Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir dönem acımasız kararlar verenlerin Gürcistan üzerinden Ermenistan’a kaçtıklarını belirterek, “Oradan da kim bilir nereye kaçacaklar o ayrı mesele. Tabii ki şu anda Türkiye olarak bizler de iz sürüyoruz. Bunlarla ilgili kırmızı bültenler hepsi, işte bir kısmı Romanya’da yakalandı biliyorsunuz. Bunlar da bir yerlerde muhakkak yakalanacak ve bunlar da yaka paça buraya gelip yaptıklarının hesabını er veya geç verecekler” dedi.
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde, Trabzon, Rize, Gümüşhane, Bayburt, Sakarya, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop, Tokat ve Artvin’den gelen muhtarlarla gerçekleştirilen sekizinci Muhtarlar Buluşması’nda konuşma yaptı.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi hakkında muhtarlara bilgi veren Erdoğan, Külliye kapsamında bölgeye ve Ankara’ya yakıştığına inandığı bir Beştepe Millet Cami’nin Ramazan ayında açılışının gerçekleştirildiğini, büyük bir kongre merkezi ile çok amaçlı salonların inşasının devam ettiğini, içerisinde 5 milyon cilt kitabın bulunacağı, dijital sistemlerle takviye edilecek Türkiye’nin en büyük kütüphanesinin de yine Külliye içerisinde yer alacağını, bu projelerin 2016 yılının sonuna kadar bitirileceğini anlattı.
Göreve başlarken “Biz, tarafsız olmayacağız. Biz, daima milletimizin tarafında olacağız” dediğini anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Ülkemizde artık tüm provokasyonlara rağmen siyaset ve toplum mühendisliklerinin yerine milletin rızasına ve teveccühüne dayalı meşru siyaset yöntemleri almıştır. Elbette Türkiye bu noktaya kolay kolay gelmedi. 40 yılı bulan siyasi hayatım bunun mücadelesiyle geçti. Başbakanlık görevini devraldığımız günden itibaren bu mücadeleyi çok daha güçlü şekilde sürdürdük. Vesayetin her türünü milletimizin desteğiyle birer birer aştık. 2007 yılında bize cumhurbaşkanı seçtirmemek için tevessül edilen hukuk cinayetlerini hatırlayın, Cumhuriyet mitinglerini hatırlayın, darbe çığırtkanlıklarını sizler de gayet iyi hatırlıyorsunuz. İşte bu süreç cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçildiği bugünkü büyük değişime vesile oldu.”
Erdoğan, şimdi de aynı çevrelerin bugün cumhurbaşkanını “millet değil, parlamento seçsin” dediğine işaret ederek, “Parlamento kim? Onlar milletin vekili. Halk, millet kim? Asıl. Aslın olduğu yerde vekilin hükmü olur mu? Bu bakımdan bu boş çabalar tamamen kıymetini yitirmiştir. Bu çabalar 2013 yılında önce Gezi olayları, arkasından 17-25 Aralık darbe girişimiyle farlı bir çehreye özellikle büründü. 2014 yılında 30 Mart’ta yapılan mahalli seçimler ve arkasından 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimi bu girişimleri akamete uğrattı” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimlerle Türkiye’nin demokrasine, kalkınmasına kastedenlerin bir kez daha sükutu hayale uğradıklarını belirterek, şunları kaydetti:
“Gezi ve 17-25 Aralık sürecinde şahsımı, o zaman bir resmi ziyaretim sebebiyle Cezayir’e gitmiştim, beni yurtdışına kaçmakla itham eden ihanet şebekesinin mensuplarının birer, ikişer yurtdışına kaçtıklarını görüyoruz. Şu ana kadar 100’ü aşkın bu şebekenin mensupları yurtdışına kaçmıştır. Biz, her hesabın üzerinde bir hesap olduğuna, kaderin üstünde bir kader olduğuna inanan insanlarız. Kendilerini herkesin ve her şeyin üzerinde görenler birer birer yıkılıp giderken, ülkesini terk ederken, biz burada olduğumuz gibi milletimizle el ele, kol kola, gönül gönüle yolumuza devam ediyoruz.
İşte daha yeni, bu acımasız kararları verenler şimdi bakıyorsunuz Gürcistan üzerinden Ermenistan’a kaçıyorlar. Oradan da kim bilir nereye kaçacaklar o ayrı mesele. Tabii ki şu anda Türkiye olarak bizler de iz sürüyoruz. Bunlarla ilgili kırmızı bültenler hepsi, işte bir kısmı Romanya’da yakalandı biliyorsunuz. Bunlar da bir yerlerde muhakkak yakalanacak ve bunlar da yaka paça buraya gelip yaptıklarının hesabını er veya geç verecekler. Allah ömür verdiği, milletimizin desteği bizimle olduğu sürece inşallah bu yolda yürümeyi sürdüreceğiz.”
7 Haziran seçimi öncesinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde vatandaşların üzerinde çok ciddi bir baskı ve tehdit iklimi oluşturulduğuna dikkat çeken Erdoğan, şunları söyledi:
“İlgili kurumlarımız vatandaşlarımızın özgür iradelerini sandığa yansıtmalarını sağlama konusunda maalesef yetersiz kaldı, bunu açıkça söylemek zorundayım. Buna rağmen seçimler sonrasında ortaya çıkan tablo iyi değerlendirilebilir, Türkiye için yeni bir dönemin kapısı aralanabilirdi. Fakat bu da yapılmadı. Siyasi parti yönetimlerinin ortaya koyduğu ikircikli tavır Türkiye’yi sıkıntılı bir döneme itti. Hem bölgemizdeki gelişmeleri hem de bu şekilde oluşan belirsizlik ortamını fırsat bilen bölücü terör örgütü 11 Temmuz’da yeniden saldırılarına başlayacağını ilan etti.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 20 Temmuz’da Suruç’taki bombalı eylem bahane edilerek, “alçakça, kalleşçe, ahlaksızca saldırılara girişildiğini” ifade etti.
Evinde uykuda olan iki genç polisten çarşıda gezen, eşiyle çocuğuyla pazarda alışverişe çıkan binbaşıya, astsubaya kadar tüm kamu görevlilerine yönelik kalleşçe saldırıların başlatıldığını hatırlatan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
” ‘Kaza var’ diye olay yerine çağrılan trafik polisine yanında eşi ve çocuğu olduğu halde, özel otomobiliyle evine giden binbaşımıza kurşun sıkanların yüreklerinde zerre miktarı Allah korkusu olmadığını zaten biliyoruz ama inanın bunlarda en küçük bir utanma duygusu bile yok. Şimdi soruyorum bunlara destek veren, bunların yanında yer alan, akıllı olduğunu, köşelerde mürekkep akıttıklarını söyleyenlere sesleniyorum. Siz acaba bu ülkede milliyetperver, vatansever olduğunuzu neyle ispat edeceksiniz? Bu yavrularımızın katillerini, teröristleri savunanların yanında olmayı neyle izah edeceksiniz? Hem onların yanında yer alın, onlarla beraber hareket edin, öbür taraftan ‘demokrasi, özgürlük’ deyin. Bunun neresi özgürlük, neresi demokrasi? Eğer demokrasiden bahsediyorsan her şey parlamentoda, demokratik sistem içerisinde var. Gel mücadeleni parlamentoda ver. Ama bunlar arkalarına o silahlı güçleri almadıkları sürece parlamentodaki temsil güçlerinin bu denli güçlü olacağına inanmıyorlar. İnanmadıkları için de belli gurupları yanlarında toplamak, belli bazı köşe yazarlarını da destek kıtaları olarak yanlarına almak suretiyle ülkeyi, milleti parçalamanın gayreti içerisine giriyorlar.”
“Tunceli-Erzincan yolunda teröristin nutuk attığını, yoldaki sivillerin de onları alkışladığını” anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bütün mesele devletin bütün kurumlarının el ele dayanışma halinde olmasıdır. Ama bu devletin içinde bir paralel yapı gibi bir zalim yapının olması çeşitli kurumların içerisine savrulmuş, serpilmiş olması süreci zorlaştırıyor. Bir taraftan bunları aşmanın mücadelesini veriyoruz” dedi.
“Dindar geçinenler söylüyor”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Sokak başlarını kazıyarak yolları trafiğe kapatmak, yollara mayınlı tuzaklar kurmak, yolları kesip insanları tehdit etmek, araçlarını yakmak, yol yapımını, baraj inşaatını engellemek… Bu barajlarla ne olacak? Su toplanacak, tüm kurak araziler sulanacak. Oralardan hidroelektrik santraliyse elektrik enerjisi üretilecek. Ama bunların ruhunda öyle bir anlayış var ki faturayı da hükümete, devlete kesecek. Ne diyecek, ‘bak elektriğimizi vermiyor’ . Elektriği kesen sensin. Doğal gaz iletişim hatlarını patlatan sizsiniz. Elektrik parasını da vermiyorlar. Bu anlayış içerisinde bu ülkede bunlar özgürlükten, demokrasiden bahsediyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? Utanmadan, sıkılmadan, bunu da dindar geçinenler söylüyor, ‘Allah’ın verdiği yağmurdan nasıl para alırsınız?’ diyorlar. Allah’ın verdiği yağmur bu barajlar olmasa toprağa gider, dere, ırmak olur denize gider. Ama bu barajların bir maliyeti yok mu? Barajların, yüz milyonlarca, milyarlarca maliyeti var. Bunların işletme masrafları yok mu? Bunlarla ilgili sana verilen suyun bedelini ödemeyecek misin? Böyle bir mantık, anlayış olabilir mi? El ele, omuz omuza vereceğiz, siz değerli muhtar kardeşlerimin görevi çok ağır. Siz bu devletin en ücra köşedeki mahallesinin, köyünün temsilcisi durumundasınız, siz muhtarsınız, seçilmişsiniz, memur değilsiniz. Benim indimde seçilmiş atanmıştan her zaman öndedir. Demokrasinin güzelliği buradadır, demokrasinin zenginliği buradadır. Çünkü demokrasi, seçilmişlerin atanmışlarla asla mukayese edilemeyeceği bir rejimdir. Ama bunun hakkını da muhtarlarımızın başarılı bir şekilde vermesi gerekir. Milletin serbest iradesini muhtar, ismi üzerinde muhtar olarak aynen tepeye yansıtmalıdır.”
Erdoğan, tarih boyunca bu topraklarda pek çok kadim medeniyetin doğduğunu, hüküm sürdüğünü ve yok olduğunu dile getirerek, “Millet olarak bin yıldır bu coğrafyada biz hüküm sürüyoruz. Anadolu’yu bu topraklara ayak bastığımızdan beri kesintisiz mücadele ve büyük fedakarlıklar sayesinde kendimize vatan yaptık. Bugün yaşadığımız sıkıntıların yüzlerce yıllık geçmişi var” ifadesini kullandı.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Anadolu sadece bizim değil, umudunu buraya bağlamış çok geniş bir coğrafyanın kalbinin attığı yerdir. Sadece yaşadığımız badireleri değil, işte bu özelliklerini de göz önünde bulundurarak, ülkemizi daha sıkı sıkıya sahiplenmek mecburiyetindeyiz. Anadolu coğrafyasındaki varlığımızı ilelebet sürdürme, ülkemize sahip çıkma mücadelemizi bugün de devam ettiriyoruz. Böylesine kucaklayıcı, böylesine şefkatli bir coğrafyada ayrımcılık yapıldığı iddiasıyla bozgunculuk peşinde koşmak, hele hele silaha sarılmak asla kabul edilemez. Silahlı saldırıya uğrayan bir devletin kendisini yine silahla savunma hakkı olduğunu en liberal aydınlar dahi kabul ediyor. Üstelik biz herhangi bir millet değiliz. Biz medeniyet davası olan, büyük hedefleri, büyük idealleri olan bir milletiz. Bu vasfımızdan vazgeçmediğimiz sürece de başımızdaki sıkıntıların eksilmeyeceğini biliyoruz. Yine biliyoruz ki bu vizyonumuzu kaybettiğimiz gün de bizi, ne bu coğrafyada ne de yeryüzünde bir gün bile barındırmazlar.”
“Aynı çizgide buluştular”
Son eylemlerin, terör örgütünün ve onun destekçilerinin kalleşlikte hiçbir sınır tanımadıklarını gösterdiğini vurgulayan Erdoğan, “Bu süreçte gerçekten çok iğrenç, çok ibretlik işbirliklerine şahit oluyoruz. Türkiye’de paralel devlet yapılanması peşinde olan kesimin bölücü örgütle aynı çizgide buluştuğunu görüyoruz” diye konuştu.
Erdoğan, şöyle devam etti:
“Aynı şekilde kendilerine aydın diyen, gazeteci diyen bir güruhun, nasıl alenen hainlik peşinde koştuğunu da ibretle takip ediyoruz. Bölücü örgüt ve uzantıları, Türkiye’ye karşı her türlü ihaneti yaparken eylemlerin ve ölümlerin faturasını şahsıma, hükümete, iktidar partisine çıkartmaya çalışanların asıl niyetlerinin gayet iyi farkındayız? Ne diyorlardı? ‘Seni başkan yaptırmayacağız.’ Bu sözün aslında, Türkiye’yi 2023 hedeflerine ulaştırmayacağı düşüncesini ifade ettiğini milletimizle birlikte biz de çok iyi biliyoruz. Bugün ‘devlet silahlarını sustursun’ diyenler, dün de bölücü örgüte ‘niye savaşmıyorsun, niye silaha sarılmıyorsun?’ diyordu. Çünkü bunlar savaş istiyor, kan istiyor, can istiyor.”
“6-7-8 Ekim tarihlerinde benim Kürt vatandaşlarımı, Kürt kardeşlerimi sokağa çağıran kimdi biliyorsunuz değil mi?” diye soran Erdoğan, 50 kişinin öldüğünü belirterek, şunları söyledi:
“Ölen kimdi? Benim Kürt vatandaşım. Öldüren? O da Kürt. Peki Kürt’ü Kürt’e kırdıran bu adamlar değil mi? Bu adamlar. Peki bu adamlar nasıl oluyor da özgürlükçü olabiliyor, bu insanlar nasıl oluyor da insanı sevenler oluyor? Ellerine bir saz vermek suretiyle bir insanı kalkıp da modern bir noktaya oturtamazsınız. Yani böyle köşelerde, şuralarda buralarda ‘cici çocuk’ demekle kişi cici olmuyor. Biz insanın ameline bakarız, fiiline bakarız, yaptıklarına bakarız. Sevgili peygamberimiz ne diyor? Müslüman o kimsedir ki elinden ve dilinden diğer Müslümanlar da nedir, emindir, salimdir, güvendedir. Biz bunu arıyoruz. Bunlarda böyle bir şey var mı, yok. Bunlar yol kesen, bunlar haraç toplayan, alıyor insanı dağa kaçırıyor. Ondan sonra haber gönderiyor: ‘Şu kadar para göndereceksin, göndermediğin takdirde yakarız, yıkarız.’ Yaptıkları bu. Arkadan gel kurşunla, uykuda kurşunla. Tek amaçları var, o da Türkiye’nin istikrarının bozulması, kardeşlik ikliminin zehirlenmesi, güven ortamının zehirlenmesi, zedelenmesi.
Dikkat ediniz, saldırılar ülkemizde oluyor, yürekler ülkemizde yanıyor ama terör örgütünün güdümündeki parti çözümü nerede arıyor? Brüksel’de arıyor, diğer yabancı başkentlerde arıyor. Kendi ülkesine, kendi milletine bu kadar yabancılaşmış bir anlayışın, yaşanan sorunlara yerli ve makul çözümler üretebilmesi mümkün değildir.
Maharet, şiddetle ve baskıyla sandıklara gölge düşürmek değildir, alınan oyların hakkını verebilmektir. Oyu Türkiye’den alıp çözümü dışarıda aramak, bir partinin kendi varlığını inkar etmesidir. Bir taraftan ‘demokrasi’ deyip sandığı referans alan, ama diğer taraftan sırtını terör örgütüne dayadığını ifade eden partinin mensupları aslında siyasete arkasını dönüyor demektir. Bu parti ve mensupları öncelikle silahtaki kurşunla, sandıktaki oy arasında bir tercih yapmak zorundadır.”
Dünyanın hemen hemen her yerinde olayların devam ettiğini, özellikle Pakistan’dan başlayıp, Afganistan, İran, Irak, Suriye, Filistin, Mısır, Libya’yı içine alan yayda olayların yaşandığını aktaran Erdoğan, şöyle konuştu:
“Bütün buralarda mesele nedir, bu topraklarda yaşayanların parçalanması, bölünmesi. Bu topraklarda yaşayanlar da birbirinin kardeşi, kardeşi kardeşe vurduruyorlar. Bazı yerlerde mezhep çatışmaları. Bunu başarıyorlar dış güçler. Bunlar sadece iç güçlerle olmuyor. Bizim, dostlarımızı çoğaltmak, düşmanı azaltmak gayreti içinde olmamız lazım. Biz bu gayreti göstereceğiz. Bunların tüm bu saldırıları karşısında asla durmayacağız, mücadeleyi kararlı şekilde sürdüreceğiz. Mesela bazıları diyor ki ‘Terör örgütü silahlarını sustursun’. Hayır, ne demek sustursun. Terör örgütü silahlarını bırakacak, gömecek, betonlayacak, böyle olacak. Kalkıp da devletten kimse silahları bırakmasını isteyemez. Askerin de polisin de silahı onun enstrümanıdır. O, onunla vardır. Onu asla elinden bırakamaz. Çünkü bir devletin en önemli görevi, can, mal, nesil, akıl güvenliğini sağlamaktır. Bütün bunları yapacak olan devletin elinde bazı enstrümanlar vardır ki bunları kullanacaktır. Tüm teröristler ya ülkemizi terk edecekler ya da dediğim gibi silahlarını gömecekler ve betonlayacaklar. Bunların da yer tespitini biz yapacağız.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, her türlü paralel devlet yapılanmasına son verene kadar mücadelenin süreceğini vurgulayarak, “Terör örgütüyle arasına mesafe koymayı bir türlü beceremeyen, tercihini silahtan ve tehditten değil demokrasi ve hukuk devletinden yana yapamayan siyasi parti için de aynı durum geçerlidir. Bu partinin yöneticileri, siyasetin imkan ve yöntemleri içinde faaliyet göstermeyi başaramadıkları sürece bizim gözümüzde örgütün piyonu olarak kalacaklardır” ifadesini kullandı.
“Bunlar için yalan adeta itikadi bir meseledir”
Kimsenin yalan söyleyerek, “Bizim terör örgütüyle ilgimiz, alakamız yok” dememesi gerektiğini ifade eden Erdoğan, “Kusura bakmayın, bunu kimse yutmaz. Biz, 6-7-8 Ekim tarihlerinde benim Kürt kardeşlerimi, vatandaşlarımı sokağa dökenlerin kim olduğunu biliyoruz” dedi.
Bütün oyunlar bilindiğine göre kararlılıkla adımlarını atacaklarını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
“Tüm hayatını demokrasi, hak ve özgürlükler mücadelesiyle geçiren, bu yöndeki taleplere ve gayretlere her türlü desteği veren bir siyasetçi olarak açıkça ifade ediyorum, devlet ve hükümet önce demokratik açılımla, ardından Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’ ile nihayetinde Çözüm Süreci ile ret, inkar ve asimilasyon politikalarını, bir daha dönüşü olmayacak şekilde ortadan kaldırmıştır. Başbakanlığım döneminde bu adımları atan benim. Bu adımları attık, ‘Herhalde karşımızdakiler de samimi davranacak’ dedik. Biz elimizi uzattık, onlar silahla cevap verdiler. Şimdi utanmadan, sıkılmadan, ‘Çözüm Süreci’ni hala devam ettiriyoruz’ diyor. Neyi devam ettiriyorsunuz, her şey ortada. Bana göre Çözüm Süreci buzdolabındadır. Şu anda Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi gündemdedir, destek verenlerle bu yolda yürümeye varız. Bölücü örgüt ve onun güdümündeki parti sorumluluklarının gereğini yerine getirmemiştir. Tam tersine sürekli istismarla, sürekli tahrikle tercihini şiddetten ve baskıdan yana kullanmıştır. Çünkü bunlar için yalan adeta itikadi bir meseledir. Terör örgütü 2013 yılından beri silahlarını toprağa gömmek, militanlarını sınırlarımız dışına çıkarmak yerine kendi aklınca devleti ve hükümeti oyalayarak tahkimat yoluna gitme gayretini göstermiştir.”
“Bunları hepsini görüyoruz”
7 Haziran’da yapılan seçimin hiçbir partinin tek başına iktidar olabilmesine veya hükümet kurabilmesine imkan tanımayan bir Meclis tablosunu ortaya koyduğunu anımsatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Cumhurbaşkanı olarak ülkemizin böyle bir sıkıntıyla karşı karşıya kalmasını asla arzu etmezdim ama sonuç olarak karşımızdaki tablo budur. Tabii birileri zaman zaman çıkıyor, işte Sayın Başbakan bir koalisyon hükümeti kurmak istiyor ama Cumhurbaşkanı bunu engelliyor gibi böyle yalan yanlış, iftira kokan ifadeler kullanıyorlar. Tabii ben şu ifadeyi sürekli kullandım, kullanıyorum, sorunların çözümü için irade ortaya koyabilecek bir koalisyon hükümetinin oluşması konusunda ümidimizi biz muhafaza etmeye çalıştık, çalışıyoruz. Niye, çünkü bu ülke hükümetsiz kalamaz. Cumhurbaşkanı olarak şahsıma düşen görev nedir? Anayasa’da belirtilen süreci işletmektir. Ben şu anda bu süreci işletiyorum. Seçimde en çok oyu alan partinin genel başkanı da şu anda halihazırdaki Başbakanımızdır. Hükümeti kurma görevini de ben kendilerine verdim ve bu süreci başlattım. Sayın Başbakan şu anda hükümeti kurma görüşmelerini devam ettiriyor. Ama bu süreç içerisinde yine farklı farklı yaklaşımlar ortaya konuluyor. İşte ‘anamuhalefetle iktidar birlikte koalisyon hükümeti kursunlar’ diyenler var. ‘Ondan sonra görüşelim’ diyenler var. Bütün bunların hepsini görüyoruz.”
Anayasa’da belirtilen süreci işlettiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şimdi bu Anayasa’da belirtilen süreç içinde Sayın Başbakan, 45 gün içerisinde, kendisinin de partisinin de inandıklarıyla mütenasip olabilecek bir ortak bulabilirse, ama bir tekrar seçim, ama farklı bir anlayışla bir ortaklık için adım atabilir. Ama o tabii kendi ilkeleri, kendi düşünceleriyle karşı düşüncenin örtüşmesi lazım. Herhalde örtüşmüyorsa, intihar edecek hali de yoktur. Bunu tabii bu şekilde görmek lazım” dedi.
“Güçlü bir siyasi irade gerekli”
Anayasa’da belirtilen süre içinde koalisyon hükümetinin kurulmasını temenni ettiğini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sürenin 45 gün olduğunu anımsatarak konuşmasına şöyle devam etti:
“Bu mümkün olmadığı takdirde ya mevcut hükümetin azınlık hükümeti olarak devam etmek suretiyle bir erken seçime gitmesidir ki buna bir destek gerekiyor. Çünkü parlamentodan güvenoyu alması gerekiyor. Aksi takdirde sunulacak olan kabine parlamentoda güvenoyu almayabilir. O zaman da yeni bir görevlendirme süreci başlayacaktır. Tabii burada farklı alternatifler var. Yani Meclis’in kalkıp bir geçici seçim hükümeti kurma şekli, değişik şekilleri var bunların, tabii burada da parlamentoda temsil edilen siyasi partilerin güçleri oranında, kurulacak geçici bir seçim hükümetinde temsil edilmesi, yer alması gerekiyor.”
Bunun çeşitli fayda ve zararlarının olduğunu, bunun dengelemesinin iyi yapılması gerektiğini aktaran Erdoğan, şöyle dedi:
“Anayasa’da belirtildiği şekilde bir seçim hükümeti teşkili yoluyla seçimlerin tekrarı yoluna, bütün bunlar denendikten sonra ne yapılacaktır, gidilecektir. Türkiye’nin önündeki sorunlar güçlü bir siyasi iradenin gerekliliğini her geçen gün daha açık şekilde gösteriyor. Bunu sağlayacak yol hangisiyse onun izlenmesini temenni ediyorum. Demokrasinin ve siyasetin en önemli özelliği işte bu tür durumlarda millet iradesine dayalı çözümü daima masada tutuyor olmaktır.”