Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişimi sırasında Akıncı Hava Üssü’ndeki olaylara ilişkin iddianamenin şüphelilerinden, suç tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı’nda görevli eski İstihbarat Yüzbaşı Ali Pehlivan, itirafçı olarak örgüte ilişkin önemli bilgiler verdi.
Pehlivan, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanarak mahkemeye gönderilen iddianamedeki ifadesine göre, FETÖ’yle ortaokul 3. sınıfta, arkadaşıyla Ankara’nın Yıldız semtinde gittiği etüt merkezinde tanıştığını belirtti.
Etüt merkezi sorumlusunun kendilerini Or-An’da bulunan eve yönlendirdiğini anlatan Pehlivan, “Ev, apartmanın 1. katındaydı ve öğrenci eviydi. Eve her gittiğimizde farklı kişiler görüyordum. Evde bize genelde matematik dersi anlatıyorlardı. Ders anlatanlardan birinin ismi Adem’di. Gerçek adı ne bilemiyorum çünkü bize tam isimlerini söylemiyorlardı. Orada matematik dersi almaya Kasım, Mahmut ve Serhat isimli öğrenciler de geliyorlardı. Ben askeri lise sınavlarına girmek istediğimi söylemiştim. Evde ders anlatan abiler de askeri liseye girmemiz konusunda bize destek oluyorlardı.” diye konuştu.
Pehlivan, sınavı kazanarak 1998’de Işıklar Askeri Lisesine başladığını ifade ederek, Ankara’daki abisi Ersin’in, “Bursa‘ya gidince 2 ay sonra Kültür Park’ın stada bakan girişinde seninle buluşuruz.” dediğini söyledi.
“Bursa‘da okula kaydımı yaptırdım.” diyen Pehlivan, şunları kaydetti:
“Ersin abinin söylediği tarihte söz konusu yere gitmedim çünkü o sene askeri liseden çıkışlarımız resmi kıyafetle oluyordu. Hazırlık sınıfının sonunda yaz tatili için Ankara’ya geldiğimde Adem isimli arkadaşım bizim eve geldi. Ersin isimli abinin görüşmek istediğini söyledi. Adem ile birlikte ders aldığımız Or-An’daki eve gittik. 1999 yılının yaz tatilinde evde görüştük. Bana buluşma noktasına neden gelmediğimi, kendisinin o tarihte orada olduğunu söyledi.
Ersin abi bana okul başladıktan bir ay sonrasına tarih verdi. ‘O tarihte Bursa Kültür Park’ın bahse konu giriş kapısının önünde şu saatte buluşalım.’ dedi. Ersin abinin söylediği tarih ve saatte parka resmi kıyafetle gittim. ‘Beni takip et’ şeklinde hareket yaptı. Bir şey konuşmadan onu yürüyerek takip ettim. Bir apartmanın girişinde bana bir çanta verdi. Çantada kot pantolon ve tişört vardı. Askeri kıyafetimi çantaya koydum . Beni şu anda yerini hatırlamadığım tenha bir parka götürdü. 2-3 saat oturduk. İslami konularda sohbet ettik. 2 ay sonrası için aynı buluşma noktasında gün ve saat verdi. 2 ay sonra belirtilen tarihte parka gitmedim. Birinci sınıfta Ersin abiyle bir daha görüşmedik.”
Pehlivan, 2002 yılının yaz ayında Ankara’ya geldiğinde Gazino durağında Or-An’daki evde matematik dersi alan “Serhat” isimli arkadaşıyla karşılaştığını bildirerek, kendisine cemaatle irtibatının devam edip etmediğini sorduğunu dile getirdi.
Pehlivan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ersin abiyle lise 1. sınıfta Bursa‘da görüştüğümü, daha sonra kimseyle görüşmediğimi söyledim ve Serhat’la birlikte bizim eve doğru yürüdük. Benim evimi öğrenmiş oldu. Aradan bir hafta geçtikten sonra Serhat, ismini Veysel olarak söyleyen Hacettepe İktisat Fakültesinde okuyan bir abiyle bizim eve geldiler. Benimle özel görüşmek istediklerini söylediler. Yan odaya geçtik. Serhat ve Veysel ile konuştuk. Veysel abi bana Etlik’te bir adres verdi. ‘Ankara Kara Harp Okulunda okuduğun dönemlerde görüşmelerini bu evde yapacaksın.’ dedi. Ben de kabul ettim. Veysel abi, Etlik’te bahse konu eve 2 haftada bir cumartesi günleri, sabah saat 11.00 sıralarında gelmemi istiyordu. Cep telefonum yoktu. Zaten abilerle telefon irtibatı kurulmuyordu. İrtibatlar şifahi olarak birebir yapılıyordu.
Kara Harp Okulunda okuduğum dönemde 4 yıl boyunca abiliğimi Veysel isimli şahıs yaptı. Ben belirtilen tarih ve saatte o eve tek gidiyordum. Evde de sadece Veysel abiyle ben oluyordum. 3. kişi kesinlikle yoktu. Her buluşmamızda farklı etkinlik oluyordu. Bazen Fetullah Gülen’in kitaplarını okuyorduk, bazen vaaz kasetlerini izliyorduk. Evde yaklaşık 3 saat kalıyordum.”
“Ayağınız kayar”
Ev sohbetlerine gitmedikleri zaman “manevi anlamda ayaklarının kayacağı, dikkat etmeleri gerektiği” yönünde uyarı aldıklarını aktaran Pehlivan, 4 yıl boyunca Etlik’te 3 katlı apartmanın üçüncü katındaki daireye gidip geldiğini söyledi.
Pehlivan, 2006’nın ağustos ayında Kara Harp Okulundan piyade teğmen rütbesiyle mezun olduğunu anlatarak, şu bilgileri verdi:
“Tuzla’daki piyade okuluna, sınıf okuluna teğmen rütbesiyle başladık. 6 ay piyade okulunda, 2,5 ay da Isparta Eğirdir Komando Okulunda eğitim aldım. 2006 yılının Temmuz ayında Kara Harp Okulundan mezun olmadan bir ay önce Etlik’teki eve en son gittiğimde, Veysel abi beni İstanbul Tuzla Piyade Okulunda okurken benimle ilgilenecek cemaat abisiyle tanıştırdı. Bu sırada evde devre arkadaşım Mehmet Emin Tüzel de vardı. Tüzel’in cemaatle bağlantısı olduğunu Etlik’teki evde öğrendim. Darbeden sonra Mehmet Emin Tüzel de ihraç edildi. Genelkurmay karargahından çıkarken TV’de gördüm. Etlik’teki evde, bizimle İstanbul’da irtibat kuracak abiye irtibat numarası bıraktım. İstanbul Piyade Okuluna başladıktan birkaç hafta sonra irtibat numaramı abi aradı. Kontörlü telefondan görüştük. Bana telefonda ‘Şu gün şurada buluşalım.’ dedi. Belirttiği gün Kadıköy’de Beşiktaş’a kalkan vapurların iskelesinde buluştuk. Yanımıza Mehmet Emin Tüzel de geldi. Abi, bizi alıp ailesiyle yaşadığı evine götürdü. Kadıköy’ün üst taraflarından ara sokaklarda bulunan bir eve gittik. Evde buluştuğumuzda bizimle kendisinin ilgileneceğini söyledi ve ne zaman irtibata geçeceğine dair konuşmalar yaptı.
Namaz kıldık. Pasta, börek tarzında bir şeyler ikram etti. Piyade okulundayken bu abiyle bir daha görüşmedim. Birkaç hafta sonra abiye gidip gitmeyeceğimizle ilgili konuştuk ve gitmeme kararı aldık. Telefonlarına bakmadım. 6 ay sonra Isparta Eğirdir’e gittik.”
“Kod adım Asım’dı”
Daha sonra, Edirne’ye tayin edildiğini söyleyen Pehlivan, “2008’de benimle aynı taburda teğmen rütbesiyle görev yapan Mehmet Aytaç cep telefonumdan aradı ve ‘Hafta sonu seni biriyle tanıştırıcağım.’ dedi. Kabul ettim. Buluşacağımız kişiyle yeri ve saati Mehmet Aytaç koordine etmişti. Bir mobilya mağazasının önünde buluştuk. Mehmet Aytaç’ın götürdüğü kişinin cemaat abisi olduğunu orada anladım. Mehmet Aytaç darbeden sonra TSK’dan ihraç edildi. Darbe günü Özel Kuvvetler’de görevli olduğunu biliyordum, darbe gecesi de Akıncı’ya gitmiş. Dini sohbet yaptık. İrtibatın koparılmaması için ‘Şefkat tokadı yersiniz.’ tarzında konuşmalar yapılıyordu.” diye konuştu.
Ardından Bingöl’e tayin olduğunu, 2 yıl boyunca örgütten kimseyle görüşmediğini savunan Pehlivan, 2011’in yaz aylarında Ankara Kara Harp Okuluna öğrenci takım komutanı olarak, üsteğmen rütbesiyle tayininin çıktığını belirtti.
İtirafçı Pehlivan, şunları dile getirdi:
“0312’li numaradan, sanırım ankesörlü telefondu, cep telefonuma bir arama geldi. Telefondaki şahıs bana ‘Seninle görüşmemiz gerek. Epey arayı uzattık. Dikmen Vadisi’ndeki çay bahçesine yarım saat içerinde gel.’ dedi. Arayan kişi kendisini tanıtmadı ancak cemaat abisi olduğunu anladım. Yarım saat sonra Dikmen Vadisi’ndeki çay bahçesine gittim. Benim örgütteki kod adım Asım’dı. Çay bahçesine yaklaşınca oradakilerden birisi bana ‘Asım abi mi?’ diye sordu. Kod ismimle hitap edildiği için bu kişilerin beni bekleyen cemaat abileri olduğunu anladım. Çay bahçesinde 10 dakika oturduk. Benimle çay içen birisinin ismi Suat’tı, diğer ikinci şahıs kendisini hiç tanıtmadı. Muhtemelen Suat’ın üst abisiydi ya da irtibattan sorumlu kişiydi. Kendisini Suat olarak tanıtan abi dershanede Matematik öğretmeni olduğunu söylemişti.
Birileri bunlara beni kod ismimle tanıtmış olmalı ki bana kod ismimle hitap ettiler. Çay içtikten sonra 2 abi beni Dikmen Caddesi’nin alt tarafında bir eve götürdüler. Bizden çalıştığımız yer ve amirlerimizle ilgili bilgiler isteniyordu. Amirlerimizi değerlendirmemiz talep ediliyordu. Müspet mi, menfi mi, onu soruyorlardı. Suat abiyle evlerine gittiğimizde bana çay ikram ettiler, ayrıca okumam için Fetullah Gülen’e ait kitap verdiler.”
“Suat abi bana ‘Haftada bir bu evde buluşacağız.’ dedi.” ifadelerini kullanan Pehlivan, Harp Okulundaki görevi süresince “Suat abi” dediği kişiyle muhatap olduğunu anlattı.
Pehlivan, şunları ifade etti:
“2011 yılının Ağustos ayında Kara Harp Okulu Öğrenci Takım Komutanı olarak atandıktan hemen sonra 2011 yılı Ağustos ayında İzmir’de kampa görevli gittim. Kampta 20. öğrenci bölüğüne atandım. Bölük komutanımız Yüzbaşı Ertuğrul Ferhat Yılmaz’dı. Komutanla ilk gittiğimizde tanıştık. Komutan bana ‘Öğrencilerden 12 kişilik isim listemiz var. Bunlar yaramaz adamlar. Bunların teğmen çıkmaması, buradan mezun olmamaları lazım.’ dedi. ‘Bunları rahat bırakmayın, devamlı yataklarını kontrol edin, eğitimlerde bunları sorgulayın, açıklarını yakalayın, ceza verin.’ tarzında konuşmaları oldu. Bu 12 kişiyi bize yazdırdı. Bu konuşmayı yaparken yanımda devre arkadaşım Üsteğmen Gökhan Gülmez vardı.
Gökhan Gülmez de benimle birlikte atanmıştı. Komutan Ertuğrul Ferhat Yılmaz, Gökhan Gülmez ile bana bu 12 kişilik listeyi verdi. Üsteğmen Gökhan Gülmez’in şu an yüzbaşı rütbesinde olduğunu, akademiyi kazandığını, Amasyalı olduğunu biliyorum.”
İlk başta öğrencilere bu muameleyi neden yaptıklarını anlayamadığını belirten Pehlivan, daha sonra öğrencileri tanımaya başlayınca bunların karşıt görüşlerden kişiler olduğunu fark ettiğini söyledi.
Ali Pehlivan, “12 kişiden kamp süresinde ayrılan olmadı. Bir sonraki sene Kara Harp Okulunda eğitime başladığımızda 12 kişiden önemli kısmı ayrılmıştı. Kara Harp Okulundan ayrıldıktan sonra da kara listeye alınan öğrencilerin sınıfta kaldıklarını duydum. 12 kişilik liste sabit liste değildi, atılanlar ve ayrılanlar oldukça listeye yeni isimler ekleniyordu. Öğrencilere neden kötü muamele yaptığımı sorguladım. Bu düşüncemi Yüzbaşı Ertuğrul Ferhat Yılmaz’a, birkaç kez de Üsteğmen Gökhan Gülmez’e söyledim.” şeklinde konuştu.
“Kul hakkına girmez”
Ankara’ya dönünce Gökhan Gülmez’in kendisine iş bölümü yapmayı teklif ettiğini belirten Pehlivan, şunları kaydetti:
“Ankara’ya döndüğüm dönemde Gökhan Gülmez bana ‘Seninle bir iş bölümü yapalım. Ben öğrencilerle ilgileneyim, sende idari işlerle ilgilen.’ dedi. İzmir’deki kampta öğrenci grubuna kötü muamele yapılmasına karşı çıktığım için bu şekilde görev taksimi yapıldığını sonradan anladım. Ankara’ya döndükten sonra Suat abiyle görüşmelerimde İzmir’deki kampta yaşadıklarımı anlattım ve kampta 12 öğrenciye kötü muamele yapılmasının kul hakkı olup olmadığını sordum. Suat abi bana, ‘Bu öğrencilere kötü muamele yapılması kul hakkına girmez çünkü bunların TSK’dan atılması, vatana, millete hizmettir ve bu şahısların verecekleri zararı önceden önleme amaçlıdır.’ dedi.
Suat abi benimle her görüşmesinde isim isim, ‘Şu öğrenciye o hafta ne yaptınız, TSK’dan ayrılması için gerekeni yaptınız mı?’ diye soruyordu. Bir sohbette Burak Eşme ismini hatırlıyorum.”