yol haritalarının olduğunu belirtti.
Davutoğlu, bu yol haritasında yüksek seviyeli diyalog mekanizması oluşturulması, Türkiye Arap halkları arasında karşılıklı ve çok taraflı olarak işbirliği unsurlarının ortaya konulmasının bulunduğunu ifade etti.
Burada çok önemli bir unsurun söz konusu olduğunu dile getiren Davutoğlu, bunların ülkelerle karşılıklı ilişkiler ve ortak güvenlik algısı çerçevesindeki projeler, üçüncü olarak da karşılıklı olarak işbirliği imkanlarının ve ekonomik anlamda bağlılığın oluşturulması olduğunu söyledi.
“Bazı şehirlere dar bakışlı etnik ya da mezhepsel yaklaşımlar oldu”
Dördüncü unsur olarak da çok unsurlu toplumsal yapıların bir arada olması, çok kültürlülüğün var olabilmesi çabalarının oluşturulabilmesi projelerinin bulunduğunu ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Bölgeden, Halep’ten, Şam’dan, Musul’dan, Basra’dan herhangi bir vatandaş orada Basra’nın sadece bir Şii şehri olduğun ifade ederse ya da Musul’un bir sadece bir Sünni kültürüne bağlı bir şehir olduğunu ifade ederse, sadece Bağdat’ın örneğin bütün İslam medeniyeti açısından ya da bütün diğer kültürler açısından bakıldığında bizim Harun Reşit döneminin en önemli merkezi Bağdat’ta her şeyi bir araya getiren etnik mezhepsel bütün unsurları bir araya getiren şehir olarak görülmesi gerekse de o şekilde yaşadı. Şu anda 21. Yüzyılda Bağdat’ın dar görüşlüler tarafından haraba uğraması söz konusu oldu. Bu çerçevede İstanbul Türkiye’nin bir şehri ancak ben sadece Türkiye’nin bir şehri olarak tanımlayamam sizinde şehriniz.”
Bazı şehirlere şimdi dar bakışlı etnik ya da mezhepsel yaklaşımlar olduğunu ifade eden Davutoğlu, “Ben bir Müslüman olarak Musul’da bir kilise zarar gördüğünde üzüntü hissetmekteyim. Bizim ülkemizde de Hristiyanlar’la ilgili şeyleri korumak zorundayız. İstanbul’da kilisenin inşa edilmesi konusunda adım atmaktayız. Burada çok kültürlülük bizim bu şehirlerimizin özelliği” dedi.
“Suriye’de Esad tarafından gerçekleşen tarihi şehir Halep’e havadan saldırılması ya da Irak’ta bazı türbelerin hasar görmesi kültürümüze karşı işlenen suçlardır, omuz omuza hareket etmeliyiz bunlara karşısında” diyen Davutoğlu, çok kültürlülük konusunda yoğun çaba harcadıklarını söyledi.
2010 yılında Türkiye Suriye ve Lübnan arasında birlik oluşturabilme açısıyla Mezopotamya’yı Irak’a katacak şekilde bir birlik oluşturma çabalarının söz konusu olduğunu dile getiren Davutoğlu, “Kendi pozitif gündeminizi ya oluşturursunuz ya da başkalarının negatif gündemlerinin mahkumu olursunuz. Bu bölgede bu çerçevede bir IŞID unsuru ortaya çıktı” dedi.
Davutoğlu, bölgesel aidiyet duygularının yenilenmesinin gerektiğine işaret ederek, aynı bölgenin insanları olduklarını ve aidiyet hissinin her şeyin temeli olduğunu söyledi.
İkinci olarak da 20 yıl önce psikolojik bariyerlerin söz konusu olduğunu anlatan Başbakan Davutoğlu, “Osmanlı döneminin durumlarıyla ilgili olarak birçok Arap’ın Türkiye’ye karşı bazı olumsuz yaklaşımları söz konusuydu. Bazı Türklerin de Araplara karşı bazı yaklaşımları söz konusuydu” değerlendirmesini yaptı.
Davutoğlu, akademik hayatında bir akademisyenin yanına geldiğini ve “Bir Arap ve Türk arasındaki temel farklılık nedir” sorusu sorduğunu aktararak, konuşmasına şöyle devam etti:
“Hangi Arap, hangi Türk’ şeklinde ben de soruya soruyla karşılık verdim. Urfa’daki bir Türk, Halep’teki bir Arap’ın ya da bu coğrafi durumla ilgili olarak biz, burada elbetteki siyasi birlikteliğe saygı duymak zorundayız. Ancak burada zihinlerdeki bariyerlerin de kaldırılması gerekmektedir. Açık bir yaklaşımla birlikte bu zihinlerdeki bariyerin anlamsız olduğunu ifade ediyorum. Bu çerçevede sınırlara elbetteki saygımız sonsuz. Psikolojik yaklaşımların değişmesi gerekmektedir. Burada siyasi liderler olarak değil entelektüeller, gazeteciler, sivil toplum arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi gerekmektedir.”
“Bariyerlerin yeniden ortaya çıkmasına müsaade etmeyin”
Türkiye’ye geçen Ocak ve Kasım ayı arasında gelen Arap turistlerin 3 milyonu aştığı bilgisine veren Davutoğlu, bu çerçevede ilişkilerin gelişmekte olduğunu öngördüklerini dile getirdi.
Bu psikolojik bariyerlerin kaldırılması konusunda Arap kanaat önderlerinden ricada bulunan Başbakan Davutoğlu, “Bu psikolojik bariyerlerin yeniden ortaya çıkmasına müsaade etmeyin” dedi.
Davutoğlu, bir diğer konunun da insani yaklaşımlar olduğunu kaydederek, Türkiye’de yaklaşık 2 milyon sığınmacının bulunduğunu dile getirdi.
Bugün Kilis’te, Suriye sınırında nüfusun yüzde 52’sinin Suriyeli olduğunu bildiren Davutoğlu, bu çerçevede Suriyeliler ve Türkler arasında herhangi bir gerginlik söz konusu olmadığını ve bu durumdan da onur duyduğunu ifade etti.
Davutoğlu, “Kimsenin gelip de Suriyeliler şehrimizi işgal etti” şeklinde bir yaklaşım içinde olmadığına dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Avrupa’ya 200 bin mülteci geliyor olsa, İslam karşıtı diğer kültürlere karşı olan yaklaşımlar yükselebilmekte. Sadece mülteciler için sadece Türkiye olarak 5 milyar dolar harcadık. Elbette muhalefet tarafından eleştirilmekteyiz. Neden izin verildiği ve sınırların kapatılmadığı şeklinde. Ancak burada bu durumla ilgili olarak size şunu temin edebilirim ki: Vatandaşlarımız, bana kimse gelip de ‘Suriyelileri görmek istemiyoruz’ demedi. Bu insani bir durum ve Saddam Halepçe’de katliam yaptığında, Balkanlar’da sorunlar olduğunda bunu gerçekleştirdik. Bizlerin de ihtiyacı olmuş olsaydı komşularımızın da bunu gerçekleştirmiş olacağını düşünüyoruz, biliyoruz.
Buradan Türkiye’yi eleştiren Arap basını söz konusu olduğunda ben, üzüntü hissettim. Bu çerçevede Türkiye’deki kabul edilen mültecilerin sayısını ifade ettim, yaklaşımımızın açık olduğunu ifade ettim. Suriye halkımız, bizim kardeşimiz, hangi bölgeden gelmiş olurlarsa olsunlar Türkmenler, Kürtler, Kobani’den gelenler söz konusu oldu. Biz hiçbir zaman ‘sen kimsin’ diye sormadık ve sormayacağız da. Onlar bizim akrabalarımız ve kardeşlerimiz.”
“Hiçbir Türk, darbe ile birlikte bir meşruiyet tanımaz”
Davutoğlu, Baskıcı rejimlerin vahşiliğinin temel risklerden olduğunu, Suriye halkının üzerinde de büyük bir şiddetin bulunduğunu söyledi. Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Bizim ikna etmeye çalıştığımız süreçte Esad dinlemiş olsaydı bugün bölgede IŞİD olmazdı Rejimin vahşeti, IŞİD’in saldırılarına zemin hazırlamakta ve DAİŞ’in saldırılarına meşruiyet kazandırmakta. Orada halkın etkilenmesi konusunda meşruiyet kazandırmakta. Bunu ifade ettik ve bölgedeki insan haklarına saygı duyulmalı ve bölgedeki ulusların, ülkelerin sınırlarına saygı gösterilmeli.”
Ülkelerin karşılıklı olarak birbirine saygı duymak zorunda olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Arap basınına da baktığımızda Türkiye’nin bir grubu diğerine karşı desteklediğini ya da mezhepsel bir yaklaşım ortaya koyduğunu ifade ettiğini, bunun bir saçmalık olduğunu ifade etmeliyim. Türkiye hiçbir zaman kapalı bir gündem ortaya koymadı ancak biz, demokratik olarak seçilmiş yönetimleri destekliyoruz ve bizim Maliki yönetimi nezdinde herhangi bir sorunumuz, kişisel anlamda değil. 2009’da seçimleri kazandığında Iraklıların hakkı olduğunu ifade ettik. Bu, bizim prensibimiz. İnsanların demokratik yollardan yönetime gelmesi, her yerde insanların hakkı ve burada ‘seküler muhafazakar, İhvan’dan yana değil’ yaklaşımı içinde olmadık. Biz, burada geçmişte çok fazla eziyet görmüş olduğumuz için seçimlere saygı gösterilmemesi konusunda, burada bunu yakından anlamaktayız. Hiçbir Türk, darbe ile birlikte bir meşruiyet tanımaz ve ancak tabii ki bu onların iç sorunu. Burada herhangi bir politik sistemle ilgili ya da diğeri için propaganda ortaya koymuyoruz. Bu onların işi, bizim işimiz değil.”
Davutoğlu, yeni Irak hükümeti ile daha iyi ilişkilerin söz konusu olduğuna dikkati çekerek, “Maliki ile bazı gerginlikler olmuştu. Neden peki? Ben, açık bir şekilde Bağdat’taki bütün dostlarıma ifade etmiştim. Şu anda Irak’ta çok ciddi bir şans söz konusu. Bunun kaçırılmaması gerektiğini ifade ettim. Karşısında halkın da desteğinin sağlandığını ifade ettim. Kapsayıcı bir hükümetin kurulduğunu ifade ettim” diye konuştu.
“Biz, bölgede başarı görmek istiyoruz”
Davutoğlu, herhangi bir grubu diğerine tercih etmek gibi bir durumun söz konusu olmadığına vurgu yaparak şunları söyledi:
“Mısır’da elbette bazı görüş farklılıklarımız söz konusu. Bu, Mısır halkı ile herhangi bir sorunumuz olduğundan değil. Mısır halkı, konusunda bizim görüşlerimiz çok çok açık. Bölgenin en büyük medeniyetlerinden bir tanesi ancak bizim değerlerimize olan saygımızdan dolayı askeri darbeyi hiçbir zaman tanımayacağız. Bunu ifade ettik, etmeye devam edeceğiz. Umuyoruz ki Mısır halkı, Mısırlı kardeşlerimiz, kapsayıcı bir yönetim ortaya koyacaklar, koyabilirler.
Altını çizmek istiyorum: Mısır, bölgedeki istikrarın omurgasıdır. Şayet Mısır güçlüyse bölge istikrarı güçlü olacaktır. Şayet Mısır’ın herhangi bir sorunu olursa bölgenin sorunları olacaktır. Bizim düşüncemiz bu şekilde, kabul ederler ya da etmezler. Bu çerçevede Mısır’ın istikrarı, halkın rızasıyla halkın vereceği meşruiyetle gerçekleşebilir. Bu da insanların vereceği karar elbette ki. Bizim karşılıklı suçlamaktan ziyade bir araya gelip oturmamız ve konuşmamız gerekmekte, birbirimizi anlamamız ve anlamaya çalışmamız gerekmekte. Türkiye olarak hiçbir ülkeyle siyasi gündemimiz söz konusu değil. Tunus’taki gibi. Biz, şu anda onunla ilgili büyük bir gurur ve mutluluk duymaktayız. Tunus’taki bütün insanları tebrik etmek istiyorum. Bu, bir başarı hikayesi.”
“Tarih, çok hızlı gelişmekte ve bunu yakalamak zorundayız”
Türkiye’nin Avrupa’nın hızlı büyüyen 2. ekonomisi olduğunu bildiren Başbakan Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
“Ancak hiç kimse bu ekonomik durumla ilgili olarak çok çok kendinden emin değil. Elbette hiç kimse kendinden emin olamaz. Rusya Davos’ta geçtiğimiz yıl yükselen ülke olarak görülmekteydi şimdi sorunlarla karşı karşıya. Biz, bu nedenle kaynaklarımızı işbirliği içerisinde kullanma konusunda çağrılarımızı ortaya koyma durumundayız. Bizim her zaman ifade ettiğimiz bir konu da en önemli kaynağımızın vatandaşlarımız olduğu. Erkek ve kadın… Bizim Türkiye olarak herhangi bir doğal kaynağımızın gücü söz konusu değil. Milyarlarca avroluk enerji talebimiz söz konusu oluyor. Avrupa’da da bizim gibi olan ülkeler de var ancak bu süre içerisinde Türkiye’nin masrafları olmasına, yükselmesine enerji ile ilgili olarak biz gayrisafi milli hasılamızı 4 katına çıkarabildik Hükümetimiz döneminde. Neden gerçekleşti bu? Çünkü güçlü insan unsurumuz her geçen gün daha fazla eğitim olanaklarına sahip olabilmekte ve yakın zaman içerisinde 25 sektörde reform programı ortaya koyduk. Başbakan olduktan sonra, ekonomik alandaki tüm sektörlerle ilgili olarak çünkü emin olamayız, gevşeyemeyiz Türkiye’nin ekonomisi ilgili olarak. Boşluk bırakamayız. Burada dinamikliğe ihtiyacımız var. Toplumlarımızı reforme etmeyi unutursak, bunu gerçekleştirmezsek, bu çerçevede tarihe uyum sağlamayız. Tarih, çok hızlı gelişmekte ve bunu yakalamak zorundayız. Tarihin akışı ile beraber, hatta onun önünde hareket ediyor olmamız gerekmekte. 30 yıl önce kimse Türkiye’nin G20 dönem başkanı olacağını hayal edemezdi. Türkiye, bazen 1 milyar doları IMF’den bekliyordu ya da Dünya Bankası kaynaklarından bekliyordu. Bu çerçevede bir başarı hikayesi söz konusu.”
Irak’ın insan kaynağı, doğal kaynakları, önemli stratejik noktalarda bulunması gibi özelliklerine işaret eden Davutoğlu, bölge ülkelerinin işbirliği içerisinde olması gerektiğini anlattı.
Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nde daimi olmayan üyeliği çerçevesinde Filistin halkının haklarının savunulması ve Müslümanların haklarının korunması konusunda görüşleri olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, şöyle konuştu:
“Arap dostlarımız da bizleri destekledi. Türkiye bütün Arapları ilgilendiren tüm konularda yanınızda olacaktır. Bundan emin olmanızı istiyorum. Güvenlik Konseyi seçiminde maalesef bazı ülkeler bizi desteklemedi ancak biz, Güvenlik Konseyinde olabilseydik Filistin ile ilgili konuşmamızı hiçbir güç durduramazdı. Filistin konusunda özellikle Mescid-i Aksa konusunda Türkiye Güvenlik Konseyinde olması halinde tam anlamıyla destekleme durumunda olurdu.”
Ürdün’ün de Suriyeli mülteciler konusunda büyük desteklerinin bulunduğunu dile getiren Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Türkiye’nin başbakanı olarak ve bölgeden bir entelektüel olarak, sizlerin kardeşiniz olarak bizim stratejik önceliğimiz, halen en üst düzeyde Arap dünyası ile işbirliği gerçekleştirmek ve Arap Ligi ile maksimum düzeyde işbirliğinin söz konusu olmasıdır. Bölgemizde böyle bir iklimin oluşturulması bizim önceliğimiz. Bölge, geçmişte de her zaman medeniyetlerin oluştuğu bir bölge. Karşılıklı saygı, ekonomik karşılıklı bağımlılık, kültürel birlikte yaşama ve dünyanın her yerinde dayanışma bizim önceliğimiz olacak.”